Kömürü oldum olası sevmemişimdir, ısınmak veya türlü şekillerde enerji kaynağı olarak kullanmak için yeraltı cehennemlerine dalınan bu kara taşın bendeki anlamı, kanlı taş oldu artık.
Emile Zola’yı bilir misiniz, Germinal’i. Sık yapıyorum bu hatayı, o kitabı bilir misin, bu yazarı okudun mu diye soruyorum sık sık, kaç kişi kitap okuyor unutuyorum. Okuyan değil bakan bir toplum olduk, televizyona bakıyoruz, sosyal medyada ve gazetelerde fotoğraflı yazılara bakıyoruz, sadece bakıyoruz. (Bu yazıyı buraya kadar okuduğunuza göre sizi tenzih ediyorum) Emile Zola’nın 19. yüzyılda maden işçilerinin sorunlarını yazdığı Germinal isimli romanı büyük ses getirmiştir. Yıl 1877… Türkiye’de maden işçilerinin sorunlarını işleyen en önemli yapıt ise Cüneyt Arkın ve Tarık Akan’ın başrollerini oynadığı 1978 yapımı Maden isimli filmdir. Aradaki bir asırlık fark, Avrupa ile aramızdaki bu konudaki toplumsal duyarlılığın farkına önemli bir işaret olarak görülmelidir.
Geleneksel Medya, bildiğimiz medya, bir çoğu katliamdan saatler sonra kesti olağan yayınını. Kendilerine çizilen sınıra bile yaklaşmadan verdiler/veriyorlar haberleri. Ulusal Yas ilanı sonrasında ise yayın akışlarında değişiklik yaptılar. Eğlence ve müzik programlarını kaldırdılar. Merakımdan pek çok kanalı gezdim. Müzik yok ama mesela, insanların birbirlerini aşağıladıkları yemek yarışması programında, pek çok maden işçisinin evlerine girmesi mümkün olmayan yemekler hakkındaki çirkin eleştiriler dehşet vericiydi. Ama özellikle bir program beni oldukça eğitti desem yanlış olmaz. Akşamüstü saatlerinde Esra Erol tarafından yayınlanan evlendirme programını elimden geldiğince seyretmeye çalışırım. Yılda iki, üç kez verdiğim Medya ve Kadın konferanslarım için çok malzeme topluyorum bu programda. Program yas nedeniyle kaldırılmıştı ama programın sunucusu ekranda karşımızdaydı. Soma’ya gelen Esra Erol, yakınlarından umutsuzca haber bekleyen acılı insanlarla canlı yayında konuşuyordu. Siyah elbiseli, makyajsız veya “yas makyajı” yapılmış Esra Erol, acılı maden işçisi yakınlarına “gücünüzü, inancınızı, umudunuzu yitirmeyin, dua edin, çok dua edin, biz hep dua ediyoruz” diyor, başörtülü kadınlara sarılıyor, ağlayanlara “bu acılı gününüzde yanınızdayım” mesajı veriyordu. Fonda insanın içini alabildiğine ezen, ağlama duygularımızı yerinden oynatan, ağır, yeknesak ağıdı andırır müzikler. Program bitince öğrendim ki, bu kapitalizm denen meret, bizim acılarımızı allayıp pullayıp yine bize satıyordu.