Siyaset, tıp, “alternatif tıp”, botanik, biyokimya, farmakoloji… Tekmili birden bu yazıda!
Melek borusu, boru çiçeği, melek trompeti, trompet çiçeği türünden pek çok adı var, görünüşü güzel, özellikle ılıman yörelerin bahar aylarında bahçelerde, parklarda sık görülüyor. Albenisinin yüksek olması nedeniyle selfi çekimlerinde fon olarak veya “fotoğrafçılık becerilerini” göstermek isteyenler tarafından sık kullanılıyor. Aynı kedi yavrusu gibi, hangi makine ile çekseniz, nerede ve hangi pozisyonda deklanşöre bassanız güzel görünüyor.

Fotoğraf: Doğan Alpaslan Demir.
Melek borusu ile ilgili ansiklopedik bilgi vermeyeceğim, merak edenler internet üzerinden yapacakları küçük bir gezinti ile bu bilgilere ulaşabilir. Bazı malumat sever okurlarım bu bitkinin aslında iki ayrı bitki olduğunu, sıklıkla birbirine karıştırıldığını yazacaklardır. Haklılar ama her iki tür de aynı aileye ait bitkiler ve bu yazı için gerekli özellikler her iki tür için de geçerli. Bu nedenle daha fazla ayrıntıya takılmadan asıl konuya geçiyorum.
Pek çok yazımda bilimsel disiplinlerin çöküşü ile hurafelerin gelişimi arasında şaşmaz bir ilişki olduğunu yazdım. Bu hipotezimin en çarpıcı örneklerinin insan sağlığına yönelik uygulamalarda ortaya çıktığını, tıp disiplinlerine ve ilaçlara/aşılara karşı olan güvensizliğin kışkırtıldığını, sonuç olarak toplumun giderek daha fazla “bitkisel tedavi” olarak adlandırılan apaçık bir şarlatanlığa yöneldiğini söyleyebilirim. Sağlık çalışanlarına ama özellikle hekimlere yönelik şiddetin artışının arka planında ülkemizde bilimsel çalışma ve yöntemin çöküşünün yattığını da rahatlıkla söyleyebilirim.
İnternette çokça paylaşılan bir tıp tarihi tekerlemesi bulunuyor. Farklı versiyonları geziniyor net ortamında. Tekerlemenin ironik bir versiyonunu da ben yazdım:
MÖ 2500- Al bu otu ye!
MÖ 1000- Bu otu yerken şu taşa tap.
MS 1000- Ot yiyenler kafirdir, bu duayı oku.
MS 1500- Duaya devam ama bir de bu iksiri iç.
MS 1900- İksirle duayla hastalık iyileşir mi? Al bu hapı yut!
MS 1950- O haplar işe yaramıyor, al bu antibiyotiği iç.
MS 2000- Antibiyotikler kimyasal, antibiyotiği bırak. Al bu otu ye!
21. yüzyılda “Al bu otu ye!” noktasına dönüşümüzün sebepleri üzerine kitap yazılabilir ama kitabın özeti şu olur: Ülkemizdeki sağlık hizmetlerinin tümüyle paraya endekslenmesi, siyasi iktidarın “kazan, daha çok kazan, ne olursa olsun kazan, en çok sen kazan” şeklinde formüle edilebilecek zalimane sağlık politikalarının sonucunda tek “iyileşen” sermaye sınıfıdır. Bedelini sağlığı ile ödeyenler ise giderek yoksullaşan tüm toplumdur. Ama bu bir çifte sarmaldır; bir yanda özelleştirme/yoksulluk diğer yanda bilimin çöküşü ve bilim insanlarının itibarsızlaştırılması sarmalları toplumun kültürel/sosyal can damarlarına çöreklenmiştir. Ülkemiz iktidar aygıtının toplumu taşıdığı bu güvensiz, sağlıksız ortamda “alternatif tıp veya tamamlayıcı tıp” adı verilen bir şarlatanlığın serpilip gelişmesinin şaşılacak bir tarafı yoktur. Nedir, ilaç tekellerine haklı olarak öfkeyle bilenen iktidar karşıtı muhalif blog da “alternatif tıbbın” devrimci bir doktrinin parçası olduğu yanılgısına düşmüş ve bu şarlatanlığın etkisi altına girerek, “Al bu otu ye!” diye tanımlanabilecek tehlikeli bir noktaya gelmemizin yolu temizlenmiştir.
İlaçların kimyasal, bitkilerin doğal olduğuna dair argüman tümden deli zırvasıdır. Tıbbi bir makale yazıyor olsam “deli zırvası” yazmak yerine bu iddiamı biyokimyasal ve farmakolojik formüllerle kanıtlardım ama ne gerek var! Suyun formülünün H2O olduğunu kanıtlamaya çalışmak kadar saçma. Hele ki bu deli zırvasından “alternatif tıp” adında bir ucube yaratmaya çalışanlar, halkın gözünde giderek güven ve itibar yitiren tıbbi uygulamaların yaşadığı sefaletin karanlığından yararlanarak cebini doldurma peşinde olan bezirganlardan başkası değildir.
Aktif hekimlik yapmasam da vakit buldukça tıbbi makaleleri de izlemeye çalışıyorum. Yakın zamanda okuduğum vaka takdimi olarak yazılmış bir makaleyi tıbbi terminolojiden arındırarak özetleyeceğim[i]:
61 yaşındaki erkek hasta şuur bozukluğu ve bayılma şikâyetiyle acil servise getirilmiş. Yakınlarından alınan hikâyesinden 1 saat önce hemoroide iyi geldiği söylenen bir “bitkisel ilaç” içtiği anlaşılır. Hasta, tanı koymanın güç, sebebini anlamanın daha da güç olduğu bir deliryum[ii] tablosu göstermektedir. Hastamız 24 saatlik aktif bir tedavi ile komadan çıkar ve taburcu edilir. Yaşıyor olmasının sebebi içtiği “bitkisel” miktarının az olması ve acile çabuk getirilmesidir. Kısa bir araştırmadan sonra hastanın “yediği otun” melek borusu olduğu ortaya çıkar.
Melek borusunun sadece çiçekleri değil yaprak ve gövdesi de içerdiği hiyosiyamin, atropin ve skopolamin vb. kimyasal maddeler nedeniyle halusinojenik etkiye sahip bir zehirdir. Melek borusu bitkilerinde toksik kimyasalların miktarları her çiçekte ve bitkinin her parçasında farklıdır ve önceden anlaşılması, bilinmesi olası değildir. Sindirim sistemi hastalıklarında, ruhsal hastalıklarda geleneksel tıpta kullanılmıştır. Ama doz ayarlaması yapmak mümkün olmadığı için ne miktarda verilince “bitkisel” hemoroid tedavisi yapıp hangi miktarda tüketildiğinde deliryum, koma ve ölüme sebep olduğu bilinemez. Uyuşturucu madde bağımlıları tarafından “Kafayı bulmak” için kullanılmakta ve çoğu zaman parklarda, metruk evlerde ölü bulunmaktadırlar. Acil servise ulaşabilenlerin çoğunda hastadan hikaye almak mümkün olmamakta, muhtemelen farklı uyuşturucu maddelerle birlikte alındığından ölüm sebebi olarak “toksik dozda uyuşturucu kullanımı” olarak istatistiklere geçmektedir. Bu nedenle halka açık alanlarda, kolay erişebilecek yerlerde yetiştirilmemelidir. Hatta çocuklu ve psikolojik/mental sorunları olan kişilerin yaşadığı evlerde yetiştirilmesi önerilmez.
Alternatif tıp savunucularının kem küm etmeye başladıklarını biliyorum. Hemen örnekler vermeye başlayacaklardır[iii]. Amma velakin:
- Sağlık sisteminden, ilaç tekellerinin baskısından, neredeyse köy ve kasabalara tıp fakültesi açılmasından, nitelikli tıp bilim insanlarının üniversitelerden atılmasından veya yurtdışına kaçmak zorunda kalmalarından, özelleştirmeler ve ticari uygulamalardan kaynaklanan arızaların sebebi “kimyasal tıp” değil yaşadığımız baskıcı sömürü düzenidir.
- Virüslere bağlı olduğunu düşündüğümüz bir üst solunum yolu enfeksiyonunda “istirahat edin, tavuk suyuna çorba ve ıhlamur için, sigara içmeyin ve yanınızda sigara içilmesine izin vermeyin, ateş olursa paracetamol grubundan şu ilacı kullanın diyerek sizi uğurladık diyelim; eczanede tek bir ilaç yazılı olduğunu ve onun da 4.51 lira olduğunu öğrenince apar topar geri dönüp tehditkar bir sesle tonuyla “antibiyotiksiz iyileşmem ben” diyen siz değil misiniz? Hem kimyasala karşı çıkacaksınız, alternatif tıp diye tepineceksiniz, sonra da size tavuk suyu çorbası ve ıhlamur öneren hekiminiz “kimyasal” olacak. Yok öyle.
- Hekiminize sizi muayene etmesi için ayrılan süre 5 dakika ise, enfeksiyonunuzun viral mi bakteriyel mi olduğunu anlama olanağı ortadan kalkar. Viral/bakteriyel ayırımı yapamadığımızda ne yaparız? Geniş spektrumlu bir antibiyotik yazarız, akciğerlerinizi dinlemeden ilaç yazdığımız için öksürük şurubu da ekleriz. Kapitalizmin, çalışanların hasta bile olsa çalışmasını sağlamak için ürettirdiği “anti gripal” diye bilinen bir ilacı da dayadık mı bizden iyisi yok. Eve vardığınızda bir torba dolusu ilacınızın fotoğrafını Facebook’ta paylaşır “çok hastayım, doktor bir yığın ilaç yazdı” diyerek paylaşırsınız. Facebook’ta Homo İnternetus[iv] türünden arkadaşlarınızdan yıldırım hızıyla öneriler yağar. İlaçlar kimyasaldır, hekimler kapı arkasında saklanan ilaç tekellerinin mümessillerinden ilaç başına para almaktadır. Size bir yığın “bitkisel” tarifler yaparlar. Ey Hipokrat, aklımızı koru, gerisinden geçtik.
- Bütün bunları yazınca hekimlerin kanat takmış melaike olduğunu ileri sürdüğüm anlaşılmasın. Hatta toplumun can damarlarına dolanmış yukarıda yazdığım ikili sarmal, hekimleri daha da fazla kirletmiştir. Böylesi bir kirlenmişlikte kimsenin elleri temiz kalamaz.
Tüm dünyada ilaç tekellerinin tıbbi bilimsel çalışmaları ablukaya aldığını elbette biliyoruz. Bu ablukanın tüm insanlığın sağlığını tehdit ettiğini de anlıyoruz. Ama unutmayın ki dünyada azımsanmayacak kadar çok sayıda bilim insanı bu ablukaya karşı bağımsız örgütlenmeler, araştırma enstitüleri kuruyorlar. Küba’nın, tıp biliminde ulaştığı seviye ile ablukayı parçalayan araştırma sonuçları yayımlamaya başladığı konusunda güvenilir kaynaklar olduğu iddia ediliyor. Rekabet içindeki ilaç tekellerinin farklı sonuçlara ulaşması durumunda bağımsız, zeki bilim insanları alarma geçerek tehlikeye karşı direniyorlar. Dünya Tabipler Birliği hekimlik uygulamalarında ve tıp disiplinlerinin çalışmalarında ilaç tekellerinin etkisinin azaltılması hatta kalkması için yerel hükümetlere, Dünya Sağlık Örgütü’ne baskı yapmaya çalışıyor. Yeterli mi: Hayır. Bir umut değeri taşıyor mu: Evet.
Hemoroidiniz için size “posalı yiyecekler tüketin” diyor olmam, soğuk algınlığında tavuk suyu çorbası[v] önermem beni alternatif tıp savunucusu yapmaz. Çünkü size öncelikle iyi bir fizik muayene olmanızı, hekiminiz gerekli gördüyse kolonoskopi yapılmasını, hemoroidin sebebine yönelik olarak ilaç veya cerrahi tedavi önerilerine uymanızı tavsiye ederim[vi]. Trompet çiçeğinin güzelliği sizi aldatmasın, koklamanın bile halusinojenik etki yaptığı iddia edilen bir bitkiyi uzaktan sevmek güzel olabilir, ama hemoroidinizden uzak tutun.
YAZARIN “ÖNEMLİ” KAYDIYLA SONRADAN EKLENMİŞ NOTU
Okuduğunuz bu yazıyı yayımlamamdan sonra gelen ilk yorumları görünce aşağıdaki açıklamayı yazmamın elzem olduğuna karar verdim.
“Melek Borusu” başlıklı yazımın amacı melek borusu çiçeği örneği üzerinden alternatif tıp adı verilen ucubenin hangi siyasi, sosyal, kültürel zemin üzerinde gelişip serpildiğini anlatmaktı. Ama daha ilk yorumlardan anladığım odur ki en temel kavramlar bile kör bir cehalet ve delice bir cesaretle ele alınıyor. Konunun sosyal, siyasal yanı üzerine vermek istediğim mesaj yerine, sanki üzerinde bilimsel bir konsensüs varmış gibi fitoterapi ve diğer “alternatif tedavi” yöntemleri üzerinden yapılan değerlendirmeler ön plana çıkıveriyor.
Önce şunu açık ve net olarak söylemek zorundayım; fitoterapi, apikoterapi, akupunktur, mezoterapi, larva uygulaması, proloterapi, kupa uygulaması, müzik terapi, hipnoterapi, homeopati, sülük tedavisi, ozon uygulaması, osteopati, refleksoloji, akupunktur, apiterapi adı altında sürdürülen “tedavi yöntemleri” bir tıp disiplininin, bilimsel yöntem ve süreçlerinin süzgecinden geçerek kullanılmıyorsa şarlatanlıktan ibarettir. Alternatif tip yerine kullanılmaya çalışılan tamamlayıcı veya destekleyici tıp kavramları ise şarlatanlığı gizleme çabalarından başka bir şey değildir.
Kendisini alternatif tıp ve fitoterapi uzmanı olarak tanıtan bir meslektaşımın açıklamalarını okudum az önce. Diyor ki “biz kronik hastalıkları tedavi etmiyoruz, ilaç veriyoruz, üç ay sonra geliyor ve bize öğretilen kimyasal ilaçları yeniden yazıyoruz. Bu nedenle alternatif tıp uygulamalarına gereksinim bulunuyor.” Olmaz arkadaşlar, bu doğru değil. Bu ifade, köşeye sıkışmış hastaların çaresizliğini manipüle ederek “hap yap para kap” yöntemidir. Gelin bir örnekle anlatayım. Kullandığım örnekte çok uzun yıllardır kendim de “mustarip” olduğum için hipertansiyonu seçtim.
Hipertansiyon çok kabaca iki grupta değerlendirilir. Birinci gruptaki hipertansiyonun sebebi bilinir ve tedavi edilebilir. Ama asıl büyük çoğunluğu oluşturan hastalarda sebep tam olarak açıklanamaz ve buna esansiyel hipertansiyon diyoruz. Tıbbın şu anda geldiği seviyede, esansiyel hipertansiyonu bıçak gibi kesip atacak bir tedavi yöntemi bulunamamıştır. Bu yüzden tedavi ömür boyu sürer. Sürer ama yukarıda zikrettiğim “fitoterapi uzmanı” meslektaşımın iddia ettiği gibi üç ayda bir kimyasal ilaç yazmaktan ibaret değildir esansiyel hipertansiyon tedavisi. Kendimden vereyim örneği. 27 yıl önce paketlerce içtiğim sigarayı bırakarak başladım tedaviye. 12 yıl önce alkol tüketimini tümden kaldırdım. (Hipertansiyon tedavisinde çok küçük miktarlarda alkole izin verilebilir ama bu kadar az miktar için ağzına değdirmeye değmez diyerek tümden bıraktım.) 10 yıldır yemekler tuzsuz yapılıyor ve elime en son ne zaman tuzluk aldığımı hatırlamıyorum. Yeteri kadar yapamasam da düzenli yürümeye çalışıyorum. Televizyonum yok, çok kitap okuyorum, satranç oynuyorum, klasik müzik başta olmak üzere müziksiz kalmıyorum. Araba kullanırken her isteyene yol veriyorum. Ve günde bir tane hipertansiyon ilacı içiyorum. Diyeceksiniz ki “ilacı anladık ama diğerlerinin hipertansiyon tedavisi ile ne ilgisi var?” O zaman dinleyin lütfen: Yukarıda yazdığım ve kendim için kullandığım yukarıdaki yöntemlerin tümü modern tıbbın yani kanıta dayalı tıbbın hipertansiyon tedavisinde kullanılmasını önerdiği tedavi protokolünün bir parçasıdır. Tansiyonum nasıl mı? 120/70. E hani modern tıp kimyasaldı?
Değerli okurlarım, MELEK BORUSU başlığı altında yayımladığım yazımı bu açıklamalar ışığında değerlendirmenizi diliyorum.
Güzel okuyun.
DİPNOTLAR
[i] Ali Karakuş, Türkan Parlar, Ali Bucak, Deliryum ayırıcı tanısı: Datura stramonium zehirlenmesi, Genel Tıp Dergisi 2017;27(3):112-114.
[ii] Deliryum beynin, fizyolojik veya yapısal değişiklikler sonrası bilinç, davranış, oryantasyon, hafıza, düşünce ve algı alanlarında bozulma olarak tarif edilmektedir. Latince “ yoldan çıkmış” anlamına gelir ve patofizyolojisi net değildir. Ayrıntılar için yukarıdaki (i) numaralı dipnotta yer alan makaleyi inceleyiniz.
[iii] Alternatif tıp savunucularının hemen tüm tezleri, ülkemizdeki sağlık hizmetlerinin “hasta memnuniyeti” veya “hasta mağduriyeti” üzerinden okunması üzerine kuruludur. Oysa bir toplumun sağlık hizmetlerini değerlendirmenin pek çok bilimsel ölçek bulunmaktadır. Ama bunun ayrıntılarını da başka bir yazıya bırakalım.
[iv] Homo İnternetus terimini, “Uyarıyorum!” başlıklı yazımda kullanıp açıkladım. Okumak isterseniz: https://doganalpdemir.com/2019/11/05/uyariyorum/
[v] Tavuk suyu çorbasının soğuk algınlığının iyileşme süresini kısalttığına, hastalık bulgularının daha hafif seyretmesine sebep olduğuna dair ciddi bilimsel çalışma sonuçları bulunmaktadır. Tavuk suyuna pirinç çorbası alternatif, tamamlayıcı veya destekleyici tıp falan değil, tıbbi bir uygulamadır.
[vi] Ülkemizde hemoroid vakalarını “bitkisel” tedavi etmeye kalkan şarlatanlar yüzünden hastalar hekime gitmekte gecikmekte ve kolon kanseri teşhisi çok geç konulmaktadır. Bu gecikmenin tek sonucu ölümdür.
Bu yazıyı beğendiniz veya ilgi çekici bulduysanız siteye e-posta abonesi olmanızı diliyorum.
Kapak görseli kaynağı Pixabay. Resim Mabel Amber, still incognito… tarafından Pixabay‘a yüklendi.
LÜTFEN DİKKAT: Bu internet sitesinde yer alan son bir yıla ait yazılarımı, benden izin almadan yöneticisi olduğunuz haber portalı, blog, internet gazetesi veya basılı ortamlarda yayımlayabilirsiniz. Buradaki tek şartım, yazılarımdaki dipnot ve kaynaklar da dahil olmak üzere noktasına virgülüne dokunulmamasıdır. Doğal olarak, yazarın ad ve soyadının DOĞRU OLARAK yazılmasını diliyorum. Ücret karşılığı satışa sunulan yayın organları yazılarımı izinsiz yayımlama hakkına sahip değildir!
Tıp bilimsel disiplininin alternatifi olmaz, var denirse de o tıp bilimi olmaz. İster geleneksel, ister tamamlayıcı tıp diye de değiştirilsin; hayır yine tıp bilimi olmaz.
Bir ilacın geliştirilme aşamaları, araştırmalar uzun çalışmaların ürünüdür.
Arkasında ilaç firması olan araştırmaların güvenilirliği elbette sorgulanır ama zaten Etik Kurullar o tip araştırmalara izin vermez. İnternet ortamında dolaşan hastalık “reçetelerine” ise diyecek söz bulamıyorum. Hekimler, ilaçlar ne kadar eleştirilirlerse eleştirilsinler; melek borusunun verdiği zararı veremeyeceklerini düşünüyorum. Hem kötü hekimlik uygulamalarının hem de bu alanın suistimal edilip halkın sağlığını tehlikeye atabilecek şarlatanların önüne geçebilmek için bilime güvenmek ve böyle yazılar yazmak çok değerli.
Konu gerçekten çok yönlü ve yazıda da hemen her alanla ilgili dikkat çekici başlıklar mevcut. Teşekkür ediyorum.
BeğenLiked by 1 kişi
Sayın Yazar, eklediğiniz bölümle yazınız tam manasıyla ders kitabı gibi olmuş. Nasıl can alıcı bir konuyu yazmışsınız, çok yararlandım. Şarlatanlara hîç prım vermedîm. Verenler de belki çaresizliktendır. Ya da sağlık hizmetlerindeki aksaklıklardandır. Doktorlara sızin gibilere güvenıyoruz, bîzı hep bilgilendirin.Çevreme de okuttum. Bilgilensinler diye. Saygılar.
BeğenLiked by 1 kişi