Almanya’da ‘Savaşa Hayır’ bildirisi: Berlin’in silahlanmasının Ukraynalılara yararı yok
25.03.2022 –
derappell.de’den çeviren Sevda Demir
Almanya’da hükümetin silahlanma politikalarına karşı çıkan aydınlar, ‘Savaşa Hayır’ bildirisi kaleme aldı. “Alman Federal Hükümeti, CDU/CSU partilerinin desteğiyle İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden bu yana Almanya’da yeniden silahlanmayı öngören en büyük önlem paketini sundu. Alman ordusunun üst düzeyde silahlanmasının Ukrayna’daki insanlara hiçbir yararı olamaz” denilen metinde, NATO ülkelerinin ‘savunma harcamalarının’ Rusya’nınkinin 20 katı olduğu vurgulandı.
Almanya’da aralarında bilim, sanat, medya, sendika, kilise ve siyaset dünyasından önemli isimlerin yer aldığı 600 kişinin başlattığı “Savaşa Hayır!” çağrısı ülke tarihinin en kapsamlı silahlanma hazırlıklarına karşı çıkıyor.
Şu ana kadar aralarında hükümet partileri SPD ve Yeşiller’den politikacılarının de yer aldığı 30 bin kişinin imzasıyla destek verdiği çağrıda, “İnsanların savaşa karşı sokaklara döküldüğü gün Alman Hükümeti’nin İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ki en büyük silahlanma kararına imza attığına” dikkat çekildi.
SAVAŞA HAYIR!
“Demokrasiyi, sosyal devleti koruyalım, Alman Anayasası’nda silahlanma artışına yer yok” başlıklı metinde şöyle denildi:
“24 Şubat’ta Devlet Başkanı Vladimir Putin yönetimindeki Rusya, Ukrayna’ya saldırıya geçti. Bu savaş daha şimdiden binlerce insanın canını ve yüz binlercesinin evini yurdunu kaybetmesine neden oldu.
Bu savaşın hiçbir gerekçesi yoktur. Öldürülenlerden, kaçmak zorunda kalan insanlardan tek başına ve sadece Putin sorumludur. Putin’in açıkladığı savaş gerekçeleri yalan ve propagandadan ibarettir.
Avrupa’da ve dünyada barış ve güvenliğin geleceği konusunda çok endişeliyiz. Endişemizi savaş başlar başlamaz Köln, Berlin, Münih, Frankfurt, Hamburg şehirlerinde ve diğer yüzlerce şehirde sokaklara dökülen, Putin’in savaşına karşı öfkelerini, Ukrayna halkı ile dayanışmalarını, savaşın daha fazla tırmanacağına dair korkularını, barış ve güvenlik arzularını dile getiren yüzbinlerce insanla paylaşıyoruz. Barış için, Putin’in savaşına karşı hep beraber sokaklardaydık.
Bu gösteriler, 2003’teki Irak savaşına karşı yürütülenlerden bu yana yapılan en büyük barış gösterileriydi. Berlin’deki insanların savaşa karşı sokaklara döküldüğü gün, daha aynı gün Alman Federal Hükümeti, CDU/CSU partilerinin desteğiyle İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden bu yana Almanya’da yeniden silahlanmayı öngören en büyük önlem paketini sundu. Alman ordusunun üst düzeyde silahlanmasının Ukrayna’daki insanlara hiçbir yararı olamaz. Satın alınması önerilen yeni silahlar, Ukraynalıların mücadelesine, onların meşru müdafaa haklarını korumaya katkıda bulunmayacaktır.
Mevcut durumda bile 30 NATO ülkesinin “savunma harcamaları” Rusya’nınkinin neredeyse 20 katıdır. Caydırıcı olacakları öngörülerek savaş uçakları ve silahlanma yeteneğine sahip İHA’lar gibi konvansiyonel silahların satın alınması, nükleer silahlarla donatılmış askeri güçleri olan tarafların yanında tamamıyla anlamsızdır. 2014’ten önce yani Rusya-Ukrayna ihtilafından çok önce Almanya da dahil olmak üzere NATO ülkeleri askeri harcamalarını önemli ölçüde artırmaya başladılar.
SİLAHLANMA PLANLARI SAVAŞTAN ÖNCE YAPILDI
Yaklaşan bir Rus istilasına yönelik ilk uyarılardan çok ama çok önce silahlanma planları koalisyon sözleşmesinde mevcuttu. Ancak Ukrayna’daki ölümler ve yıkım, Alman dış politikasında radikal bir rota değişikliğine ve İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Alman askeri harcamalarındaki en yüksek artışa – Anayasa’da yapılacak bir değişikliğe hele hiç – gerekçe oluşturmuyor. Alman dış politikasında 180 derecelik böylesi bir geri dönüş, bunu müteakiben ortaya çıkabilecek dramatik sonuçlar iç politika için olduğu gibi – sosyal devlet, liberallik ve insanlık için de – geniş bir toplumsal tartışma olmadan, parlamentoda görüşülmeden ve hatta partiler bazında tartışmaksızın karar vermek, demokrasi için politik bir skandal olacaktır.
Bu güne kadarki 49 milyar avroluk askeri harcamaya ek olarak, bu yıl 2022 bütçesinde Alman ordusu tarafından birkaç yıldan fazla bir süre için kullanılmak üzere 100 milyar avro tutarında bir fon ayrılması öngörülmektedir. Bu tutar sağlık (16,03 milyar) gibi önemli bakanlıklar da dahil olmak üzere birçok federal bakanlığın toplam harcamalarına karşılık gelmektedir: Eğitim ve araştırma (19,36 milyar), bayındırlık, imar ve iskân (18,52 milyar), aile, yaşlılar, kadınlar ve gençlik (12,16 milyar), ekonomi ve enerji (9,81 milyar), çevre (2,7 milyar), işbirliği ve kalkınma (10,8 milyar) ve gıda ve tarım (6,98 milyar). Ayrıca gelecekte, gayrisafi yurt içi hasılanın %2’si kalıcı olarak silahlanmaya ayrılmak istenmektedir. Bu da silahlanma harcamalarının yılda 70 milyar avronun üzerine çıkarılacağı anlamına gelmektedir.
SİLAHLANMA SORUNLARI ÇÖZMEZ
Bunun yanı sıra, Alman hükümeti bütçe açığı kısıtlaması yaklaşımını sürdürmek niyetindedir. Bu tutum, uzun vadede demokratik önceliklerimizin neler olduğu sorusuyla beraber, sosyal, kültürel ve kamusal alanda büyük kesintiler yapılması tehlikesini de gündeme getiriyor. Bu siyasi rotayı Anayasa’nın bir parçası haline getirerek gelecekteki hükümetler için de zorunlu ve bağlayıcı hale getirmeyi demokrasi adına reddediyoruz. Anayasa’nın görevi, silahlanmayı değil, güvenliği ve sosyal adaleti sağlamaktır.
Alelacele, birkaç kişiden oluşan bir grupta alınan kararlar yerine, askeri saldırıların yanı sıra pandemik, ekolojik sorunları da içinde barındıran, güvenlikle kalkınmanın, gelişimin birlikte ele alındığı kapsamlı bir güvenlik kavramı üzerine geniş kitleler tarafından yürütülen demokratik bir tartışma talep ediyoruz.
Savaş ve sonsuz acılarla, göçle, yoksullukla ve sosyal sorunlarla, belirsizliklerle küresel boyuttaki pandemiyle birlikte daha görünür hale gelen sağlık sistemlerinin yetersizlikleriyle, onlarca yıllık ihmal nedeniyle bugün bize çok pahalıya mal olan kamu altyapısının durumuyla, kültür sektörünün can çekişmesiyle, sınır tanımayan, gelecekteki teknolojilere ve sosyal desteğe muazzam yatırımları zorunlu kılan bir iklim felaketi ile karşı karşıyayız. Önümüzdeki onlarca yıl için silahlanma planları Ukrayna’daki kayıpları durdurmuyor, dünyamızı daha barışçıl, daha güvenli kılmıyor. Biz gelecek adına bu silahlanmanın sorumluluğunu yüklenmeyi kabul etmiyoruz.”
Nükleer Savaş Tehdidi: “Bu Tam Bir Çılgınlık Olur.”
Sevda Demir’in çevirisi ile Hamburg Üniversitesi’nden Ulrich Kühn röportajı.
Çevirenin önsözü:
Almanya’da yayınlanan taz gazetesi, nükleer silahlar ve barış araştırmaları uzmanı Ulrich Kühn ile 5 Mart tarihinde bir söyleşi gerçekleştirdi. Bu söyleşideki fikirlerin, nükleer tehdidin daha iyi kavranmasını sağlayacağı umuduyla dilimize çevrilmiştir.
Söyleşiyi yürüten: Tobias Schulze

1988 doğumlu, 2013 yılından beri taz gazetesi için çalışmaktadır. Parlamento muhabiri olarak Yeşiller Partisi, Alman dış politikası ve askeri konular hakkında yazıyor. Daha önce yurtiçi haberleri departman başkanı olarak görev almıştır.
Söyleşiye katılan: Ulrich Kühn

Hamburg Üniversitesi Barış Araştırmaları ve Güvenlik Politikası Enstitüsü’nde Silahlanma Kontrolü ve Yeni teknolojiler Araştırma Bölümü yöneticisidir. Araştırmaları, nükleer savaş tırmanma dinamikleri, silah kontrolü ve silahsızlanma, uluslararası güvenlik kurumları ve transatlantik güvenlik üzerine odaklanmaktadır.
Çevrilen Kaynak: https://taz.de/Waffenexperte-ueber-Russlands-Aggression/!5838971/
Taz gazetesinde ilk yayın tarihi: 05. 03. 2022
Rus nükleer güçleri alarmda? Dünya barışı alanında çalışmalar yapan Ulrich Kühn, nükleer silahların kullanımı konusundaki söylemden duyduğu tedirginliğin altını çizerek bu duruma NATO’nun müdahale etmesi gerektiği yönündeki çağrılara karşı uyarıyor.

Sayın Kühn, nükleer silahlar alanında çalışan bir uzman olarak bu günlerde korku duyuyor musunuz?
Ulrich Kühn: Tabii ki. Bu çatışma nükleer bir boyut kazandı. Putin’in bu konuda yolladığı sinyallerin hızının beni şaşırttığını da eklemek isterim. Bu durumun endişe verici olduğunu düşünüyorum, çünkü bu savaşla ilgili çıkar ve beklentiler soğuk savaş sırasında yaşanan karşılaştırılabilir krizlerden daha üst düzeyde.
Bunu biraz açabilir misiniz?
Korkarım ki Küba krizi ile karşılaştırılabilir bir nükleer krizle karşı karşıyayız. O dönemde Amerika’nın tam kapısının önünde diyebileceğimiz Küba’daki nükleer silahlardan kurtulmak büyük bir önem taşıyordu. Kruşçev bunu Amerika’ya karşı baskı aracı olarak kullanmak istiyordu. Kennedy ve danışmanları işe yarar bir çıkış yolu geliştirdi; bir yandan sert bir duruş sergileyerek bir deniz ablukası oluşturdu. Öte yandan Sovyetler Birliği’ne el altından sinyal gönderdi: Eğer çekilirseniz, biz de nükleer silahlarımızı Türkiye’den geri çekeriz. Kriz bu şekilde hafifletilerek atlatıldı.
Ve bugün?
Küba kriziyle karşılaştırırsak Ukrayna krizinde Batı’yı ilgilendiren şeyler daha az, çünkü Ukrayna NATO üyesi değil. Buna karşılık Rusya’nın beklentileri çok yüksek. Putin Ukrayna’nın tamamen silahsızlandırılması amacını güdüyor ve verdiğim örnekteki Amerika’nın Küba Krizi’ndeki tutumundan farklı olarak, krizin sonlandırması yönünde herhangi bir sinyal göndermiyor. Küba krizine benzer bir krizle karşı karşıya olduğumuzu hissetmekle beraber krizin tırmanış dinamiklerini durduracak bir çıkış yolu maalesef göremiyorum.
Çünkü ortada taraflar için kabul edilebilir bir teklif yok?
Rusya’dan herhangi bir teklif yok, ancak Batı’dan da yok. Deneyimlerimiz, yaptırımlar konusunda net bir hedef formüle edilmezse, Rusya’nın hangi koşullarda, ne zaman geri çekileceği belirtilmezse, yaptırımların genellikle işe yaramadığını göstermiştir. Davranış değişikliği için tabiri caizse karşı tarafa bir ödül teklif edilmelidir. Şu ana kadar Batı tarafından Rusya’ya herhangi bir teklif götürülmedi. Bu savaşın hangi sonuçlarının kabul edilebilir ve hangi sonuçların kesinlikle önlenmek istediği konusunda hiçbir strateji ortaya koyulmamıştır. Putin, elbette son derece zor bir kişilik. Kendisi gerginliği azaltmayı istemiyor gibi görünüyor. Ama bu, kendin için bir gerginlik azaltma stratejisi geliştirmeyeceğin anlamına gelmez.
Hali hazırda gerilimi azaltma yönünde adımlar yoksa, sizi korkutan nükleer tırmanışın senaryosu nedir?
Rusya askeri olarak önceden planlanandan daha başarısız olursa, Ukrayna’ya karşı daha saldırgan olması ve Ukrayna’ya askeri destek sağlayan ülkelere karşı söylemini sertleştirmesi için Putin üzerindeki baskı artacaktır. Aynı zamanda, Kiev’deki zulümlerin görüntülerini ne kadar çok görürsek, Batı’daki baskı da o kadar artacaktır. Toplum politikacılara “Bir şeyler yapın” mesajı verecektir. Ve ben, bir çatışma araştırmacısı olarak, bu “bir şeylerden” korkuyorum. Şimdiye kadar, neyse ki bu çağrı en üst düzeyde reddedildi, çünkü bu NATO askerleri ve Rus askerlerinin sıcak bir konvansiyonel savaşa girmesi anlamına gelecektir. Böyle bir şey olduğunda, nükleer savaştan sadece bir ya da iki adım uzaktayız demektir. Şu anda, nükleer silahların kullanılma olasılığı hala oldukça düşük ama sıfır değil.
Rusya’yla devam edelim: Putin konvansiyonel savaşla hedeflerine ulaşamazsa Ukrayna’ya olası bir nükleer saldırı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Belirli koşullar altında mümkün. Yıllardır, “gerilimi azaltmak için, gerilimi tırmandırmak” adı verilen bir Rus nükleer doktrini tartışılıyor. Buradaki varsayım, Rusya konvansiyonel bir savaşta geride kalırsa ve kendi devletinin varlığı tehdit altındaysa, karşı tarafa sinyal vermek için bir veya iki nükleer başlık kullanabilir: Bu sinyal “Şu anda nükleer eşiği geçiyoruz ve askeri olarak devam ederseniz, nükleer bir savaşın içinde olacağız” anlamını taşır. Teoride, bu doktrin caydırıcılığa dayanan bir savunma kavramıdır. Ancak aynı zamanda, son birkaç yıldır, Rusya’nın bu kavramı saldırgan bir amaçla kullanabileceği varsayılmaktadır. Bu noktaya Putin’in sıkıştığı ya da üçüncü bir gücün dışarıdan müdahale ettiği durumda gelinebilir. Rusya’nın böyle bir noktada nükleer eşiği atlayıp bir ya da iki taktik amaçlı kullanılan nükleer başlığı ateşleyip ateşlemeyeceği şu anda kendime yönelttiğim sorulardan biri.
Lütfen bekleyin, taktik amaçlı kullanılan nükleer silah ne demek?
Bunlar nispeten daha küçük patlayıcı başlıklardır ve daha kısa menzilli füzelere veya uçaklara konuşlanmıştır. Yani Amerika’ya kadar uçan büyük kıtalararası balistik füzelerden bahsetmiyoruz.
Bunların yıkım gücü hakkında bilgi verebilir misiniz?
Bu biraz da onları nerede ve hangi yükseklikte ateşlediğinize bağlı. Bir şehir üzerinde, ıssız bir ormana ya da pervasızca Baltık Denizi üzerine atılan bombaların yarattığı yıkımlar farklı sonuçlara sebep olur. Ama her halükârda, taktik savaş başlıklarının kullanımının inanılmaz etkileri olacak, ateş topu ve nükleer serpinti gerçekleşecektir. Bu durumda gerçekten nükleer bir savaşın eşiğinde olunur ki bunların hepsi çılgınlık olur. Bu yüzden çok ivedi olarak çatışmanın tırmanışını nasıl durdurabileceğimizi düşünmeliyiz.
Perşembe gecesi[i] nükleer santral Zaporizhia çevresinde çatışma vardı. Rusya’nın nükleer santrallere kasıtlı olarak zarar vererek onları dolaylı nükleer silah gibi kullanması sizce mümkün mü?
Umarım olmaz. Bu en az nükleer saldırı kadar çılgınlık olur. Söz konusu nükleer santral Avrupa’nın en büyüğü, Çernobil’in yaklaşık dört katı büyüklüğünde. Orada bir çekirdek erimesi meydana gelirse, sonuçları korkunç olur, Rusya için de. Rusya’nın bunu kasıtlı olarak yaptığını sanmıyorum. Ancak nükleer santrallerin ve sıcak savaşın birbirleriyle uyumlu olmadığı mutlaka söylenmelidir. Bu çok açık.
Nükleer caydırıcılık kavramına göre, Rusya aslında nükleer silah kullanımından çekinmelidir, çünkü böyle bir durumda NATO’nun nükleer karşı saldırısına hedef olacağından korkması gerekir. Caydırıcılığın işe yarayabileceğine neden şüpheyle yaklaşıyorsunuz?
Putin’in hâlâ tamamen mantıklı davrandığına inanıyor musunuz? Onlarca yıldır, sevimsiz ancak buna rağmen bir gerginlik durumunda sınırların nerede olduğunu bilen, mantıklı düşünüp hareket eden aktörlerle karşı karşıya olduğumuz anlatıldı bize. Ama Putin’in geçen hafta pazartesi günü ulusa sesleniş konuşmasını dinlediniz mi? Kendisi bana mantıklı bir lider izlenimi vermedi. Daha çok Ukrayna’daki savaşı kişisel kaderine bağlayan, duygusal olarak çok değişken, agresif bir lider izlenimi verdi. Bu adam hala Rusya’nın devlet ve halk olarak hayatta kalmaya devam etmesiyle ilgileniyor mu? Artık emin değilim.
Rusya’nın nükleer silahları gerçekte nerede bulunuyor?
Daha az patlama gücüne ve kısa menzile sahip taktik nükleer silahlar, ülke genelindeki çeşitli depolama tesislerinde depolanıyor. Yerlerini çok iyi biliyoruz, bu depolardan biri Ukrayna sınırında bulunuyor. Casuslar veya uydu görüntüleri aracılığıyla orada hareketlenme olduğunu görürseniz, bu Rusya’nın bir operasyon hazırladığının işareti olacaktır. Aynı şey, üç farklı taşıma sisteminin bulunduğu 10.000 kilometre menzilli stratejik nükleer silahlar için de geçerlidir: Kıtalararası balistik füzeler, denizaltılar ve uzun menzilli bombardıman uçakları. Örneğin, özellikle çok sayıda Rus nükleer denizaltısının aynı anda limanlardan ayrıldığını görürseniz, bu bir şeylerin olabileceğine dair çok belirgin bir sinyal olacaktır. Ancak bu tür sinyallerle blöf de yapabilirsiniz.
Umarım Avrupa’da nükleer silahların önünü kesecek iyi savunma füzelerimiz vardır?
Ne yazık ki hayır. Avrupa’da Rus uzun, orta ve kısa menzilli füzelerine, balistik füzelere ve hatta seyir füzelerine karşı neredeyse hiçbir savunma sistemi mevcut değil. Ama zaten savunma sistemleri bu tip bir saldırı durumunda çökecektir. Çünkü Rusya güçlü bir nükleer saldırı gerçekleştirecek, yüzlerce füzeyle ve hatta binlerce savaş başlığıyla saldıracaktır. Hiçbir sistem buna karşı savunma yapamaz.
Kısa bir süre önce Alman Ordusu için vaat edilen 100 milyar Euro’yu bir savunma sistemine yatırmak mantıklı değil mi yani?
Hayır, bu saçmalık. Rus füzelerinin çoğu birden fazla savaş başlığına sahip. Balistik füze ulaşabileceği en uç noktaya kadar yükselir ardından nükleer yüklü savaş başlıkları tek tek fırlatılır. İstenirse, karşı tarafın radarına savaş başlığı gibi görünecek “yem” de, örneğin balon yerleştirebilirsiniz. Şimdi bunun yüzlerce roketle yapıldığını tasavvur edelim. Kim buna karşı savunma yapabilir? Hiç şans yok.
Anlattıklarınızın hiçbiri kulağa hoş gelmiyor. Biraz umutlanabilmek için, silahsızlanma görüşmelerinin orta veya uzun vadede sürdürüldüğü bir senaryo sizce nasıl görünebilir?
Şöyle ifade edebiliriz; nükleer silahların barışı sağlamadığını hatırlamak öncelik taşımaktadır. Nükleer silahlara sahip olmanın faturası çok yüksektir; teorik olarak herhangi bir zamanda tamamen yok edilebilir olmak… Bu yüzden acilen silahların kontrolü hakkında konuşmalıyız, aynı zamanda tam bir küresel nükleer silahsızlanmayı konuşmalıyız.
Çeviren: Sevda Demir