5. Bölüm
Nazi faşist ideolojisinin yenilgiye tahammülü olamazdı, yaşamın amacı kazanmak, devletine mutlak sadakat ve gerektiğinde kendini feda etmek üzerine kurulmuştu. Bedeli ne olursa olsun, ağır can kayıplarını engellemek için ya da kazanma şansının olmadığı koşullarda bile “teslim olmak” kabul edilemezdi. Bunun en tipik örneği Alman Ordusu’nun SSCB’ne saldırmasından 1,5 yıl kadar sonra Stalingrad önünde yaşanmıştır. Alman 6. Ordusu 1942 Eylül ayında Stalingrad’ı ele geçirmek için harekete geçmiştir. Görev 6. Ordu Komutanı General Friedrich Paulus’a verilmiştir. Kasım 1942’de 6. Ordu, Stalingrad’ı işgal etti ve Kızıl Ordu’yu Volga Nehri’nin kıyılarına kadar itti. Ama Kızılordu çok disiplinli olarak geri çekilmiş ve taze kuvvetlerle desteklenmişti. Stalingrad içlerine giren 6. Ordu birlikleri sokak savaşı veren Sovyet partizanlarının direnişiyle karşılaştı. Keskin nişancı partizanlar nedeniyle 6. Ordu Stalingrad’da büyük kayıplar vermeye başlamıştı. Bu sırada geri çekilmiş olan Kızılordu, 265.000 kişilik Alman 6. Ordusunu kuşatmış ve ikmal hatlarını kesmişti. 6. Ordu ağır kış şartlarına uyum sağlayamıyor, mühimmat ve erzak sıkıntısı çekiyordu. Alman üst komutasının yolladığı erzak ve mühimmat nakliye uçakları Sovyet uçaksavarlarını aşamadılar. Alman ordusu nakliye uçaklarının üçte ikisini kaybetmişti. 6. Orduda 40.000 yaralı askerin geriye tahliye olanağı da kalmamıştı. General Friedrich Paulus, Stalingrad’ı ellerinde tutamayacağını anlamış, elinde kalan kuvvetlerle kuşatmayı yararak Stalingrad’dan çekilmek istediğini Hitler’e bildirmiştir. Hitler çok öfkelenmişti; Paulus’un geri çekilme önerisini reddetti. 25 Ocak’ta Sovyet komutanlığı Paulus’a teslim olmayı teklif etti. Paulus, Hitler’e çöküşün “kaçınılmaz” olduğunu, adamlarının mühimmat veya yiyeceklerinin olmadığını ve binlerce yaralının acil tıbbi yardıma ihtiyaç duyduğunu söyledi. Hitler bir kez daha Paulus’un talebini reddetti ve Stalingrad’ı ölümüne tutmasını emretti. 30 Ocak’ta Paulus, Hitler’e Sovyet askerlerinin birkaç saat içinde kendi karargahına gireceğini bildirdi. Hitler, Paulus’un teslim olacağını anlayarak onu mareşalliğe terfi ettirdi. Hitler, bir Prusya veya Alman mareşalinin teslim olduğuna dair bilinen bir kayıt olmadığını Paulus’a bildirdi. Ondan intihar etmesini isteyen Hitler, canlı olarak teslim alınırsa, Almanya’nın askeri tarihine leke sürüleceğini ima etti. İnançlı bir Katolik olan Paulus intihara karşıydı, 31 Ocak günü Sovyet birliklerine teslim oldu. Paulus’un, “Bu Bohemya onbaşısı[i] için kendimi vurmaya niyetim yok” dediği kaydedilmiştir.
General Friedrich Paulus örneği istisnadır; Doğu cephesinde savaşı kaybettiğini anlayan generallerin pek çoğu tabanca ile intihar etmiştir. Nazi Almanya’sının önde gelen pek çok yöneticisi, akademik çalışmalarını faşist rejimin hizmetine sunan kimi bilim insanları ama en çok da intihar eden Nazi generalleri, ilerleyen yıllarda Batı Almanya Neo Faşist örgütleri tarafından mitleştirilmiş, inandıkları dava uğruna “onurlarıyla ölen kahramanlar” olarak nitelendirilmişlerdir. İntihar edenlerin bazılarının aslında ölmediği, Güney Amerika veya başka bir yerde Nazi örgütünü yeniden oluşturmak ve koşullar uygun hale geldiğinde yeniden Alman toplumuna liderlik edecekleri şeklinde komplo teorileri üretilmiş, geleceğin Faşist Almanya hayalleri bu yolla canlı tutulmaya çalışılmıştır. Bu nedenlerle intihar eden Nazi ileri gelenlerinin bir kısmının biyografilerini ve intihar ettikleri koşulları tanımanın faşist ideolojiyi anlamak için önemli olduğu kanaatindeyim.
Adolf Hitler (20 Nisan 1889–30 Nisan 1945, Berlin)
Almanya’nın yenilgisinin kesinleşmesi üzerine 30 Nisan 1945’te Berlin’deki yer altı sığınağında (Führerbunker) bir gün önce evlendiği Eva Braun ile birlikte kendini vurarak ve siyanür kapsülü içerek intihar etmiştir.
Hitler, 16 Ocak 1945’te Berlin’deki Führerbunker’ına çekilmiştir. Führerbunker 18 odalı, yerin 15-20 metre altında, elektriği ve suyu kendisine yetecek şekilde inşa edilmiş, oldukça güvenli bir sığınaktı. Kızılordu birlikleri 19 Nisan 1945 günü Berlin’i koruyan son büyük savunma hattı olan Seelow Tepelerini ele geçirdiler. Berlin, aynı zamanda Hitler’in doğum günü olan 20 Nisan’da ilk kez Sovyet topçusu tarafından bombalandı. 21 Nisan akşamı Kızılordu tankları şehrin eteklerine ulaşmıştır.
22 Nisan’da öğleden sonraki konferansta, Hitler’e verilen raporda, Alman savunma birliklerinin tamamen imha olduğu açıklaması yapıldı. Hitler bunu öğrenince komutanlarını hain ve beceriksiz olarak suçlayan bir konuşma yaptı ve ilk kez savaşın kaybedildiğini kabul etti. Hitler, Berlin’de kalacağını ve ardından kendini vuracağını açıkladı. O günün ilerleyen saatlerinde SS doktoru Werner Haase’ye en güvenilir intihar yöntemini sordu. Haase eş zamanlı olarak “tabanca ve zehir yöntemini” önerdi. Hitler siyanürün yeterince etkili olup olmadığını anlamak için köpeği Blondie’nin zehirlenmesini istedi. Ağzında zehir kapsülü parçalanan Blondie hemen öldü.
Hitler, yardımcısı SS subayı Otto Günsche’ye, cesedinin “Moskova’da balmumuyla işlenerek” sergileneceğinden korktuğunu söyledi.
Hitler’in intihar etme kararını öğrenen Hermann Göring, Hitler’e bir telgraf göndererek onun yerini almak için izin istedi. Hitler, bu telgrafı Göring’in “kendi yerine göz diktiği” şeklinde yorumladı ve ona tüm görevlerinden alındığını bildirdi. O günün ilerleyen saatlerinde Göring’in idam edilmek üzere tutuklanmasını emretti.
26 Nisan 1945 günü Berlin Savunma Komutanı General Helmuth Weidling, Hitler’e Berlin’deki savunmanın çöktüğüne, kalan 45.000 askerin yaklaşık 40.000’nin Hitler Gençliği üyesi çocuklar olduğuna dair bilgi verdi[ii] ve Berlin’in Kızılordu’ya teslim edilmesini önerdi. Hitler teslim olma önerisini reddetti. Weidling, Hitler’in Berlin’den çıkarılması, kaçırılması için ayrıntılı bir teklif de sundu. Weidling raporunu bitirdiğinde, Hitler başını salladı ve şöyle dedi: “Berlin’den kaçma öneriniz çok iyi. Ama bunun anlamı ne? Ormanda dolaşmaya hiç niyetim yok. Ben burada birliklerimin başında kalacağım. Siz, savunmaya devam edeceksiniz.”[iii]
Hitler 28 Nisan’da, Nazi Almanya’sının en güçlü isimlerinden Heinrich Himmler’in ABD ve İngiltere’ye teslim olma şartları teklif ettiğini, müttefiklerin bu teklifi reddettiğini öğrendi. Himmler müttefiklere, teslim olma şartlarını müzakere etme yetkisine sahip olduğunu bildirmişti. Hitler bu haberle çılgına döndü ve Himmler’in bu girişimini ihanet olarak gördüğünü açıkladı. Himmler’in vatana ihanetten tutuklanmasını emretti.
Hitler 29 Nisan sabahının ilk saatlerinde, saat yaklaşık 02.00’de yıllardır birlikte olduğu metresi Eva Braun’la Führerbunker’in konferans salonunda evlendi. Şahitleri Propaganda Bakanı Joseph Goebbels ve Hitler’in özel sekreteri Martin Bormann’dı. Hitler ve Eva Braun evlenmeden önce “saf Aryan kökenli olduklarını ve kalıtsal hastalıklardan arınmış” olduklarını açıkladılar. İntiharından 40 saat önce Hitler ve Eva Braun evliliği, Nazizm’in kadınları nasıl konumlandırıldığını gösteren sembolik anlam taşımaktadır.
Hitler evlendiği gün vasiyetini yazdırmış ve imzalamıştır; Kızılordu artık 500 metre mesafededir. Hitler ölümünden sonra Devlet Başkanlığı görevini orada bulunmayan Büyük Amiral Karl Dönitz’e bırakmış ve Joseph Goebbels’i Şansölye olarak atamıştır. Goebbels bu görevde sadece 1 gün kalacak ve ardından eşiyle beraber intihar edecektir.
29 Nisan günü, intiharından bir gün önce Hitler, müttefiki Benito Mussolini ve metresi Clara Petacci’nin İtalyan partizanları tarafından yargısız idam edildiğini öğrendi. Her ikisinin cesetleri teşhir edilmek üzere topuklarından asılmıştı[iv]. Hitler intihar etme konusunda küçük bir tereddüt yaşadıysa da bu haberden sonra kendi eliyle yaşamına son verme kararından emin olmuş olmalıdır.
30 Nisan günü saat 14.30’da Eva Braun ve Hitler çalışma ofisine girdiler. Eva Braun siyanür kapsülüyle, Hitler ise siyanür kapsülü aldıktan sonra başına tabancayla ateş ederek intihar ett. Hitler’in vasiyeti gereği cesetleri sığınağın bahçesine çıkarıldı ve benzin dökülerek yakıldı.
1 Mayıs günü Hitler’in halefi Karl Dönitz Hamburg’dan bir radyo konuşması yaparak Führer’in başkenti savunan bir kahraman olarak öldüğünü açıkladı ve Alman halkını yas tutmaya çağırdı.
2 Mayıs’ın erken saatlerinde Kızılordu Führerbunker’ı ele geçirdi, Hitler ve Braun’un kalıntıları topraktan çıkarıldı. Stalin, Hitler’in ölüm haberine ihtiyatla yaklaşarak bilgilerin halka açıklanmasını kısıtladı. 11 Mayıs’a kadar kalıntılardaki dişleri inceleyen diş hekimi Hugo Blaschke, diş hekimi asistanı Käthe Heusermann ve diş teknisyeni Fritz Echtmann Hitler ve Braun’un diş kalıntılarını tanımladıklarını, ölenlerin kimlikleri konusunda tereddüt olmadığını açıkladılar.
SSCB kaynakları Hitler’in intihar nedenini siyanür zehirlenmesi olarak açıkladı. Bu haber Japonya’ya ulaştığında büyük bir öfke ve infial dalgası yaşandı. Japonlar “büyük bir komutanın kadınlar gibi intihar etmesini” kabullenememişlerdir. Onlara göre Hitler gibi bir “lider” hayatına kendi silahı ile son vermeliydi.
Dr. Paul Joseph Goebbels (1897-1 Mayıs 1945)
Nazilerin iktidarda olduğu yıllar boyunca Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanlığı yapmış Alman politikacıdır. Hitler’in en sadık ve yakın takipçilerinden biridir. Heidelberg Üniversitesi’nde filoloji alanında doktora yapmış, 1924’te Nazi Partisi’ne katılmıştır. Goebbels, özellikle radyo ve sinemayı propaganda amacıyla kullanmada ustaydı. Konuşma ve yazılarında Yahudilerin tamamen ortadan kaldırılması, yok edilmesi gerektiğini savunmuştur.
Kitlesel propagandanın “Büyük Yalan” olarak bilinen tekniğini kullanmadaki ustalığıyla tanınmıştır. Joseph Goebbels, tüm zamanların en büyük manipülatörlerinden biridir. Alman toplumunu nasıl şekillendireceğini kavramıştı. Topluluk önünde konuşma becerisi, Yahudilere karşı derin nefreti ile yalanlar ve çarpık gerçekler üzerine inşa edilmiş bir Almanya hayali yaratmıştı. Nazi Almanya’sının imgelerini ve vizyonunu inşa eden kişinin Joseph Goebbels olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Hitler 1933’te şansölye olduktan sonra Goebbels’i Halk Aydınlanması ve Propaganda Bakanı olarak atadı. Bu pozisyonla birlikte Goebbels, Almanya’daki tüm medya üzerinde mutlak bir kontrol ve yetkiye sahip olmuştur. Bu kontrol ve yetkiyi Hitler’i lider olarak en uygun biçimde öne çıkarmak, muhalifleri sansürlemek ve Yahudilere karşı nefreti körüklemek için kullanmıştır. Daha göreve başladığı yıl olan 1933’te “Alman olmayan” olarak kabul edilen kitapların yakılmasını organize etmiştir. Goebbels yönetimindeki Propaganda Bakanlığı, “ahlaksız ve çürümüş” olarak görülen her türlü sanat eserini yasaklamış, sanat galerilerindeki bu tip eserlere el koyulmuştur. 1934 yılında Goebbels, sadece Yahudilerin değil, Nazi olarak sınıflandırılmayan tüm bireylerin gazete ve dergi çıkarmasını yasaklayan Reich Basın Yasasını kabul ettirmiştir.
Savaşın başlamasından önce Goebbels, Alman toplumundaki savaş korkusunu küçümseme ve etkisizleştirmeye yönelik propaganda görevini üstlendi. 1938’den sonra Polonya’nın savaşçı ve tehlikeli bir komşu olduğunu öne sürerek propaganda makinesini Polonya’ya karşı yöneltmiştir.
Goebbels, Nazi “fetih planlarının” bir parçası olarak yeni ele geçirilen bölgelerde yerel vatandaşların güvenini kazanmak için hazırlanmış radyo konuşmaları yapmıştır. Almanya’da çekilen filmlerin yarısından fazlası propaganda amaçlıydı; Goebbels, sinema filmlerinin radyo yayınlarını tamamlayan çok güçlü bir araç olduğunu keşfetmiş, mobil film minibüslerinin Almanya’yı dolaşarak kitlelere propaganda yapmasını sağlamıştır.
30 Nisan 1945’te Hitler intihar etmeden önce Goebbels’i Şansölye olarak atamıştır. Goebbels Reich Şansölyesi olarak tek eylemini gerçekleştirdi: Beyaz bir bayrak altında Sovyet Mareşal Chuikov’a bir mesaj gönderdi. Mesajda Hitler’in öldüğü belirtildi ve ateşkes çağrısında bulunuldu. Ancak bu talep, Sovyet Mareşali tarafından “Almanya’nın kayıtsız şartsız teslim olması” isteği ile reddedildi. Sadece bir gün bu görevi yapan Goebbles ve eşi Magda 1 Mayıs 1945 günü intihar ettiler. İntiharlarından önce Magda Goebbels 4 ile 12 yaş arasındaki 6 çocuğunu potasyum siyanür kullanarak öldürmüştür.
Joseph Goebbels’in eşi Magda Goebbles, Nazi ideolojisini kavramak için önemli bir figürdür. Magda daha 19 yaşındayken trenle okula giderken, kendisinden iki kat büyük ama çok zengin bir Alman sanayici olan Günther Quandt ile tanışmış ve ona kur yapmıştır. Kısa süre sonra evlenen çiftin Harald adlı çocukları vardır. İlerleyen yıllarda Magda başka erkeklerle ilişkisi olduğunu öğrenen kocasından boşanmak zorunda kalmış, kocasından onunla ilgili özel sırları açıklama şantajı ile lüks bir yaşam sürecek ekonomik imkanlar elde etmiştir.
Magda, kocasından ayrıldıktan bir yıl sonra Nazi partisine katılmış, Joseph Goebbels ile tanışmış, kısa süre sonra Adolf Hitler’in nikah şahitliğinde onunla evlenmiştir. Goebbels çifti uzun yıllar boyunca Adolf Hitler ile yakın sosyal ilişkiler içinde olmuşlardır. Magda’nın Hitler ile yakınlığı çeşitli şekillerde yorumlanmış olsa da Goebbels çifti Hitler ile yakın ilişkilerinden kişisel fayda ve sosyal statü elde etmiş ve Hitler’e sadık kalmışlardır. Goebbels çifti 1945 yılı Nisan ayı sonlarında Hitler’in sığınağı olan Führerbunker’e taşınmışlardır. Magda, intihar etmeden önce ilk eşinden olan ve öldüremediği tek çocuğu olan Harald Quandt’a bir mektup yazar:
“Harald! Sevgili oğlum! Altı gündür Führerbunker’deyiz. Altı küçük kardeşin ve ben, nasyonel sosyalist hayatlarımıza mümkün olan tek onurlu son için buradayız. Muhteşem fikrimiz ve onunla birlikte hayatımda bildiğim her güzel ve muhteşem şey mahvoldu. Führer ve nasyonal sosyalizmden sonra gelen dünya artık yaşamaya değmez ve bu nedenle çocukları yanıma alıyorum, çünkü onlar bundan sonraki yaşam için fazla iyiler ve merhametli Tanrı onlara kurtuluşu verdiğimde beni anlayacak… Tek bir hedefimiz kaldı: Ölümde bile Führer’e sadakat. Harald, sevgili oğlum, hayatta öğrendiklerimi sana vermek istiyorum: Sadık ol! Kendine sadık, insanlara sadık ve ülkene sadık… Bizimle gurur duy ve bizi hafızanda tutmaya çalış…”
Magda Goebbels intihardan etmeden önce bir arkadaşına gönderdiği mektupta şunları yazar: “Çocukları yanımıza alacağız, fazla iyiler, önümüzde yatan dünya için fazla güzeller. Gelecek günlerde Joseph, Almanya’nın şimdiye kadar yetiştirdiği en büyük suçlulardan biri olarak kabul edilecek. Çocukları her gün bunu duyacak, insanlar onlara eziyet edecek, onları küçümseyecek ve küçük düşürecekti. Günahlarının yükünü taşımak zorunda kalacaklar ve onlardan intikam alınacaktı…”

Magda Goebbels’in oğlu Harald’dan olan torunları günümüzde bir aile yatırım şirketi Harald Quandt Holding’in sahipleridir ve 2022 yılında yaklaşık 17 milyar ABD doları değerinde bir servet paylaştıkları bilinmektedir.[v]
Hermann Göring (1893- 15 Ekim 1946),
Hermann Göring, Nazi Almanya’sının en güçlü figürlerinden biriydi. Hitler ile yakın dostluğu ve siyasi pozisyonu ona sadece Almanya’yı değil, savaşın tüm seyrini etkileyebilecek bir güç vermiştir. Göring, Nazi Almanyası’nın Hava Kuvvetleri Komutanı olarak bilinir; nedir, bu pozisyonunun yanı sıra kurulan tüm faşist rejimi kontrol etme güç ve yetkisine sahip olmuştur.
Göring Birinci Dünya Savaşının ilk yıllarında siperlerde piyade olarak görev yapmış, bir şekilde hava kuvvetlerine geçerek pilot olarak sivrilmiştir. Savaştan sonra, Almanya’nın askeri yenilgi nedeniyle değil, Marksistlerin ve Yahudilerin ihaneti nedeniyle kaybettiğine inanmıştır. Bu inanç Nazizm’in doğmasına yardımcı olan temel argümandır. Göring, Hitler’in konuşmalarından çok etkilenerek 1922’de Nazilere katılmıştır.
1928 seçimlerinde Göring Nazi Partisi milletvekili olmuş, 1932 seçimlerinde Nazi Partisi 230 sandalye kazandığında Meclis Başkanı seçilmiştir. Hitler’in 1934 yılında Şansölye olarak atanmasından sonra Hava Kuvvetleri Bakanı olmuştur. 1933’te Göring, Hitler’in iktidarı sağlamlaştırmak için komünistleri ve Nazizm’in diğer düşmanlarını ortadan kaldırmaya yönelmiş, gizli siyasi polis örgütü Gestapo’yu kurmuştur[vi]. Nazizm’in muhalifleri “temizlendikten” sonra, Göring Almanya’daki en güçlü ikinci adam konumuna yükselmiştir.

İkinci Dünya Savaşı başladığında Savunma Bakanları Kurulu’nun Başkanlığına getirilen Göring, Polonya ve Batı Avrupa’nın işgali sırasında hava kuvvetlerinin başarılarından ötürü Mareşal rütbesine yükseltilerek Hitler’in halefi olduğu açıklandı.

SSCB cephesinde Stalingrad kuşatmasını sürdüren 6. Orduya erzak ve mühimmat desteği sağlanması Hava Kuvvetlerinin göreviydi. Göring bu konuda güvence vermesine rağmen Hava Kuvvetleri nakliye uçakları SSCB uçaksavarlarını aşamadı. Göring gözden düşmeye başlamıştı. Savaşın son günlerinde Hitler’in yanında değildi. 22 Nisan 1945’te Hitler, sığınağındaki generallerine intihar edeceğini duyurduğunda Göring, Hitler’e ölümünden sonra Devlet Başkanlığı pozisyonunu devralmayı isteyen bir mektup yazmıştır. Göring’in rakibi Martin Bormann, onun iktidarı gasp etmek için bir hamle yaptığına Hitler’i ikna etmiş, Hitler, Göring’in hain olduğunu açıklayarak tüm unvanlarını ve yetkilerini elinden almıştır.
Göring 5 Mayıs 1945’te Müttefik askerleri tarafından gözaltına alınmıştır. Nürnberg mahkemelerinde yargılanan sanıklara yapılan zekâ testi değerlendirmesinde Göring 138 IQ gibi yüksek bir derece elde etmiştir. Yargılanan sanıkların tamamına yakını Nazi sistemi içinde kendi önemsizliğini savunurken, Göring tam tersi bir yaklaşım benimseyerek kendisini Hitler’in sadık bir adamı olarak sunmuş ve idam edilecek olsa da Alman halkının sonunda sadakatini takdir edeceğini iddia etmiştir. Bazı Alman subayları suçlarını inkâr ederken, Göring suçlamaların çoğunu kabul etmiş, Hitler’e bağlılığını ölümüne kadar sürdürmüştür.
Göring saldırganlık savaşı yürütmek, sanat eserlerinin ve diğer mülklerin yağmalanması ve Almanya’ya götürülmesi, muhaliflerin ortadan kaldırılması dahil insanlığa karşı suçlar, savaş esirlerine işkence ve kötü muamele, yaklaşık 5.700.000 sivilin öldürülmesi ve köleleştirilmesi suçlamalarından idama mahkûm olmuş, infazından birkaç saat önce potasyum siyanür içerek intihar etmiştir.
Heinrich Himmler (7 Ekim 1900- 23 Mayıs 1945)
Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisinin önde gelen liderlerinden biridir. Tarihçiler, Nazi seçkinleri arasında Himmler’i “saf kötülüğe” yaklaşan biri olarak nitelemişlerdir. Adolf Hitler’in en güvendiği bakanlarından biri olan Himmler, Nazi Partisi’nin en fanatik unsuru olan SS’nin lideriydi, toplama ve imha kamplarının yaratılmasını ve işletilmesini de yönetmiştir. Almanya’nın Doğu Cephesi’ndeki savaşta, Sovyetlere karşı yürütülen soykırımdan sorumlu olduğu kabul edilmektedir.

1923 yılında Nazi Partisi’ne üye olan Himmler, 1925’te Hitler’i korumakla görevli Schutzstaffel’e (SS)[vii] katılmış, kısa zamanda şef yardımcılığına yükselmiştir. Yahudiler ve Masonlar da dahil olmak üzere Nazi Partisi muhaliflerinin kayıtlarını tutmaya başlamıştır.
Eylül 1927’de Himmler, Hitler’e SS örgütünü seçkin, ırksal olarak saf kişilerden oluşan bir birime dönüştürme fikrini açıklamıştır. Bu görüşten oldukça etkilenen Hitler, Himmler’i SS örgütünün başına getirir. 1933 yılına gelindiğinde SS örgütü, hepsi “Aryan” niteliklere sahip, özel olarak seçilmiş 52.000 üyeye ulaşmıştır.
1933’te Himmler, Dachau’da ilk resmi toplama kampını kurmuş, bu kampı Alman topraklarında gelecekte inşa edilecek tüm kamplar için bir model haline getirmiştir. 1934’te Himmler, kampların tam kontrolünü ele geçirerek onları yönetmek için SS bünyesinde ayrı bir departman oluşturmuştur. Kamplar sadece siyasi muhaliflere değil, aynı zamanda suçlulara, serserilere, homoseksüellere, çingenelere ve istenmeyen olarak görülen herkese “ev sahipliği” yapmaya başlamıştır.
29 Haziran 1934’te Uzun Bıçaklar Gecesi’nde, rejim muhaliflerinin katledildiği operasyonda Himmler, gösterdiği “üstün başarı” ile orduda mareşal eşdeğeri olan Reichsführer-SS rütbesine yükseltilmiştir. SS böylece sadece Hitler’e bağlı, tamamen bağımsız bir örgüt haline gelmiştir.
Himmler’in komutasındaki SS, kapsamını genişletmiş, bünyesine Alman ordusu ile beraber harekatlar yapabilecek Waffen-SS departmanını eklemiştir. Waffen-SS, ordu hiyerarşisinden tamamen bağımsız olup kendi komuta yapısına sahipti. Himmler yönetiminde, savaş sırasında 3 tümenden 38 tümene yükseltilerek Almanya’nın en iyi ekipmanı ile donatılmıştır. Waffen- SS özellikle SSCB’ne saldıran Alman ordu birliklerini takip etmiş, sivillere yönelik katliamları yönetmiştir.
İkinci Dünya Savaşı sırasında Himmler, Doğu devletlerinin, yani Baltık devletlerinin, Polonya’nın, Belarus’un ve Ukrayna’nın fethi ve nüfuslarının sınır dışı edilmesi veya aç bırakılarak ölmeleri için hazırlanan projeyi tasarlamıştır. Bu plan, Almanların yerleştirilmesi amacıyla bu bölgelerde yaşayan 31 milyon insanın “ortadan kaldırılmasını” amaçlıyordu. Bununla ilgili olarak Himmler şunları söylemiştir: “Bu bir varoluş sorunudur; bu nedenle, 20 ila 30 milyon Slav ve Yahudi’nin askeri eylemler ve gıda yetersizliği yoluyla yok olması için acımasız şiddette bir ırksal mücadele yürütülecektir.”
1941’de Himmler 100 Yahudi’nin silahla vurulmasına bizzat katılmıştır. Bu deneyim sırasında insanları bu şekilde infaz etmenin askeri birliklerin moralini bozacağından endişe duymuş; katliam sırasında kullanılan mermilerden de tasarruf etmek[viii], ayrıca soykırımı hızlandırmak için Auschwitz’de gaz odaları inşası emrini vermiştir.
20 Temmuz 1944’te, aralarında yüksek rütbelilerin de bulunduğu bazı Alman subayları Hitler’e suikast girişiminde bulunmuş ve başarısız olmuştur. Ertesi gün Himmler, rejimin bilinen muhaliflerini tutuklamaya yönelik özel bir komisyon kurmuş, yaklaşık 4.900 kişinin infazıyla sonuçlanan misilleme emrini vermiştir.
1945 Nisan ayında Himmler panik içindedir; 21 Nisan’da Yahudi toplama kampı mahkumlarının serbest bırakılmasını görüşmek üzere Dünya Yahudi Kongresi’nin İsveçli temsilcisi Norbert Masur ile bir araya gelir. Müzakereler sonucunda yaklaşık 20.000 kişi serbest bırakılmıştır. Himmler toplantıda, kamplardaki krematoryumların tifüs salgınında ölen mahkumların cesetlerini imha etmek amacıyla inşa edildiğini, toplama kamplarında hayatta kalma oranının çok yüksek olduğunu iddia etmiştir.
23 Nisan’da Himmler, İsveç konsolosluğunda Kızıl Haç Başkanı Kont Folke Bernadotte ile bir araya gelmiş, kendisini Almanya’nın geçici lideri olarak tanıtarak Hitler’in önümüzdeki birkaç gün içinde öleceğini iddia etmiştir. İngiliz ve Amerikalıların Alman ordusundan geriye kalanlarla birlikte Sovyetlere karşı savaşabileceğini söylemiştir. Himmler, önerilerini General Dwight Eisenhower’a iletmesi için Kont Bernadotte’den aracılık yapmasını rica etmiştir.
Himmler’in Batılı Müttefiklerle ayrı bir barış anlaşması müzakere etmeye çalıştığını 28 Nisan günü öğrenen Hitler öfkeye kapılmış, Himmler’in gizli görüşmelerinin şimdiye kadar bildiği en kötü ihanet olduğunu söylerek onu vatan haini ilan etmiş, intihar etmeden bir gün önce bütün yetkilerini ve rütbelerini almıştır. Himmler, Hitler’in ölümünden hemen sonra Almanya’nın yeni Devlet Başkanı Büyük Amiral Karl Dönitz ile görüşmeye giderek kendisinin ikinci komutan olarak atanmasını teklif etmiştir. Dönitz, Himmler’in teklifini reddederek makamından kovmuştur.
Bütün kapıların yüzüne kapandığı, 10 yıldan uzun bir süre boyunca Almanya’nın en güçlü ve korkulan adamı olan Himmler, bir çavuşa ait sahte kimlik edinmiş, bıyığını kesmiş ve ülkeden kaçmaya çalışmıştır. 21 Mayıs günü bir kontrol noktasında taşıdığı kimliğin sahte olduğu anlaşılarak sorgulanmak üzere İngiliz Ordusu’nun karargâhına götürülmüştür. Himmler kimliğinin açığa çıkacağını anlamış, önceden takma dişinin içine yerleştirilmiş potasyum siyanür kapsülünü ısırmış, tüm kurtarma müdahalelerine karşın 12 dakika içinde ölmüştür. Himmler’in son sözleri “Ich bin Heinrich Himmler!” (Ben Heinrich Himmler’im!) olmuştur. Himmler’in cesedi işaretsiz bir mezara defnedilmiştir. Mezarının yeri günümüzde de bilinmemektedir.
Martin Bormann (1900-2 Mayıs 1945, Berlin.)
Nazi Parti sözcüsü ve Adolf Hitler’in özel sekreteridir. Martin Bormann’ın sekreter rolü aslında kamuflaj bir unvandır. Gerçekte Hitler’in yardımcısı pozisyonundaydı. Adolf Hitler’in sözlü emirlerini yazıya döken çoğunlukla Bormann’dı.
Savaşın son günlerinde Hitler’le beraber Führerbunker’deydi. Sığınak Kızılordu’nun eline geçmeden önce Bormann ortadan kayboldu. Bir şekilde firar ettiği sanılıyordu. Nürnberg davalarında gıyabında idam cezasına çarptırıldı. Bormann’ın cesedi 1972 yılında Führerbunker yakınlarında bulundu ve kimliği DNA testiyle kanıtlandı. Otopsi sonucunda 2 Mayıs 1945 günü siyanür içerek intihar ettiği anlaşılmıştır.
Herbert Backe (1896-6 Nisan 1947)
Mayıs 1942’de Nazi Almanyası’nın yiyecek sağlamaktan sorumlu bakanı, Nisan 1944’te ise Tarım bakanı olmuştur. Alman vatandaşlarına yiyecek sağlamak için milyonlarca Slav’ın açlıktan ölmesine yönelik planların tasarım ve uygulanmasında yer almıştır. Ortalama gıda tahsisi Almanlar için 2.600, Alman olmayanlar için 700 ve Yahudiler için 400 kalori olarak belirlenmişti. Tarihçi Dr. Gesine Gerhard’a göre Herbert Backe yaklaşık 2 milyon kişinin ölümünden sorumluydu. Sovyetler Birliği’ne teslim edileceğinden korktuğu için Nürnberg’deki hücresinde kendini asarak intihar etmiştir.
Franz Friedrich Böhme (1885-29 Mayıs 1947)
Alman generaliydi. Sırbistan’da işlediği suçlardan yargılandı. Öldürülen her Alman için 100 Sırp’ın öldürülmesi emrini vermekten suçlanmış, Mayıs 1947’de kaldığı hapishanenin 4. katından atlayarak intihar etmiştir.
Philipp Bouhler (1899-19 Mayıs 1945)
Gençlik yıllarında felsefe eğitimi gören Bouhler, 1922’de Nazi Partisi’ne katılmıştır. 1934’te Adolf Hitler’in Şansölyeliği’ne şef olarak atanmış, bu görevi 23 Nisan 1945’e kadar sürdürmüştür. Bouhler, engelli Alman vatandaşlarının öldürülmesinden sorumluydu. Akıl hastası ve fiziksel engellilerin öldürüldüğü ötenazi programı Aktion T4, 1938 yılında uygulanmaya başlanmıştır. Bu kapsamda çeşitli öldürme yöntemleri denenmiş ve ötenazi programından edinilen bilgiler daha sonra başta Yahudiler olmak üzere diğer insan topluluklarının katledilmesinde uygulanmıştır.
Bouhler ve eşi Helene, 10 Mayıs 1945’te Amerikan birlikleri tarafından tutuklanmıştır. Helene, bir pencereden atlayarak ölmüş, Bouhler ise 19 Mayıs’ta ABD toplama kampındayken siyanür kapsülü kullanarak intihar etmiştir.
Profesör Maximinus Friedrich Alexander de Crinis (1889-2 Mayıs 1945)
Psikiyatrist ve tıp doktoruydu. Birinci Dünya Savaşı sonrasında “Almanya ulusalcısıydı”. Ama antisemitik düşünceleri nedeniyle 1931 yılında Nazi Partisi üyesi oldu. Adolf Hitler tarafından imzalanan Crinis, Ötanazi Kararnamesi’ni yazan kişidir. Nazi Almanyası’nda on binlerce engelli bu kararname uyarınca öldürülmüştür. 1940’tan itibaren aynı zamanda Devlet Bilimler Bakanlığı için tıbbi danışmandı. Bilim Ofisi’nde tıbbi cinayetlerinin hazırlanması ve uygulanmasında yer almıştır. 1 Mayıs 1945’te eşiyle beraber siyanür tableti içerek intihar etmiştir.
Friedrich Wilhelm Krüger (27 Şubat 1894- 9 Mayıs 1945)
Nazi subayı ve yüksek rütbeli SS üyesiydi. Alman işgali altındaki Polonya’da tüm polis ve güvenlik güçlerinin komutasını üstlenmiştir. Polonya ve Yugoslavya’da işgal edilen köylerde insanların en büyük köy binasında toplanarak canlı canlı yakılmasını organize etmiştir. 200.000 Polonyalı çocuğun kaçırılarak “Almanlaştırılması” projesini yöneten de odur. Nazi Almanya’sının teslim olmasından sonra intihar etmiştir.
Odilo Lothar Ludwig Globocnik (1904- 31 Mayıs 1945)
Avusturyalı Nazi Partisi yöneticisi ve Holokost’un uygulayıcılarından biridir. Tarihçi Michael Allen onu “şimdiye kadar bilinen en aşağılık birey” olarak tanımlamıştır. Yahudilerin daha hızlı ve kitlesel olarak öldürülmesi için deneysel çalışmaları başlatmış, gaz odalarının geliştirilmesini sağlamıştır. Siyanür kapsülü içerek intihar etmiştir. Ölümünden sonra bir kilisenin bahçesine gömülmek istenmiş, kilisenin sorumlu papazı onun kutsal bir yere gömülmesini kabul etmemiştir.
Otto Georg Thierack (19 Nisan 1889–26 Ekim 1946)
Alman Nazi hukukçusu ve politikacısıydı. Alman Hukuk Akademisi Başkanı ve Adalet Bakanı olarak görev yapmıştır. Üç yıldan fazla hapis cezası alan Yahudi, Çingene, Polonyalı, Rus asıllı kişilerin idam edilmeleri için talimat vermiştir. İdam cezalarının daha seri uygulanabilmesine yönelik yöntemler üzerinde çalışmış, Nürnberg mahkemesine çıkarılmadan önce kendini zehirleyerek intihar etmiştir.
Wilhelm Rediess (1900–8 Mayıs 1945)
II. Dünya Savaşı’nda Norveç’in Alman işgali sırasında SS komutanı ve korgeneral olarak görev yapmıştır. 22 Haziran 1940 tarihinden 1945 yılında ölümüne kadar da Norveç’te konuşlanan tüm SS birliklerinin komutanıydı. Alman askerlerinin Norveçli kadınlara tecavüz ederek “asil ırktan” 8000 çocuk doğurmalarını sağlamış, savaş bitiminde kaldığı sığınaktaki 50 kg dinamiti patlatarak intihar etmiştir.
Bernhard Rust (30 Eylül 1883–8 Mayıs 1945)
Hitler’in Ocak 1933’te şansölye olmasından kısa bir süre sonra Prusya Bilim, Kültür ve Halk Eğitimi Bakanı olarak atanmış, Alman eğitim sistemini Nazizm ideallerine uyacak şekilde yeniden şekillendirmeye başlamıştır. Öğretmenlere, amaçlarının etnik açıdan bilinçli Almanları eğitmek olduğunu açıkça bildirilmiştir. Rust ayrıca Aryan olmayan bilimin (Albert Einstein’ın “Yahudi fiziği” gibi) kusurlu olduğuna inanıyordu. Hitler’in ölümünden 10 gün sonra intihar etmiştir.
Eduard Wirths (1909 -20 Eylül 1945)
1942-1945 yılları arasında Auschwitz toplama kampında Yahudiler üzerinde tıbbi deneyler üzerinde çalışan 20 SS doktorundan oluşan sağlık biriminin başhekimiydi. Savaştan sonra İngiliz ordu birlikleri tarafından tutuklanmış, 20 Eylül 1945’te kaldığı hücrede kendini asarak intihar etmiştir.
Prof. Dr. Ernst Holzlöhner (1899- 14 Haziran 1945)
Tıp doktoru ve fizyoloji profesörüydü. Holzlohner, çalışmalarını 1942- 1945 yılları arasında Dachau Toplama kampında sürdürmüştür. Soğuğa maruz kalan kişilerdeki fizyolojik değişiklikleri saptamak için Yahudiler üzerinde deneyler yapmış, soğuk su tanklarına atılan Yahudiler, ölümlerine kadar “tıbbi” deneylerden geçirilmiştir. Ülkesinin güçlü bir ulus devlet olmasının, Alman kimliğine dayanan yeni bir Almanya kurmaktan geçtiğine inanıyordu. “Başarılı” çalışmaları nedeniyle Kiel Üniversitesi’ne Rektör olarak atanmıştır.

Prof. Dr. Holzlöhner, Yahudiler üzerindeki ölümcül tıbbi deneylerini özellikle hipotermi[ix] üzerinde geliştirmişti. Cephede soğuğa karşı savaşan askerleri, soğuk suya düşen kazazedeleri kurtarmak için çalıştığına, kendisi ve Alman toplumunun büyük bir kesimi tarafından insan olarak görülmeyen Yahudileri katletmenin toplumsal yararına, tıbbi gereksinim duyan çoğunluğun ve bilimin çıkarları için yaptıklarının tümüyle etik olduğuna samimi olarak inanmış olması muhtemeldir.
Prof. Dr. Holzlöhner’in mahkûmlar üzerinde yaptığı deneyler, ileriki yıllarda ve hatta günümüzde tıbbi etik alanında sert tartışmaların konusu olmaya devam etmektedir. Neofaşist yandaşları tarafından “yaptığı insanlık dışı deneylerle sağladığı bilginin tıpta deniz kazasına uğrayan kazazedelerin tıbbi tedavisinde kullanıldığı ve pek çok kişinin yaşamını kurtardığı” gerekçeleriyle itibarının iade edilmesi istenmiştir.
Haziran 1945’te eşini ve iki kızını da öldürmeye çalışarak intihar etmiş, 11 yaşındaki kızı ölmüş, diğer kızı ve eşi karbon monoksit zehirlenmesinden kurtulmuştur.
Paul Giesler (1895, 8 Mayıs 1945)
1942’den 1945’e kadar Bavyera Başbakanıydı ve Nisan 1945’te İçişleri Bakanı olarak Heinrich Himmler’in halefi olmuş, Nazi Partisi içinde muhaliflerin ortadan kaldırılmasında aktif görev almıştır. Nisan 1945’te Nazi yönetimine karşı ayaklanan Bavyera Özgürlük hareketini SS birlikleri tarafından çok kanlı bir biçimde bastırılması emrini vermiştir. Hitler’in intiharından sonra eşini vurarak öldürmüş ve ardından intihar etmiştir.
Hans Schleif (1902- 27 Nisan 1945)
Yazarın notu: yaşamına son veren Nazi ileri gelenlerinden Hans Schleif hakkında bilgi ararken karşıma Türkiye’de Arkeoloji biliminin öncülerinden biri olan Ord. Prof. Arif Müfid Mansel’in Truva’daki Athena tapınağı kazıları üzerine bir makalesine rastladım[x]. Mansel makalesinde sözünü ettiği Alman arkeologlardan ikisinin 1945 yılında intihar ettiklerini ve çalışmalarının yarım kaldığından söz ediyor. Prof. Mansel’in “zamanının en büyük arkeologlarından” biri olarak tanıttığı Prof. Dr. Gerhart Rodenwaldt, Berlin Üniversitesi’nde uzun yıllar görev yapmış. Okuduğum, araştırdığım kaynaklara göre Rodenwaldt’ın Nazi Partisi ile ilişkisi bulunmuyordu. Ama yine de Kızılordu’nun Berlin’e girmek üzere olduğu 27 Nisan 1945 günü eşiyle beraber intihar etmiştir. Sözünü ettiği diğer arkeolog Prof. Hans Schleif, 1932 yılında Truva Athena Tapınağı’nda çalışmalar yapmıştır. Marsel makalesinde Schleif’ten, “H. Schliemann’ın define aramayı göz önünde bulunduran tahripkâr kazılarını ilmi bir mecraya sokan Alman arkeoloğu” diye bahsediyor. Makalesinin ilerleyen sayfalarında “Hiçbir parçası eski yerinde durmayan bir mâbed hakkında bugün oldukça etraflı bir bilgiye sahip bulunuyorsak, bunu esas itibariyle Schleif’in sistematik incelemelerine borçlu olduğumuzu söyleyebiliriz” diye yazıyor. Oysa aşağıdaki satırlarda Hans Schleif’i bir Nazi yöneticisi olarak okuyacaksınız.
Gençlik yıllarında mimarlık eğitimi alan Schleif, 1927’den itibaren Alman Arkeoloji Enstitüsü’nün bursu ile pek çok kazıda görev almış, Olympia Zeus Tapınağı, Nubia’da, Korfu’da, Truva’da Athena Tapınağı çalışmalarına katılmıştır.
Hans Schleif 7 yıl boyunca pek çok kazıda görev almasına, yayınlar yapmasına rağmen kalıcı bir iş, akademik kadro bulamamıştı. 1935 yılında Nazi Partisi’ne üye olmuş, kısa süre sonra SS Bilim Organizasyonu Araştırma ve Öğretim Topluluğu Ahnenerbe’nin kazı merkezinin başkanlığına yükseltilmiş, 1938 yılında profesör olmuştur.
Hans Schleif Ekim 1939’dan 1941’in ortalarına kadar Polonya’daki sanat ve kültür varlıklarının yağmalama eylemlerini yönetmiştir. Bu eylemler, Nazi Faşizminin kendisine bir tarih, şanlı bir geçmiş, görkemli uygarlık abideleri, mitolojik anlatılar yaratma amacının bir parçasıdır. Naziler, İskandinavya’dan Viking mitolojisini, Roma ve Helen uygarlıklarından çalıp çırpılan yapıtları Almanya’ya taşıyarak yapay bir Alman tarihi ve kültürü yaratma, üstün Aryan ırkının gücünü kanıtlama peşindedir[xi].

Savaş yılları boyunca Hans Schleif, gaz odaları ve krematoryumlar da dahil olmak üzere tüm toplama kampı inşaat projelerinin denetimini de yürütmüştür.
Savaşın sonunda Schleif, 27 Nisan 1945’te iki oğlunu, eşini ve asistanını öldürdükten sonra intihar etmiştir.
Devam edecek… Bu yazının devamında Nürnberg mahkemelerini okutabilirsiniz.
Bu yazıda kullanılan kaynaklar yazı dizisinin sonunda toplu olarak verilecektir.
DİPNOTLAR
[i] Bohemya Onbaşısı diyerek Adolf Hitler’i kastetmektedir.
[ii] General Helmuth Weidling Hitler’in ölümünden sonra Hitler Gençliği Örgütü lideri Artur Axmann’a şehirdeki çocuk askerlerin boşuna öldüğü için bu birlikleri dağıtmasını emretti. Ama bu emir yerine getirilmedi.
[iii] General Helmuth Weidling Hitler öldükten iki gün sonra Berlin’i Kızılordu’ya teslim ettiğine dair emri imzalamıştır.
[iv] Mussolini ve metresinin partizanlar tarafından infaz edilmesine ilerleyen bölümlerde, İtalya’da Faşizm konusunda yeniden döneceğiz.
[v] Magda’nın ilk eşi Günther Quandt, Nazi Almanya’sı döneminde fabrikalarında köle işçi çalıştırdığı için Nürnberg mahkemelerinde yargılanmıştır. Günther Quandt’ın biyografisi bu yazının ilerleyen bölümlerinde anlatılacaktır.
[vi] 1934 yılında Gestapo’nun kontrolünü Heinrich Himmler’e devretmiştir.
[vii] SS: (Schutzstaffel) Nazi Almanya’sında ve daha sonra Alman işgali altındaki Avrupa’da görev yapmış paramiliter bir örgüttür. Örgüt, Münih’teki parti toplantılarına güvenlik sağlaması için Nazi Partisi gönüllülerinden oluşan ve Saal-Schutz olarak bilinen küçük bir koruma birimi olarak başlamıştır. Örgüt 1929-1945 yılları arasında Heinrich Himmler yönetimi altında Nazi Almanyası’ndaki en güçlü örgütlerden birine dönüşmüştür. Nazi Partisinin iktidara gelmesinden, 1945’te yönetimin çökmesine kadar, SS Almanya’nın ve Alman işgali altındaki Avrupa’nın en önemli güvenlik, gözetim ve terör organıydı. Nürnberg mahkemelerinde yasadışı terör örgütü olarak ilan edilmiştir.
[viii] SS yönetimi, ateşli silahla yapılan infazlarda mermi tasarrufu için en çok iki mermi kullanılması için birliklere emir yayınlamıştır.
[ix] Hipotermi: Vücut ısısının düşmesi.
[x] https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2785953
[xi] Bu konuya “Faşizmin ideolojik enstrümanları” konusunda yeniden döneceğiz.
Doğan Alpaslan Demir sitesinden daha fazla şey keşfedin
Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.
Doğan hocam bu çok detaylı bilgi için teşekkürler.
BeğenBeğen