Değerli dostlar hepinize ŞİİRLİ CUMALAR diliyorum. Bu hafta için seçtiğim şair Namdar Rahmi Karatay, 1896- 1953 yılları arasında yaşamıştır.
Konya’nın eski ailelerinden birine mensup olup, Kütahya doğumludur. Hukuk eğitimi görürken Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Fransa’ya Sorbonne Üniversitesi’ne gönderilmiştir. Paris’te felsefe eğitimi gördükten sonra ülkeye dönmüş ve öğretmenlik yapmıştır. Genç sayılabilecek bir yaşta, 57 yaşında hayata veda etmiştir.
Behçet Kemal Çağlar ölümünden kısa bir süre sonra Yirminci Yüzyıl gazetesindeki köşesinde şu satırlarla anlatmıştır onu.
“Granit, koy gibi kelimeler olmasa; Seyrani gibi, Ruhsati gibi bir usta ve hâkim halk şairinin yazdığı destan sanacağız. O kadar candan, o kadar bizden… Ah ne fayda “Namdar Rahmi Karatay’a yüzyılların mahsulü bir tekerleme verin de size kocaman bir manzume yaratsın” diyemeyeceğiz artık. Halep burada amma arşın yerin altında… Onun kolay kolay ölçülmez derin bilgisine ve mükemmel hicvine artık sadece hasretiz!”
Öğrencileri ise onu şu satırlarla anlatıyor.
“Hoca Namdar Rahmi dinlemesini severdi, ama dinletmesini, hem pek güzel dinletmesini de bilirdi; nükteli, özlü vs. doyurucu bir konuşması vardı. O, tıpkı ‘Sokrat gibi, talebelerini konuşturur, onlara gerçeği bulmanın yolunu gösterirdi. .Biz onun kadar talebesini hayran, hayran dinleyen bir hoca görmedik; bizlere değer vererek ruhumuzda bir gurur estirirdi. Bugün bile hatırlıyoruz: belli bir bölümü hazırlamamızı, daha birkaç gün önce söylerdi. Ders günü tartışmaya karışmak için hepimiz şevkle hazırlanıp gelirdik. Birimiz anlatır, ötekiler dinler, not alırdık. Sıra dersin tenkidine gelirdi. Namdar Bey her arkadaşı can kulağıyla dinlerdi; sanki bizden yeni şeyler öğreniyormuş gibi bir hâli vardı.”
Namdar Rahmi Karatay edebiyatımızın çok önemli hiciv şairlerinden biridir. Atasözlerini ve halk deyişlerini eşsiz bir ustalıkla kullanmış, toplumsal sorunları büyülü bir dille eleştirmiştir.
“AL KAŞAĞI GİR AHIRA
Ey hakikat, sen ki bana el âlemden yakınsın,
Hiç kimseyle sözüm yok, haksız olan sakınsın,
Ben yazayım doğru bir söz, her mecliste okunsun,
Niçin seni yolsunlar da eller sorguç takınsın?
Zülf-ü yâra dokunurmuş, dokunursa dokunsun,
Al kaşağı, gir ahıra, yarası olan gocunsun.
Demokratız gerçi bugün, fakat bundan ne fayda,
Kimi yaşar kulübede, kimi yaşar sarayda,
Kimi ekmek nafakası kestiriyor urayda,
Kimi alır oturduğu yerde beş yüz bin ayda,
Hem de vardır içlerinde aygır, eşek, at tosun,
Al kaşağı, gir ahıra, yarası olan gocunsun.
Hep paradır her tarafta yaptığımız hak diye,
Bu kuvvetle gösterirler karayı da ak diye,
Emretseler yakacağız Beytullah’ı yak diye,
Uzatırız boynumuzu, kelepçeyi tak diye,
Hakkı dahi vuracağız, yeter densin, vurulsun,
Al kaşağı, gir ahıra, yarası olan gocunsun.
Jurnalcilik, riyakârlık geçer akça mal gibi,
Namusu da yemişlerdir çoklarımız bal gibi,
Kahbeliği bürünmüşler üstlerine şal gibi,
Bilâperva eğilirler her kuvvete dal gibi,
Sen milletin derdine yan, onlar kına yakınsın,
Al kaşağı, gir âhıra, yarası olan gocunsun.
Boklarında mücevher mi bulunmuş bu itlerin?
Bu milletin ensesinde çullanan ifritlerin,
Bir keyf için boğdurulan, ezilen yiğitlerin,
Vatan, millet bayrağında can veren şehitlerin,
Herkes memnun durumundan bize kimler acısın?
Al kaşağı, gir ahıra, yarası olan gocunsun.
Her çağında böyle midir bu dünyanın düzeni
Eloğlu bak yutturuyor lüfer diye sazanı,
Millet bir gün zora gelip kaldıracak kazanı,
Seyreyleyin siz o zaman devrileni, sızanı,
Ey dünya sen ne maskara, ne dönek bir acunsun?
Al kaşağı, gir ahıra, yarası olan gocunsun.”
Namdar Rahmi Karatay neredeyse tümden unuttuğumuz, son birkaç kuşağın ise hiç öğrenmemiş olduğu bir büyük şairimizdir. Şiir sevmezliğimizle, okumaz yazmazlığımızla, kendimizden başka hiçbir şeyi sevmezliğimizle edebiyat tarihimize gömdüğümüz usta bir şairdir Namdar Rahmi Karatay.
N. R. Karatay’ın “Geçti Borun Pazarı” adlı şiirini bu haftanın şiiri olarak seçtim. Beğeneceğinizi umuyorum.
“BAŞTA kavak yelleri estiği günler hani
Umduğumuz neşeler şerefler ünler hani?
Beklenilen alaylı, şanlı düğünler hani?
Servi gibi ümitler döndü birer iğdeye,
Geçti Borun pazarı sür eşeği Niğde’ye!
Sende cevher var imiş, onu herkes ne bilsin?
Kimler böyle züğürdün huzurunda eğilsin,
Şöyle bir dairede müdür bile değilsin.
Ne çıkar öğrenmişsin mesahası piy diye,
Geçti Borun pazarı sür eşeği Niğde’ye!
Bilmem ki, ne olmakdı senin gayen, maksadın?
Fare gibi kitaplar arasında yaşadın,
Ne dansettin eğlendin, ne de sevdin kız, kadın,
Kim dedi hey serseri gençliğine kıy diye,
Geçti Borun pazarı sür eşeği Niğde’ye!
Gönül ne çalgı ister ne eğlence, ne de dans,
Ne güzel kadınların önlerinde reverans,
Kapandıkça kapandı bunca yıldır kahpe şans,
İhtiyarlık gölgesi perde çekti dideye,
Geçti Borun pazarı sür eşeği Niğde’ye!
Fırsatı iyi kolla sakın olma dangalak.
Genç iken vur partiyi, durma, ye, keyfine bak,
Sonra iç şampanyalar, viskiler, bardak bardak,
Dokunuyor üç kadeh şimdi bizim mideye,
Geçti Borun pazarı sür eşeği Niğde’ye!
Hasanın böreğine vaktinde yetişmeli,
Hiç durmadan gövdeye atıştırıp, şişmeli.
Yanıp da kavrulmadan mükemmelen pişmeli,
Sonra seni almazlar hiç bir yere çiy diye.
Geçti Borun pazarı sür eşeği Niğde’ye!”
KAYNAKLAR
1-Hilmi Yücebaş, Hiciv Edebiyatı Antolojisi, Aka Kitabevi, 1961.
2- İsmail Hakkı Altuntaş, Namdar Rahmi Karataş, 24 Kasım 2015,https://ismailhakkialtuntas.com/…/namdar-rahmi-karatay-gec…/
Nereden çıktı bu ŞİİRLİ CUMALAR diyenler, okuyunuz lütfen:
https://doganalpblog.wordpress.com/2014/…/05/siirli-cumalar/
ŞİİRLİ CUMALAR, Ortadoğu bataklığına itilmeye, muhafazakâr bir toplum olmaya ve nefret diline karşı bir DURUŞdur.
ŞİİRLİ CUMALAR adının kaynak gösterilmeden kullanılmaması rica olunur.
Karamanın Koyunu
Oğul sana bir öğüt vereyim, dinle beni,
Ağzını açma sakın açarsan aç keseni,
En candan bildiklerin tefe koyarlar seni,
Birer birer denedik olgununu toyunu,
Karaman’ın koyunu sonra çıkar oyunu.
El oğlunu bilmezsin, o ne hin oğlu hindir,
Pamuk gibi görünür, granitten çetindir,
Arkandan kuyu kazar, dibi yoktur, derindir,
Açılma el oğluna anlamadan soyunu,
Karaman’ın koyunu sonra çıkar oyunu
Senin aybını arar el oğlu bir iş gibi,
Arkanda dolaşırlar sanki müfettiş gibi,
Bırakırlar ortada seni bir ibiş gibi,
Öğretirler dünyanın körfezini koyunu,
Karaman’ın koyunu sonra çıkar oyunu.
Doğruyu görürsen de ulu orta anlatma,
Bağır, çağır, nara at, fakat sakın taş atma,
Elini uzat amma, boynunu hiç uzatma,
Sana ölçü verirler, uzatırsan boynunu,
Karaman’ın koyunu sonra çıkar oyunu.
Ne tilkiye eğri bak, ne de kurtlarla yarış,
Ne etlisinden bahset, ne sütlüsüne karış,
Ağzını açık korlar sonra senin bir karış,
Nene gerek elin üç keçi, beş koyunu,
Karaman’ın koyunu sonra çıkar oyunu.
Bir şiirini de ben ekledim. Siteniz harika. Saygıyla.
BeğenLiked by 1 kişi
Harika! Teşekkürler Alpaslan.
BeğenLiked by 1 kişi
Karaman’ın koyunundaki “keçi”, “keçisi” olacak. Lütfen düzeltelim.
BeğenBeğen