KENDİNİ SEDYEDEN DAHA DEĞERSİZMİŞ GİBİ HİSSETTİRİLEN MADEN İŞÇİLERİ

Kömürü oldum olası sevmemişimdir, ısınmak veya türlü şekillerde enerji kaynağı olarak kullanmak için yeraltı cehennemlerine dalınan bu kara taşın bendeki anlamı, kanlı taş oldu artık.

Kanlı taş üretiminden sorumlu Bakan, ölü sayısını 282 olarak açıklıyor, ben bu satırları yazarken. Daha da artacağından kimsenin şüphesi yok. Kaç olacak sayı, 400, 500 mü, bu sayıların her biri arkasındaki korkunç bir gerçeği saklıyor, her rakamın bir insan hayatı olduğunu, her hayatın ardında da çocukların, anne ve babaların, eşlerin, sevgililerin, kardeşlerin, dostların hayalleri olduğu gerçeği gizleniyor.
Ölümler üzerinden siyaset yapıyorsunuz diyor iktidar kanadı ve yandaşları.  Anlama güçlüğü çekerek bakıyorum bu sözcüklere, batıyor sözcükler. Soma katliamının sebebi politik/siyasi bir tercihtir. Daha çok, daha fazla, en fazla kazanacağım diyen sermaye ile insan hayatı arasında bir tercih yapılmış ve bu tercihin bedeli de 400 insan canı olarak ödenmiştir. Meslek odaları ve bilim insanları çan çan bağırıyor, şimdi değil, yıllardır. Elimizde sayılar var, bunlar istatiki veriler. Bir milyon ton kömür elde ederken kaç can verildiğine dair sayılar. Türkiye’de 7.22, Çin 1.27, Amerika ve Avrupa ise 0 (sıfır) a yakın. Her konuda Dünya ve Avrupa sonuncusu oluyoruz ya, bunda değiliz, Avrupa birincisi, Dünya üçüncüsüyüz. Kömür çıkarırken birilerinin cebini doldurmak için verdiğimiz canlar, bize birincilik getiriyor. Madenciliğin fıtratında ölüm varmış, fıtratın ne olduğunu biliyor musunuz. Fıtrat, yaradılıştan gelen özellik anlamını taşır, bu özellik Avrupa’da ne ise, Soma’da da odur. Öyleyse bu ölümler  fıtratından değil, siyasi tercihlerden gelir ve ölüme siyaset karışır…

Emile Zola’yı bilir misiniz, Germinal’i. Sık yapıyorum bu hatayı, o kitabı bilir misin, bu yazarı okudun mu diye soruyorum sık sık, kaç kişi kitap okuyor unutuyorum. Okuyan değil bakan bir toplum olduk, televizyona bakıyoruz, sosyal medyada ve gazetelerde fotoğraflı yazılara bakıyoruz, sadece bakıyoruz. (Bu yazıyı buraya kadar okuduğunuza göre sizi tenzih ediyorum) Emile Zola’nın 19. yüzyılda maden işçilerinin sorunlarını yazdığı Germinal isimli romanı büyük ses getirmiştir. Yıl 1877… Türkiye’de maden işçilerinin sorunlarını işleyen en önemli yapıt ise Cüneyt Arkın ve Tarık Akan’ın başrollerini oynadığı 1978 yapımı Maden isimli filmdir. Aradaki bir asırlık fark, Avrupa ile aramızdaki bu konudaki toplumsal duyarlılığın farkına önemli bir işaret olarak görülmelidir.

Geleneksel Medya, bildiğimiz medya, bir çoğu katliamdan saatler sonra kesti olağan yayınını. Kendilerine çizilen sınıra bile yaklaşmadan verdiler/veriyorlar haberleri. Ulusal Yas ilanı sonrasında ise yayın akışlarında değişiklik yaptılar. Eğlence ve müzik programlarını kaldırdılar. Merakımdan pek çok kanalı gezdim. Müzik yok ama mesela, insanların birbirlerini aşağıladıkları yemek yarışması programında, pek çok maden işçisinin evlerine girmesi mümkün olmayan yemekler hakkındaki çirkin eleştiriler dehşet vericiydi. Ama özellikle bir program beni oldukça eğitti desem yanlış olmaz. Akşamüstü saatlerinde Esra Erol tarafından yayınlanan evlendirme programını elimden geldiğince seyretmeye çalışırım. Yılda iki, üç kez verdiğim Medya ve Kadın konferanslarım için çok malzeme topluyorum bu programda. Program yas nedeniyle kaldırılmıştı ama programın sunucusu ekranda karşımızdaydı. Soma’ya gelen Esra Erol, yakınlarından umutsuzca haber bekleyen acılı insanlarla canlı yayında konuşuyordu. Siyah elbiseli, makyajsız veya “yas makyajı” yapılmış Esra Erol, acılı maden işçisi yakınlarına “gücünüzü, inancınızı, umudunuzu yitirmeyin, dua edin, çok dua edin, biz hep dua ediyoruz” diyor, başörtülü kadınlara sarılıyor, ağlayanlara “bu acılı gününüzde yanınızdayım” mesajı veriyordu. Fonda insanın içini alabildiğine ezen, ağlama duygularımızı yerinden oynatan, ağır, yeknesak ağıdı andırır müzikler. Program bitince öğrendim ki, bu kapitalizm denen meret, bizim acılarımızı allayıp pullayıp yine bize satıyordu.

Artık toplumun hassasiyetlerini anlamanın en iyi yolu sosyal medyayı izlemek, şaha kalkmıştı facebook ve twitter.  En çok kedi, çiçek, böcek, futbol, aşk tribi yapan sosyal medya hesapları bile tüm dikkatlerini Soma’ya, kanlı taş katliamına vermişlerdi.  Ama özellikle iki konudaki duyarlılık zirveye ulaştı. Başbakanlık Müşaviri’nin protesto eden yere düşmüş işçi yakınlarından birine savurduğu tekmeyi yakalayan fotoğraf, sosyal medyayı sarstı bir anda. İkincisi en az ölümler kadar sarsıcıydı. Ambulansa koyulan yaralı bir işçinin “sedye kirlenmesin, ayakkabılarımı çıkarayım” demesi sosyal medyada bir gözyaşı seline dönüştü. Bu ülkenin ölümle oynaşan işçileri, kendilerini sedyeden daha değersiz görecek bir noktaya getirildiyse, bu toplumun kabarmakta olan öfkesinden korkmakta yarar görüyorum, gördüm…

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s