ERKEKLERE YASAKLI 8 MART MİTİNGİ

Bugün 10 Mart 2014, Emekçi Kadınlar Günü’nü arkada bıraktık. 8 Mart sabahı, sosyal medyada bir cümlelik bir mesaj yazarak güne başladım: “Kadınların öncülüğünde alanlardayız.” Yazdığım bu cümle bir dilek ya da temenni değil, benim için 8 Mart gününün programıydı. Eşim Sevda Demir ve kız kardeşim Hülya Demir ile birlikte Konak’ta yapılan miting alanına ulaştık. Miting ve yürüyüş için bir kortej oluşturulmuştu, renkli görüntüler ve pankartların yanı sıra dans eden ve müzik aleti çalan kadınlar yürüyüşe bir festival havası katmıştı. İlk dakika içinde tek erkek olmama şaşırmıştım, az sayıda da olsa bir kaç hemcinsimin bulunacağını umut etmiştim. Yürüyüş kortejinde niye hiç erkek olmadığını öğrenmem uzun sürmedi. Erkekler yoktu çünkü ERKEKLERE YASAKTI. Yürüyüş kortejini denetleyen düzenleme kurulu görevlileri, “erkekler yürüyüşe katılamaz”, “erkeklere yasak”, “yürüyüş yalnızca kadınlar içindir” şeklindeki bazıları oldukça kaba uyarılarla bizleri kortej dışına çıkarıyorlardı. Bu uyarılardan cesaret alan bazı kadınlar ise “erkekler eve gidip yemek yapsın” demekten de geri kalmadılar. Sabah sosyal medyada paylaştığım “kadınların öncülüğünde alanlardayız” mesajım, “ERKEKLERE YASAKLI” mitinge takılmıştı.

İşte tam bu noktada zamanı geri sararak sizlere iki küçük öykü anlatacağım.

BİRİNCİ ÖYKÜ- YIL 1979…
Gencecik bir tıbbiyeli olduğum yıllar. Üniversite yurtlarında düzenlenen bir toplantıdayım. Farklı siyasi grupların öğrenci temsilcilerinin bir araya geldiği ve yurtların öğrenciler tarafından yönetilmesi, herkesin uyacağı kuralların belirleneceği toplantılardan biri bu. Herkes ciddi ve heyecanlı, en küçük bir görüş ayrılığı bile saatler süren sert tartışmalara sebep oluyor. Ama özellikle kız/erkek yurtları ve kız/erkek ilişkileri konusundaki kararlar çok sert. Hele kızların “bacı” dışında bir rolleri olması asla bağışlanamaz bir suç sayılıyor. Bu konuda en sert görüşler yine haşin ifadeli kız öğrencilerden geliyor. Tüm cesaretimi toplayıp söz alıyorum. Hangi kelimelerle ifade ettiğimi hatırlamıyorum ama söylediklerim özetle şöyle: “Madem yurtların yönetiminde söz sahibiyiz, o zaman niye iktidarın kurallarına benzeyen kurallar koyuyoruz, kız / erkek ilişkilerinin daha özgür olduğu kendi kurallarımızı geliştirmeliyiz.” Sanki iki çift laf etmemişim de ortaya bir el bombası atmıştım, bir iki saniyelik bir sessizlik sonrası herkes hep bir ağızdan bağırıyordu. Sonunda ortalığı yatıştıran ve son sözü söyleyen kızların en sert konuşanıydı. Söylediği cümle 35 yıl sonra hala aklımda. “Bacılarının namusuna göz dikenleri biz burada yaşatmayacağız.” Bunun üzerine söz söylenemezdi, söyleyemezdim, feodalizm artığı tabu sözcüklerin hepsi söylenmişti, hem bacı hem de bacının namusu.

İKİNCİ ÖYKÜ- YIL 1992…
1988 Yılından beri çalıştığım ve yönettiğim gecekondu bölgesi sağlık ocağının bünyesinde bir kadın danışma merkezi kurmuştum. “Kurmuştum” dediğime de bakmayın, arkamda hem üniversite hem de UNICEF vardı. Kadınların eğitimini, istihdamını ve toplumda etkin yönetsel roller almasını öngören bir toplumsal kalkınma projesi yürütüyorduk. Bir sağlık ocağı bünyesinde yürütülen bu benzeri ilk projeydi, sanırım sonuncusu da bu oldu. 1992′ de bir telefon almıştım, falanca şehirde kadın sivil toplum örgütlerinin oluşturduğu bir platform, oluşturduğumuz kadın danışma merkezi nedeniyle bana bir plaket vermeye karar vermişti. Nasıl mutluydum, ayaklarım yerden kesilmiş ve havalanmıştım. Beni o kente taşıyan uçaktan atsalar, uçaktan daha çabuk varırım gibi hissediyordum. Törenin yapılacağı salona vardım, her zamanki gibi, tam zamanında. Kapıdaki görevlilere kendimi tanıttığım zaman yüzlerindeki gölgeyi fark etmemiştim bile, oysa bir gölge değil karanlıktı. Ayaküstü anlattılar, bir yanlışlık yapılmıştı, evet bir plaket yaptırılmıştı ama bunu bana içeride yani törende vermelerine imkan yoktu. Çünkü tören salonuna erkekler alınamıyordu, çok ince dengeler söz konusuymuş, anlarmışım, anlamadım… Plaketi bana dışarıda (gizlice) vermek istediler, almadım.
1979’dan bu güne anlattığım tüm öykülerin kadınları hep aynı dili konuştu, farklı sözcükleri aynı dilden türetti, bu dil erkek kültürünün diliydi. Bacı namusunu koruyan devrimci kadınlar, feministliğine helal gelmesin diye erkeklere plaket vermeye korkan kadınlar, 8 Mart yürüyüşünü erkeklere yasaklayan kadınlar hep aynı koronun figüranları oldular. Kendisi dışındaki tüm düşünceleri etiketleyen ve ötekileştiren erkek ideolojisini yalnızca erkekler taşımıyor maalesef.
8 Mart 2014, kortej Gündoğdu meydanına vardığında biraz uzaktan buğulu gözlerle izliyorum ve fotoğraflıyorum miting alanını. Üç Milyon’luk gavur İzmir, bir avuç kadın çıkarabilmiş alanlara, üzgünüm.
Ama vazgeçmiş değilim, 8 Mart 2015 sabahı aynı cümleyi paylaşacağım sosyal medyada:
KADINLARIN ÖNCÜLÜĞÜNDE ALANLARDAYIZ.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s