Marina Tsvetayeva: “İnsan olmayanların yarattığı kaosta yaşamayı reddediyorum”

Moskova’da, bugün muhaliflerin pencerelerden düşüp düşüp öldüğü şehirde, ağzında gümüş kaşıkla doğar Marina Iwanowna Tsvetayeva. Ad ve soyadının baş harflerinin işlenmiş olduğu, aynı ailede nesiller boyu bebekten bebeğe aktarılması umut edilen bu kaşığın kendisinden çok ama çok daha uzun süre Çarlık Rusya’sının, iç savaşın[i], 2. Dünya savaşının, 1917 Ekim Devrimi’nin koşullarına el değiştire değiştire dayanabildiğinden bihaber 49 yıl yaşamıştır. Ah! Neler, kimler, nereler sığmıştır 1892-1941 yılları arasına; sığmamış olanlar, bir zamanlar annesinin acınası derecede berbat bulduğu, köpürüp taşıp günümüze akan şiirleri, 20. yüzyılın en önemli şairlerinden biri yapmıştır onu.  1922 yılında, sürgündeyken sefalet ve açlıktan tutunamayıp terk ettiği Prag’a yakın Mokropsi köyündeki kulübeden bağrına bastığı Çekoslovakya’nın Alman ordusu tarafından işgaline (1938-1945) feryat eder şair:

“Ey gözlerdeki yaşlar!

Ağlanıyor öfkeden ve aşktan!

Ey gözyaşları içindeki Çekoslovakya!

Kanlar içinde İspanya!

Ey Kara Dağ[ii]

Sensin bütün dünyayı karartan!

Tüm dünyayı karartan sen!

Zamanı geldi, zamanı geldi, zamanı geldi

giriş biletini Yaradan’a iade etmenin.

Var olmayı reddediyorum.

İnsan olmayanların tımarhanesinde,

yaşamayı reddediyorum.

Meydanların kurtlarıyla beraber

ulumayı reddediyorum.

Reddediyorum birlikte yüzmeyi

sırtlarını akıntıya vermiş köpek balıklarıyla.

Kulak deliklerine ihtiyacım yok göz akına da.

İşte senin barbar dünyana

tek bir cevabım var: reddediyorum.”

Kadınlara, erkeklere, daha çok füze, şu misket bombası, bu fosfor bombası talepkarı, askeri yeşilli Selenski’ye, barış görüşmeleri yerine silah sevkiyatlarını göze sokan bilmişlere, İngiltere nere, Falkland nere demeden döpiyes şıklığında Adalara saldıran Demir Leydi’ye, üstü çıplak ata binip balık tutarken gösterdiği kaslarıyla “özel bir askerî operasyon”a doğru ileri marş diyene, “Bu Irak halkından bir veda busesi, seni it! Bu da dullardan, öksüzlerden ve Irak’ta öldürülenlerden” diye fırlatılan 44 numara bir çift ayakkabının hedefi olana, biyografisine araştırmacıların “Yönetimde olduğu dönemde öldürülen kişi sayısı” kategorisi eklemek zorunda kaldığı “sayın”lara yapıştırır cevabı Marina Zwetajewa: 

“İnsanlar arasında savaş olmamalıdır. Bu benim olmazsa olmazımdır.”  

Ta 3 Ekim 1915 tarihinde, 23 yaşında, daha ağzında gümüş kaşıkla doğmanın simgelediği her şeyin yerini sürülmeler, sürünmeler almamış, sıralı ölüm temennileri dillerden, gönüllerden, belleklerden tamamıyla silinmemiş, açlıktan kitlesel yok oluş ayyuka çıkmamış, dünya kültür mirası eserler yerle bir edilmemiş, henüz küçük kızı İrina doğmamış, 3 yaşında tıpta “yetersiz beslenme” tanısıyla açlıktan ölmemişken, Petersburg’da, şiirlerini okuduğu edebiyat toplantısında yaptığı konuşmada:

“Bildiğim tek bir doğru var! Diğer doğrular- Dura dursunlar! Yeter! İnsan insanı öldürmemelidir yeryüzünde! Ya biz? Birbirimizin uykularını çalıyoruz karşılıklı. Ve çok yakında hepimiz uyuyacağız yeraltında.”

Ve 1916 savaş ve kış soğuğunda okur şiirini:

“Beyaz Güneş

Güneş beyaz, bir şeye işaret edercesine alçak mı alçak bulutlar

Bahçeleri, mezarlığı çevrelemiş duvarın beyazı.

İnsan boyundaki tahta haçın altında,

Kumların üzerinde sıra sıra samandan korkuluklar.

Seyrediyorum ben, çite yaslanmış: yolları, ağaçları, askerleri; siper almış,

Yakınlarında kapıda durmuş yaşlı bir kadın,

Tuz serpip siyah ekmeğine çiğniyor da çiğniyor.

Kulübelerde barınanlar seni neyle kızdırdılar Tanrım?

Söyle, neden meteliğe kurşun atanlar en fazla kurşunu yiyorlar ki?

Kükreyerek geçiyor tren, ardından kükreyerek askerler

böğürerek şarkılarını!

Geri çekilme hattı toz üstüne tozla kaplı, yok dönen.

Ölmeye hayır!

O kara gözlü güzellerden dem vuran zavallı, çaresiz böğürmelerden daha iyisi

Ölmekten daha da iyisi, hiç doğmamış olmak.

Askerler! Ah yine söylüyorlar şarkılarını! Nedir istediğin, tanrım!”

Sıralı ölüm dileği duyulmaz olmuş artık. Ölümü yaşam döngüsünün en sonuna, yaşlılığa yerleştiren, genç yaşta yok olmayı aykırı bulduğu gibi kabul etmekte de zorlananlar neredeler şimdi? Güneşin bile kanı çekilmiş, ölenlerin benziyle aynı renkte. Son durak, bir mezarlık o da beyaz. Korkuluklar sıralanmış, kuşlar didiklemesin diye toprağın altındakileri. Suskun, tuzlanmış ekmeğini çiğneyen yaşlı kadın, gençlerden daha uzun yaşayacak belli ki.  Belki de o, insanları çiğneyen savaşların vücut bulmuş hali.  Rusya’da konuklara misafirperverliğin simgesi olarak sunulan ekmek ve tuz, yaşlı kadının elinde “hoş geldin ölüme” dönüşmüş heyhat!

“Beyaz Güneş” şiiri, “edebiyat toplantısını” yerinden oynatır. İç savaşın Birinci Dünya Savaşı’yla çiftleşip insanları kavurduğu, çığırtkanlık sözcüklerinin alkışlandığı, desteklendiği, ödüllendirildiği zamanda kimin aklına gelir ki gelse de kolay mıdır ki akıntıya karşı kürek çekmek? Ne akıntısı? Ne küreği? Günümüzde Çaykovski çalmak yasak, Dostoyevski yakılıyor kitaplarıyla Ukrayna’da, bir zamanlar, hani ölmeden önce Rusya vatandaşı oldukları için. Oysa onlar sadece şairler, yazarlar, müzisyenler, ressamlar… Onlar sadece sözcükler, notalar, renkler, çizgiler… Sonra bu akşamdan çok sonra “Ahududu tadı alır idam cezalarını imzalarken” dizesiyle Stalin’i anlattı diye bir toplu mezarda ölmeye sürgün edilir bu akşamın şair[iii] katılımcılardan biri. Beyaz Güneş’i seslendirdiği akşamı “Biz, bu dünyadan değilizlerin akşamını” betimler Tsvetayeva, daha sonra yazdığı lirik metinde:

“Başı, 1916 Ocağının başı, eski dünyanın geçen yılının.  Savaş zirvede. Karanlık Güçler.

Oturmuş şiir okuyoruz biz. Yanan son şöminelerin önünde, son sayfalardaki son şiirleri. Bütün akşam cephe sözcüğü bir kez bile geçmedi -fiziksel olarak bu kadar yakınlığa rağmen- Rasputin[iv] adı da.

Yarın Seryoşa[v] ve Liyonya[vi] hayatlarını sona erdirecekler, yarından sonraki gün Sofya İsakovna Şazkina[vii] gölge gibi dolaşarak sığınacak yer arayacak Moskova’da; çatır çutur yanan şöminelere bir türlü doymayan o, hayali Moskova sobalarını seyrederek donacak.

Yarın Ahmatova[viii] her şeyi kaybedecek, Gumilyov– hayatı.

Ama bu akşam bizim!

Kutlama? Veba zamanında? Evet. Ki onlar şarap ve güllerle kutladılar, biz ise- bedensiz, fantastik, saf ruhlar gibi – Hades’in hayaletleri gibi – sözcüklerle: sözcüklerin sesi, duyguların fokurdak kanıyla.

Pişman mıyım? Hayır. İnsanın yeryüzündeki tek yükümlülüğü- özvarlığının gerçeğidir. Sağ el kalp üzerinde dürüstlüğü ile derim ki: O akşam tüm Petersburg’u ve tüm Moskova’yı Kuzmin’in[ix] “En yüce mutluluk” şiiri uğruna feda ederdim, hatta tek başına mutluluğun ta kendisi “en yüce” sözcükleri uğruna.

Bazıları ruhlarını satar, pembe yanaklar için, diğerleri ruhlarını verir sözcüklerin sesleri için.

Ve herkes bunun bedelini ödedi. Seryoşa ve Liyonya -canlarıyla, Gumilyov[x]– canıyla, Yesenin[xi] – canıyla, Kuzmin, Ahmatova ve ben- Peter ve Paul Kalesinin zindanından daha aşılmaz, kaçılmaz kendi içimizdeki hapishanede müebbetlik mahkumiyetle.

Ve bu dünyanın sabahları, akşamları ne kadar muzaffer ve ne kadar birbirinden farklı olursa olsun, biz, bu dünyadan değillerin, katılımcıları bu akşamın, biz de öldük; dudaklarımızda son sesleriyle sözcüklerin, hiçbir türkü, hiçbir yavan şarkı, hiçbir marş yerine geçemedi, geçemeyecek bu seslerin.”

DİPNOTLAR


[i] Rus İç Savaşı, 1918-1922.

[ii] Adolf Hitler’in doğduğu Braunau şehrindeki bir dağ.

[iii] Osip Mandelstam, şair, 1891-1938. “Yaşıyoruz ama hissetmiyoruz” adlı şiirden.

[iv] Grigori Rasputin, 1869-1916.

[v] Seryoşa ?, (?), şair, “o akşam” şiirlerini okuduğu bilgisi mevcut sadece.

[vi] Liyonya ?, (?), şair, “o akşam” şiirlerini okuduğu bilgisi mevcut sadece.

[vii] Sofya İsakovna Şazkina, (?), Tsvetayeva’yı gönülden destekleyen bir kişi.

[viii] Anna Ahmatova, şair, 1889-1966.

[ix] Mihail Alekseyeviç Kuzmin, şair, 1872-1936. 

[x] Nikolay Stepanoviç Gumilyov, şair, 1886-1921.

[xi] Sergey Yesenin, şair, 1895-1925.

KAYNAKLAR:

  1. https://www.deutschlandfunk.de/der-regen-bringt-den-schmerz-zur-ruh-100.html
  1. https://serbestgorus.com/2022/07/son-ask-kayip-mektuplar-ve-marina-tsvetayeva/
  2. www.tagesspiegel.de/kultur/stets-auf-dem-sprung-4219033.html
  3. https://de.wikipedia.org/wiki/Marina_Iwanowna_Zwetajewa
  4. https://siir.gen.tr/siir/o/osip_mandelstam/yasiyoruz_ama_hissetmiyoruz.htm
  5. https://www.ralph-dutli.de/wp-content/uploads/2022/08/FAZ-26-03-2022-Marina-Zwetajewa-WEISSE-SONNE.pdf


Doğan Alpaslan Demir sitesinden daha fazla şey keşfedin

Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.

Yorum bırakın