Sabah gazetelerini, haberlerini karıştırırken Cumhuriyet gazetesinde bir konuk yazar, Seda Kaya Güler tarafından kaleme alınmış “Kadına yönelik şiddet ‘Bir erkek sorunudur’” başlıklı bir yazıyla karşılaştım. Malumumuz üzere bugün “Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü” olarak belirlenmiş. Yazar, “Her şeyden önce böyle bir günün varlığından utanmamız ve bunu sorgulamamız gerekmez mi?” sorusuyla giriyor yazısına, yerden göğe kadar haklı. Yukarıdaki cümleyi “Özellikle de erkeklerin?” sorusu izliyor. Yazının başlığı düşünüldüğünde bu soruyu daha doğrusu önermeyi bekliyordum. İkinci “soruda” yazarla görüş ayrılığına düştüğümüzü saklamayacağım. Kanımca cümle soru işareti değil ünlemle bitmeliydi. Buradaki görüş ayrılığı bir dilbilgisi uzlaşmazlığı olmadığı gibi yazara yönelik bir eleştiri de içermiyor. Kaldı ki yazı boyunca yazarın ileri sürdüğü savların birçoğunu ve yazının dilini oldukça başarılı buldum. Bu nedenle bu yazımı “cevabi” veya “eleştiri” yazısı olarak değil, konuya farklı bir yerden bakış olarak görmenizi diliyorum.
2019 yılı Eylül ayında ülkemizde öldürülen kadın sayısı 53! Bu sayı kendi başına bile irkilticiyken 53 kadının ölümünün ardında binlerce kadının yaralandığı, yüzbinlerce kadının darp edildiği ve milyonlarcasının taciz edildiği gibi bir Türkiye gerçeği ile karşı karşıya kalırız. Ülkemizle karşılaştırıldığında “gül bahçesi” olarak görülebilecek Fransa’da yılın ilk 9 ayında 114 kadının öldürülmüş olması sorunun küresel oluşunun kanıtıdır. Fransa’da ünlü kadın örgütü FEMEN üyelerinin öldürülen 114 kadın için soyunup çıplak bedenlerine “Ölmek istemiyoruz” diye yazarak sokağa dökülmesi çok ses getirmiş ve hükümeti yeni önlem paketleri almaya zorlamıştır. Ülkemizde de kadın örgütlerinin giderek artan eylemliliklerinin ve sosyal medyayı daha iyi kullanmaya başlamalarının bir sonucu olarak hükümet daha etkili yasalar çıkarmaya zorlanmaktadır. Kadınların, kadın örgütlerinin, sivil toplum örgütlerinin çabalarını kuşkusuz çok önemli buluyorum, buluyorum ama uzun erimde etkili olacaklarından çok şüpheliyim.
Kadına yönelik şiddetin sebepleri ne olursa olsun sonuçta erkek eliyle gerçekleştiğini biliyoruz. Üstelik bu şiddetin her eğitim ve sosyal/kültürel katmandan gelen erkekler tarafından gerçekleştiğine kuşku yok. Ama bu “kuşkusuz” olma halinin gözden sakladığı bir olgu var: Şiddeti uygulayan erkeğin, aidiyet duyduğu sosyal katman tarafından ne ölçüde onay gördüğünü görmezden gelirsek, toplumun değişim olanaklarını, kültürel alegorileri anlamamız mümkün olmaz.
“Kadına yönelik şiddet ‘Bir erkek sorunudur’” başlıklı makalede yazar, Zeynep Ergun’un “Erkeğin Yittiği Yerde” adlı kitabından alıntı yapıyor:
“– Değişmeyen, değiştirilmek istenmeyen tek şey, ataerkil toplum yapısı: İster Atatürkçü olsun, ister İslama odaklanmış ya da ister postmodern, liberal, küreselleşme yanlısı olsun, tüm sesini duyurabilen kesimler, paylaştıkları erkek merkezli doğrultudan ayrılamıyorlar. Ayrılmak istemiyorlar.”
Yukarıda yer verdiğim ifade, tüm dünyada feminist hareketlerin, örgütlerin “hatalı” olmasa bile tıknefes kaldıkları yerdir. 21. yüzyıl, kapitalizmin, içinde barındırdığı feodal kültür kalıntılarını temizlemeye başladığı, temizlediği bir çağ olarak anılacaktır. Çünkü sömürü düzeni her yöntemi meşru saydığı gibi kendine ayak bağı olan enstrümanları da değiştirme, yenileme becerisine sahiptir. Günümüzde ulus devletlerin, dinlerin ve ataerkil düzenin köhnemiş ideolojik aygıtları ile var olan sömürü düzeni sürdürülemez hale gelmiştir. Artık mevcut sosyal yapılaşmayı ve eşitsizliği, ataerkil hiyerarşi ile sürdürmek olanaklı olmayacaktır. Bu nedenle sömürünün erkek veya kadın eliyle gerçekleşmesi anlamını yitirmek üzeredir. Tüm dünyada kadına yönelik şiddetin, milliyetçi ve köktendinci akımların sebep olduğu savaşların tırmanmasının en önemli sebebi de ayıklanmaya başlayan feodal kültür kalıntılarının gösterdiği dirençtir.
Kadına yönelik şiddet bir sömürü biçimidir ve sorun sınıfsaldır. Kadınlara, çocuklara, yaşlılara, yoksullara, eşcinsellere yönelik şiddet, sömürünün farklı yüzlerinin tezahürüdür. Kapitalizm, sömürü düzenine ait geleneksel enstrümanlarını, ideolojik aygıtlarını değiştirmek zorunda kalmış, kalacaktır. Bu nedenle, hedeflerine sınırların ve sınıfların olmadığı bir dünya düzeni koymayan siyasal düşünce ve örgütlenmeler, kendilerini geçmişin gulyabanileri ile savaşır bulacaktır. Bence böyle…
BİR AÇIKLAMA- 26 KASIM 2019: Dün yazdığım ve yayımladığım yazımda yer alan “21. yüzyıl, kapitalizmin, içinde barındırdığı feodal kültür kalıntılarını temizlemeye başladığı, temizlediği bir çağ olarak anılacaktır.” şeklindeki cümlemin ve devamındaki iddialarımın iyi anlaşılmadığı ve açıklamaya muhtaç olduğu kanısına vardım. Doğrusunu isterseniz, yazdıklarıma ilişkin fikriyatım genellikle “sözüm vardı söyledim, gerisi okurundur” şeklindedir. Ama yazımın belli bir noktasına yönelmiş ve anlatmak istediğimin çok dışında yorumlar geliyorsa yazıyı gözden geçirme gereği var demektir. Bu açıklama da böyle bir gereklilik sonucu yazılmıştır.
• 21. yüzyıla yüklediğim misyon hiç şüphesiz tümüyle hipotetiktir. 21. yüzyılın bitmesine 80 yıl kaldığı için bu iddiamı doğrulama olanağı ve amacım olmadığı kolayca anlaşılabilir. Demem odur ki küresel sömürü düzeni “daha iyi sömürmek” için içinde barındırdığı feodalizm artıklarını temizlemek zorundadır. 100 yıllık bir sürenin bu temizliğe ancak yeteceği kanısındayım.
• Kapitalizm, 20. yüzyıl başında boy göstermeye zaman köhnemiş bazı sömürü aygıtlarını ortadan kaldırmak zorundaydı. Irkçılık, istilaya dayalı sömürgecilik, yetkisini tanrıdan aldığı varsayılan hükümdarların iktidarına dayalı imparatorluklar sömürü enstrümanı olma vasıflarını yitirdiler. Yerlerini milliyetçilik, etnik çatışmalar, ulus devletçilik, laiklik veya köktendincilik aldı. Ataerkil devlet ve aile örgütlenmesi küçüldü ama yerini korumayı sürdürdü. 21. yüzyıl kapitalizminin ise ataerkil hiyerarşiye, milliyetçiliğe, ulus devletlere ve dinlere ihtiyacı kalmadı hatta yük haline gelmeye başladı. Savaşan iki ulus devlete 10 yıl silah satarak kar edebilirsiniz ama bu iki ülkeye 20 yıl boyunca cep telefonu, çamaşır makinası satamaz, öldükleri veya çalışamaz hale geldikleri için emeklerini sömüremezsiniz. Bu nedenle küresel sömürü düzeni, 22. yüzyıla uzanan yıllar içinde feodalizmin artığı milliyetçilik, din ve ataerkil toplum hiyerarşisinin yükünden kurtulmak zorundadır. Nedir, bu saydığım “artıklar” 21. yüzyıl boyunca direnmeyi ve hatta yer yer güçlenmeyi -dünyayı ateşe verme pahasına- sürdüreceklerdir.
KAYNAKLAR
1- Seda Kaya Güler, Kadına yönelik şiddet ‘Bir erkek sorunudur’, Cumhuriyet Gazetesi, 25 Kasım 2019.
2- Necla Arat, Yine bir 25 Kasım…, Cumhuriyet Gazetesi, 25 Kasım 2019.
Görsel kaynağı: Resim Josh Rowe tarafından Pixabay‘a yüklendi
Kadına yönelik şiddet sınıfsaldır. Evet şiddet erkeklerden gelmektedir. Ancak vasat yeri de çok müsahittir. Yalnızca erkek şiddeti olarak görmek; çözüm yollarını da kısırlaştırabilecektir.
Yazılanlara tamamen katılıyorum.
Emeğinize sağlık. Teşekkür ediyorum.
BeğenLiked by 1 kişi
Saptamalarınızın çoğuna katılıyorum; ama feodal kalıntılar birçok toplumda oldukça yoğun ve kalıntı kelimesi bu yoğunluğu taşımıyor. Sömürüde erkekler kadar olmasa da kadınların da payının büyük olması eril düşüncenin sürekli şarj edilmesi anlamına geliyor ve maalesef kısır döngüden kolay çıkılamıyor. Emeğinize sağlık, teşekkürler.
BeğenLiked by 1 kişi
Tülin Hanım, öncelikle yazıma gösterdiğiniz ilgiye ve katkınıza çok teşekkür ediyorum. Yazımdaki “Feodal kalıntı” ifadesinin iyi anlaşılmadığını görerek bir açıklama ilave ettim. Saygılarımla.
BeğenBeğen
Yeni dünya düzeninin 21. Yüzyıldaki değişimini müthiş iyi anlatmışsınız. Ama kaç kişi anlamıştır bilemem. Bu yazınızı çok beğendim. Ama üç defa okumak zorunda kaldım. Emeğinize sağlık.
BeğenLiked by 1 kişi
Bu yazınız bizim millete üç numara büyük gelmiş. Sosyal medyadaki yazıya olan yorumları okudum. Çok az kişi anlamış yazıyı.
BeğenLiked by 1 kişi
AÇIKLAMANIZ KONUYU DAHA GÜZEL AYDINLATMIŞ. ÇOK TEŞEKKÜRLER.
BeğenLiked by 1 kişi
açıklama kısmı ayrı bir yazı gibi olmuş. Birikiminize hayranım.
BeğenLiked by 1 kişi
Doğan beyliğim, eskiden çiftliklerde Horozlar gubararak dolanırdı. Teknik ilerledi horoza gerek kalmadı. Ana tavuğa gerek kalmadı kuluçka makinesi çıktı.
Gelişmiş ülkelerde kapitalizm bir çıkmazda: Erkeklerden ve kadınlardan eşit yararlanmak istiyor. Dediğiniz gibi kadın hem evde hem dışarda çalışır çocuk yatiştirmeye mecbur kalırsa isyan ediyor. Haklı da. Eşitlik derseniz bir çok kadın çocuk sahibi olmak istiyor. Aile kurumu kapitalizme uymuyor. Her çocuk en az 20 yıl birliktelik gerektiriyor. Bu kadar uzun bir süre bereyler bu yükü taşımak istemiyor. Çünkü yetiş çocuk sömürü çarkına girince aileye hiç yarar sağlamıyor. Bu nedenle bilinçli kişiler koyunların azalmasını neden oluyor.
Gelişmemiş baskı altındaki ülkeler din veya doğum kontrol olanaklarına edilemediği için istemeyerek üremek zorunda kalıyor. Bu nedenle Müslüman ülkelerinde %90 istenmeyen çocuk dünyaya geliyor. Dediğiniz gibi belki ilerde çocuklar akvaryumda gelişecek tavuklar gibi. İşte o zaman kadına şiddet bitecek.
Yazdıklarınızın hepsi çok güzel. Dediğiniz gibi bir taraftan ataerkil diğer taraftan 3 vardiye çalıştırıp suyunu sıkmak böyle sorunlar doğurur.
BeğenLiked by 1 kişi
Kapitalizmin 100 yıl sonra alacağı şekili değerlendirmeniz bilim kurgu roman gibi. Çok zekice bir kurgu yapmışsınız. Kutluyorum.
BeğenLiked by 1 kişi
Çok etkileyici bir analiz. Kapitalizmin 21. Yüzyılda alacağı şekile katılıyorum. Ama sürenin çok daha kısa olacağını sanıyorum. Anlatımın diliniz ve birikiminiz karşısında şapka çıkarılır.
BeğenLiked by 1 kişi