Günlerdir kıvranıyorum, yazıp yazmama konusunda. Ama dayanamayıp yazacağım. Bir kaç gün önce ölümü ile birlikte tüm sosyal medyayı bir Marquez furyası kapladı. Ona ait olmayan ucube metinler, mektuplar, sakızlardan çıkan manilere benzer yazılar sosyal medya gruplarını, kapak fotoğraflarını sarmış durumda. Öyle tüm kitaplarını falan değil, bir kitabını okumuş olan herkes bu tavşan fallarından çıkmışa benzer yazıların Marquez’in olmadığını anlayabilir.
Üniversite mensubu olmasam da yıllardır üniversitelerde ders, söyleşi, konferans veririm, aralara mutlaka Türk ve Dünya edebiyatından bir kaç yazar sıkıştırırım, 50-100 kişilik gruplarda Marquez ismini duyan ya bir kişi ya da iki kişi çıkar… Zaten dizi seyretmekten kimin kitap okumaya vakti var. Zorla okutturduklarımın çoğu da “otuz sayfa anca okudum, çok sıkıcı” derlerdi. Şaşılacak bir yanı yok elbette, Marquez, Cin Ali’den sonra iki kitap okumuş, “hadi üçüncüsü de Başkan Babamızın Sonbaharı olsun” diyen biri için oldukça çetin bir yazardır. Elbette küçümsemiyorum, ama Marquez’in hakkını vermek için biraz altyapı iyi olur kanısındayım. Sonuç olarak İspanyolca’yı Don Kişot’tan sonra en iyi kullanan bir yazardan bahsediyoruz. Oysa dışardan biri bizim sosyal medyayı izlese, ülkemizde Marquez kürsüleri kurulmuş, ortaokul ve liselerde zorunlu ders konmuş sanacak. Akşam iş/okul çıkışı kafelerde “selfie” çektirip, akşam yemeğinden sonra dizilerin başına geçen ve reklam arasında sosyal medyada Marquez paylaşan bu iki yüzlü insanlardan oldukça sıkıldığımı söylemek zorundayım. Sakın ola ki yanlış anlamayın, benim derdim Marquez’i okumayanlarla değil, hiç okumadığı halde Marquez üzerine doktora yapmış edalarda pop/arabesk karışık aforizmaları sosyal medyada sallayanlaradır sözüm.
Değerli okur, genellikle eleştirirken bu kadar sert değilimdir, ama konu Marquez olunca dayanamadım, bu seferlik hoş görün.
Dedim ya, tek umudum kaldı, hortla Marquez, hortla.