Yobazlığa Karşı Şiirli Cumalar: Aşık Dertli – 2. Bölüm

Şiirli Cumalar muhafazakâr bir toplum olmaya, yobazlığa, nefret diline, hurafelere, bilim düşmanlığına, Ortadoğu bataklığına gömülmeye karşı bir duruş ve direniştir.

Geçen hafta tanıtmaya başladığım, XIX. yüzyıl saz ve söz şiirinin en önemli isimlerinden Aşık Dertli’yi tanımaya, anlamaya devam ediyoruz.

Dertli’nin Bolu’da resmi görevinden uzaklaştırılması sonrası ağır bir ruhi çöküntü yaşadığı ve intihara teşebbüs ettiği iddia edilmektedir. Bazı kaynaklarda Dertli mahlasını bu olaydan sonra aldığı iddia edildiyse de doğruluğu çok şüphelidir. Maalesef elimizdeki kaynaklar bu konuda sarih bir kanıt sunamıyor. 

Dertli’nin imdadına bu kez Bolu defterdarı Hüsnü Efendi yetişir. Kendisine o gün için iyi sayılabilecek bir ücretle Gerede yakınındaki Beş Çam geçidinin bekçiliği görevini verir. Burada kendisine iyi bir ev verilmiş, yiyip içmesi temin edilmiştir. Yapması beklenen iş de sembolik bir vazifedir. Nedir, kendine sığmayan Dertli buraya da sığınamaz, iki ay sonra kimseye haber vermeden ayrılır görev yerinden, üstüne de şu dizeleri yazar.

“Ben kapımı örter yatarım, il neme lâzım;
İl şuglı benim keyfime gayetle kederdir…”

Meali: Ben kapımı örtüp rahatıma bakarım; ilin işinden, bana ne? İllerin işiyle gücüyle uğraşmak benim keyfime, huyuma aykırıdır.

Bundan sonraki hayatı giderek artan bir derbederlik içinde geçer. İlerleyen yaşı ve bozulan sağlığı uzak diyarlarda gurbet yolculuklarına çıkmasını engellemiştir. Yaşamının son yılları Ankara yöresinde bir aşiret beyi olan Alişan Bey’in kanatları altında geçmiştir. Alişan Bey bölgenin tüm dükkân sahiplerine haber göndertmiş ve artık müptelası olduğu içki dahil tüm ihtiyaçlarının karşılanmasını ve ücretinin kendisine gönderilmesini istemiştir. Yaşamının bu son döneminde bir yandan halk arasında efsaneleşmiş öte yandan da yaşadığı yörelerin tutucu, bağnaz çevreleri tarafından horlanmış, hakarete uğramıştır. Örneğin Beypazarı kadısı tarafından kovulmuştur. Beypazarı kadısının halkı kışkırtarak Dertli için söylediği, söylettirdiği söz bir halk şairi çok acı olmalıdır:

— Görünme gözümüze bre Kızılbaş!

Dertli’nin ölümü ile ilgili anlatılan menkıbeler[i], efsaneleştiğine hatta halk arasında evliyalık mertebesine çıkarıldığına delalet eder. İddiaya göre bir gece Dertli, Alişan Bey’i görmek ister; alıp huzuruna götürürler. Dertli sabaha öleceğini söyler ve Alişan Bey’den helallik ister. Haliyle inanmaz Alişan Bey, Dertli’yi teselli etmeye çalışır. Ancak Dertli oradaki hasırlardan birine uzanır ve ölür. Öleceği zamanı bilmek, başka örneklerde de görebileceğimiz gibi Anadolu’da bir ermişlik simgesidir. Ölümünden yüz küsur sene sonra mezarı açıldığında, Dertli’nin cesedinin hâlâ çürümemiş olduğu yolunda söylentiler çıkmıştır.

Dertli’nin Anadolu’da efsaneleştiğini gösteren kanıtlar, ölümüyle ilgili anlatılanlardan ibaret değildir. Örneğin Kahire’de yaşadığı iddia edilen olay şöyledir.

“Dertli bir gün Kahire çarşısında gezinirken birden arkasından beliren bir derviş, onun sağ kulağından tutup şiddetle çeker ve bundan sonra da hemen ortalıktan kaybolur. Neye uğradığını şaşıran Dertli, o dehşetle kendini kaybedip yere yığılır kalır. Ayıldığı zaman içinin, ruhunun dolup dolup taşmakta olduğunu hisseder ve o heyecanla ilk şiirlerini söylemeye başlar.”

Özellikle doğup büyüdüğü Şahnalar köyünde anlatılan bir hikâye dikkat çekici olup tarihin derinliklerinden dökülmüş gibidir:

“Konya’da ocakçılık yaptığı yıllarda çalıştığı kahvehaneye bir derviş gelir ve Dertli’den su ister. Genç ozanın getirdiği suya okuyup üfleyen derviş suyu Dertli’ye geri verip içmesini söyler, kevser tadındaki suyu içen Dertli bir anda saz çalıp söylemeye başlamıştır.”

Torunlarından birinin anlatısına göre ormanda saz çalan Dertli’yi dinlemek için geyikler etrafında toplanırlarmış. Orman canlıların şairlerin, ozanların etrafında toplanıp onu hayranlıkla dinlemeleri mitolojide, masallarda, sözlü halk edebiyatının diğer pek çok türünde sık kullanılmış motiflerden biridir. Dertli’ye yüklenen “evliyalık mertebesi”, toplumun Dertli’ye yüklediği misyona işaret eder ve onun hakkındaki Kızılbaş ve kâfir horlama ve suçlamalarına toplumun verdiği güçlü bir yanıt olarak okunmalıdır.

Dertli için yazılacak her incelemenin, onun Bektaşi- Alevi şiiriyle olan ilişkisini aydınlatma zorunluluğu vardır. Çünkü Dertli’nin edebi şahsiyeti onun bu yanı görmezden gelmeden anlatılamaz, yazılamaz. Kendisi için yazdığı şu dizeler çarpıcıdır:

“Ta’n kılman dertler ile gözümün yaş olduğun;
Ayb görmen DertIi’nin sizler, Kızılbaş olduğun”

Meali: «Çektiğim dertler yüzünden gözümün yaşlı olduğunu kınamayın; sizler, Dertli’nin Kızılbaş olduğunu ayıplamayın, ayıp görmeyin.

Dertli’nin tanıtımına önümüzdeki hafta edebi şahsiyeti ve şiirlerinden örnekler ile devam edeceğiz. 

“Ayaklar altında Dertli bir kuldur
Ayarda cevherdir, bahâda puldur
Sâkî nöbet gözle, câm-ı mey doldur
Bâdedir yandıran aşk ocağını.”

câm-ı mey: Şarap kadehi
Bade: Şarap

İKİNCİ BÖLÜMÜN SONU

Dertli yazı dizisine ait kaynaklar üçüncü ve son bölümde toplu olarak verilecektir.

DİPNOT


[i] Menkıbe: Din büyüklerinin veya tarihe geçmiş ünlü kimselerin yaşamları ve olağanüstü davranışlarıyla ilgili hikâye. 


Doğan Alpaslan Demir sitesinden daha fazla şey keşfedin

Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.

Yobazlığa Karşı Şiirli Cumalar: Aşık Dertli – 2. Bölüm” üzerine 2 yorum

Ayça Seral için bir cevap yazın Cevabı iptal et