Değerli dostlar, hepinize ŞİİRLİ CUMALAR diliyorum. Bu hafta için seçtiğim şair Aşık Seyrani, 1800- 1866 yılları arasında yaşamıştır. Doğum tarihinin 1806 veya 1807 olduğuna dair kayıtlar da vardır. Kayseri’nin Develi (eski adı Everek) kazasında doğmuştur. Aşık Seyrani’nin yaşamı hakkındaki bilgilerimiz çok sınırlıdır. Babası yoksul bir mahalle imamı olan Cafer Efendi’dir. Çocukluk ve gençlik yıllarında bir süre medrese eğitimi görmüştür. Halasiye Medrese’sinde başladığı eğitimini tam olarak tamamlamadan ayrılmıştır. 1822-1828 yılları arasında askerlik yapmıştır. Askerlik sonrası döndüğü Develi kazasında sazı ve sözüyle giderek tanınmaya başlar, onun ününü duyan aşıklar onunla atışmak, tanışmak için ziyaretine gelirler. Sonunda Develi dar gelir Seyrani’ye, sazını sırtladığı gibi İstanbul’un yolunu tutar.
Seyrani’nin Abdülmecid’in tahta çıktığı yıl İstanbul’a geldiği sanılıyor. Eksik kalan medrese eğitimine Köprülü Medresesi’nde devam etmiş ve hat sanatı ile nakkaşlık öğrenmiştir. İstanbul’da yaşadığı dönemi şu dörtlükle anlatmıştır.
“Yedi yıl eğlendi, kaldı Seyrani
Bütün tahsil etti ilmi irfanı
Sendeyken her türlü mürüvvet kanı
Bulmadın derdime çare İstanbul”
Seyrani’nin İstanbul’un semai kahvelerinde, söz meclislerinde kendisine itibar kazandıracak bir yer edindiği bilinmektedir. Nedir, 19. yüzyılda devletin ekonomik sıkıntıları gibi halkın sıkıntıları da had safhaya varmıştı. Halk vergiler altında ezilmiş, dahası üretimi kendine yetmezken ağır vergiler yüzünden geçimini sağlayamaz haldeydi. Osmanlı Devleti’nin il ve ilçelere gönderdiği yöneticiler, vergi adıyla topladıkları paralarla kendilerini zengin etmeye çalışıyorlardı. Seyrani gördüğü bu ahvali sert bir dille yermiş, hicvetmiş; şiirlerinin ucu kime dokunur diye düşünmeden kötülüğün kaynağı olduğunu düşündüğü haksızlık, zalimlik ve eşitsizliği sert bir dille şiirine dolamış, sözünü ne padişahtan ne sadrazamdan esirgemiştir. Hakkında açılan soruşturmalar yüzünden İstanbul’u terk etmek zorunda kalır; Halep, Bağdat ve Mısır’ı dolaşan Seyrani, daha sonra Adana yolu ile Develi’ye döner. Develi’de de fazla durmayan şair, memleketin çeşitli yerlerini dolaşmaya başlar, ömrünün son dönemlerinde memleketi Develi’ye tekrar döner, 1866 yılında hayata veda eder.
Seyrani’nin günümüze kadar ulaşmış, zengin bir hece ölçüsüyle yazdığı koşma, semai, destan, nefes türünden pek çok şiiri vardır. Hiciv türünde yazdığı, rüşvetin, iltimasın, yobazlığın haksızlığın karşısında kalemiyle karşı durmaya çalıştığı şiirler, halk edebiyatımızın eşsiz örnekleri arasındadır. Kendisi geleneksel medrese eğitimi görmesine rağmen din sömürücüsü yobaz ve softalar Seyrani’nin hiciv oklarına hedef olurlar.
“Ormanda büyüyen adam azgını
Çarşıda pazarda seyran beğenmez
Medrese kaçkını softa bozgunu
Selam vermek için insan beğenmez”
Abdülmecit döneminin ağır yoksulluk koşullarında Dolmabahçe Sarayı’nın yaptırılmasını eleştirmeden edemez.
“Herkes belâsını azdı da buldu
İnsanda evvelki sadakat noldu
Eski sarayları beğenmez oldu
Yere sığmaz oldu sultan olanlar”
Sadrazamlar için yazdığı aşağıdaki dörtlük yenir yutulur gibi değildir.
“Bitmez oldu harmanların eyisi
Hurma tadı verir erik kayısı
Sadırazam etsen eğer seyisi
ölmüş eşek arar nalın sökecek”
Devletin yüksek kademelerinde görev alanlar Seyrani’yi epeyce kızdırmış olmalı, “usulünce” küfrediyor sadarete gelenlere.
“Küçük lokma ile dolmaz avurdu
Ne yaman insanı kasdı kavurdu
Cihanın külünü göğe savurdu
Geçti sadarete hayvan olanlar”
Yoksulluk, adaletsizlik ve cahilliği yerden yere vurduğu aşağıdaki iki dörtlük ezberlerimize nakış gibi işlenmelidir.
“Eyvah fukaranın beli büküldü
Medet ticaretin gücüne kaldık
İyiler âlemden göçtü çekildi
Bizler zamanenin piçine kaldık
Rüşvet ile yazar hâkim hücceti
Hüccet ile alır kadı rüşveti
Halk bilmiyor dini, şer’i, sünneti
Bozuldu sikkenin tuncuna kaldık”
Hüccet: İlam, mahkeme kararı.
Sikke: Madeni para
Tunc: Altına bakır karıştırıp ayarı bozulan para.
Seyrani, 19. Yüzyıl Anadolu topraklarında yaşayan toplumun gören gözü, söyleyen dili olmuştur. Günümüz şiiri muhafazakâr bir toplum olmaya, şiddet diline, eşitsizlik ve adaletsizliğe direnebiliyorsa, bunu Seyrani gibi cesur halk ozanlarına borçlu olduğumuz hatırlanmalıdır. Seyrani’nin ZAMANE BOZULDU adlı şiirini bu hafta için seçtim, beğeneceğinizi umuyorum.
“Sarhoşlar çoğaldı, kalmadı ayık
Bu asır böylece hallere lâyık
Müzevirin adı muhbir-i sâdık
Şimdi kişi bildiğine gidiyor
Şahinler yurdunu tuttu yarasa
Baklava yerine geçti pırasa
Şimdi rağbet deyyus ile terese
Zamane bunlara rağbet ediyor
Boy kürkünü beğenmiyor köçekler
Babasına akıl öğretir çocuklar
Yumurtadan burnu çıkan cücükler
Horoz oldum diye cık cık ediyor
Küçükler büyüğe çorap geydirir
Tatlıyı insana acı yedirir
SEYRANİ zamane böyle dedirir
Şimdi kişi bildiğine gidiyor”
Muhbir-i sâdık: Gizli haber veren, casus.
Müzevir: Arabozan
Kaynaklar
1- Cahit Öztelli, Uyan Padişahım, Milliyet Yayınları, 1976.
2- İlhan Başgöz, İzahlı Türk Halk Şiiri Antolojisi, Pan Yayıncılık, 2014.
3- Suat Umagan, Hikmet ve Hiciv Şairi olarak Seyrani, A.Ü Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı 19, Erzurum 2002.
4- Vikipedi.
Nereden çıktı bu ŞİİRLİ CUMALAR diyenler, okuyunuz lütfen:
https://doganalpblog.wordpress.com/2014/…/05/siirli-cumalar/
ŞİİRLİ CUMALAR, Ortadoğu bataklığına itilmeye, muhafazakâr bir toplum olmaya ve nefret diline karşı bir DURUŞdur.
Proje adının kaynak gösterilmeden kullanılmaması rica olunur
“AŞIK SEYRANİ- ŞİİRLİ CUMA” üzerine 2 yorum