SANDIK BAŞINA

Bir ülkenin siyasal rejimini şekillendiren önemli enstrümanlardan sadece biridir sandık. Küçümsemiyorum, kuşkusuz önemli bir yeri var mührü bastığımız yerin, ancak sandığın demokrasiyle özdeşleşmesi de pek mümkün görünmüyor bana. Yine de Pazar günü sandık başına giderek mevcut iktidarın/düzenin değişmesine en çok katkıda bulunacağını düşündüğüm adaya oy vereceğim, sizler gibi. Ama şu yazı boyunca sandığı bir tarafa atın gitsin, hatta attığınız yerde kalsın. Büyük olasılıkla oy vermeye karar verdiğiniz bir adayınız vardır, işte şimdi, bugüne kadar kimseye çaktırmadığınız çok gizli siyasi amaçlarınızı ve gerçekte kime oy vereceğinizi ortaya çıkaracağım. Mührü bastığınız yeri değil, fikrinizin ardındaki oyunuzu okuyacağım kitap gibi. İlginizi çektiyse okumaya devam.

Önüm, arkam, sağım, solum vatan haini…

Birçok kişi etiketlemeyi çok seviyor, hele hele iş vatan hainliğine gelince of aman of, herkes hain. Sandığı protesto edelim diyenler, falancaya oy verelim diyenler, şu seçenekleri de göz önünde bulunduralım diyenler, Atatürkçü olmayanlar, sosyalistler, sosyal demokratlar, milliyetçiler, dindarlar, ateistler, Ermeniler, Kürtler, kendisi gibi düşünmeyenlerin hepsi vatan haini ama kendisi vatansever. “Hele şu bölücüler yok mu, hepsi idamlık”, ölüleri leş, dirileri domuz”… Bu yazdıklarım size tanıdık geliyor mu, kendinizden bir şeyler buluyor musunuz, o zaman sandık mandık hikâye, oyunuz mevcut düzene…

Çocuklarınız tatili nasıl geçirdi?

Eminim “ne alaka” diyorsunuz ama çocuklarınızı nasıl yetiştirdiğiniz, gelecekten ne beklediğinizin basit bir simgesidir. Onlar ne denli donanımlı yetişirse gelecek umudumuz o denli parlak olabilir. Çocuklarınıza “tatil nasıl geçiyor” diye sorduğumuzda aldığımız cevap “hep öyle işte yaaa, bilgisayar başında” cevabını alıyorsak sandık mandık hikâye, oyunuz mevcut düzene…

 Bugün sokak hayvanları için ne yaptınız?

Malum, hava sıcaklığı çok yüksek, ülkemizin yarısı çöl ikliminde yaşıyor. Çoğumuza göre hava hoş, klimamız, buzdolabında soğuk suyumuz var, peki ya sokak hayvanları. Onlar için bir kap suyu en son ne zaman koydunuz sokağa? Kent sokaklarını onlarla paylaştığımız, onların yaşamımızın bir parçası olduğu gerçeğini istesek de istemesek de kabul etmek zorundayız. Bunu idrak edemiyor, “Batı ülkelerinde sokaklarda hayvan mı var yahu” teranesini çığırmaya devam ediyorsanız, sandık mandık hikâye, oyunuz mevcut düzene…

Kaynak göstermeden başkalarının yazdıklarını sosyal medyada paylaşanlara ne demeli?

Sizin orayı bilmiyorum ama bizim burada çalınanın küçüğüne büyüğüne bakmadan hepsine kısaca hırsız diyoruz, kolay oluyor. Ama bir bakıyorum, bir arkadaşım nefis bir fotoğraf çekmiş, bir bakan bir daha bakıyor.  Çekenin adı belli, namı belli, daha iki saat olmadan on kişinin sayfasında boy gösteriyor aynı fotoğraf, çekenin ne adı var ne de sanı. Köşe yazımdan bir paragrafı kaynak göstermeden yayınlıyor adamın biri, uyarıyorum, “Duyan da Tolstoy’dan alıntı yaptım sanacak” cevabını alıyorum. Hırsızın oyu hırsıza olur, bu nedenle sandık mandık hikâye, hırsızın oyu mevcut düzene…

Türkiye savaşa girse…

İlkokulda bir öğretmenim vardı, akıllı, uslu, terbiyeli, beyefendi bir adamdı. Gel gör ki Kurtuluş Savaşı veya Türk tarihi üzerine bir konumuz varsa değişiverirdi, hem de nasıl. “Çocuklar, Türkiye savaşa girdi diyelim, hem de üç cephede üç düşmana birden savaş ilan etti aynı anda, Rusya, İsrail ve Yunanistan.” Burada sözlerine bir an ara verir, bizler de aynı heyecanı onunla paylaşıyor muyuz diye bizi kontrol ederdi. Sesi boğuklaşır, elinde ince uzun sopası ile haritanın başına geçerdi. “Türk askeri savaş çıktığında sabah namazını kışlasında kılar, aynı gün akşam namazını Atina’da, Moskova’da ve Kudüs’te kılar” derdi.  İçi boş bir ırkçılık, hurafelerle beslenmiş dini inançlarla harmanlanınca ortaya tehlikeli bir karışım çıkar. Hurafe ve ırkçılığa karşı tek ilaç bilimsel aklın yol göstermesidir. Uzun lafı kısası, doğru dürüst kitap okumuyor, oradan buradan duyduğunuz üç beş cümle ile siyaset gurusu kesiliyorsanız, sandık mandık hikâye, oylar mevcut düzene…

Birine, bir şeye kızınca ilk akla gelen kadın cinsel organları mı oluyor?

Kadınlara yönelik şiddet, kadın cinayetleri giderek artıyor. Cezaları arttıralım, asalım, keselim diyerek çözülecek gibi de durmuyor. Cinayetleri işleyenlerin bir kısmının olaydan sonra intihar ediyor olması, cezayla falan çözülecek bir sorun olmadığına delil sayılmalıdır. Şiddet toplumuzun giderek daha derinliklerine nüfus ediyor, topyekûn olarak güce ve güçlüye tapan bir toplum oluverdik. Bu tehlikeli sürecin ilk işaretleri çoktandır önümüzde, güç ve dini hurafe odaklı toplumsal değişim ilk olarak konuştuğumuz dilin tüm kodlarını yeniden biçimlendiriyor. Şiddete karşı oluşan duyarsızlık, kadın cinselliğini hedef alan yeni bir dil üretildikçe derinleşiyor. Kadın cinsel organlarının argo ifadesi artık dilimizin bağlaçlarından birisi olmuş durumda. “Ne var bunda, dil alışkanlığı olmuş bir kere” diyorsanız, sandık mandık hikâye, oyunuz mevcut düzene…

İdam cezasını savunmak…

İtalya’nın başkenti Roma’da ayakta duran önemli tarihi yapılardan biri de Kolezyum (Flavianus Amfitiyatro).  MS 80 yılında tamamlanan bu yapı, içinde en çok insanın öldürüldüğü yapı sayılıyor. Yüzyıllar boyunca hem gladyatör dövüşlerinin hem de insanların vahşi hayvanlara parçalattırıldığı bir tören alanı olarak kullanılmış Kolezyum. Günümüzde Dünyanın herhangi bir ülkesinde idam cezası kalktığında, tüm ışıkları sabaha kadar yakılarak sembolik bir mesaj veriliyor: Gladyatörleri değil imparatoru cezalandırın.

Yakın geçmişte bir çocuğun vahşice öldürülmesi üzerine soruna çözüm arayan bir sosyal medya kullanıcısı önerilerini yazıyor: “Katilin önce derisini yüzeceksin sonra da hafif ateşte kızartacaksın.” Ölüm cezası, kodları şiddet yönünde değiştirilmiş bir toplumda, şiddeti besler ve büyütür, yeni gladyatörler yetişmeye devam eder. Ve siz hala idam cezası diyorsanız, sandık mandık hikâye, oylar zalimin ve zulmün düzenine…

 

Araç kullanırken Bengal Kaplanı mı yoksa Afrika Aslanı mı olduğunuza karar verdiniz mi?

Muhakkak zor bir soru, hele aracınızın gücü de sizin gücünüze eklenirse aslan, kaplan da kesmez sizi. Dilinde küfrün bin türü, görmez gözü ne motosiklet, ne bisiklet, “yaya mı, o ne yahu”, sonra da “tek yol devrim…” Ne desem boş sana, sandık mandık hikâye, senin oylar mevcut düzene…

LGBT de vardır…

“Evet, homofobikim, ne var bunda, içim kaldırmıyor kardeşim, Allaha yakın benden uzak olsunlar, gerçi lezbiyenler de var, onlar iyi, sevgilim lezbiyen olsa hiç karışmam.” Bıçkın ve iktidara muhalif bir delikanlının LGBT üzerine fikirlerini aynen kopyaladım yukarıya. Aynı delikanlı bir başka konuda şunları yazıyor kendisine sataşanlara: “Biz burada Atatürkçü olmayanların analarını s………”
Gerisi hep aynı nakarat, sandık mandık hikâye, homofobiklerin oyu da mevcut düzene.

Zırcahilliğin meziyet olduğu bir ülkede, sandık toplumun hür iradesini değil, içine düştüğü gayya kuyusunun derinliğini ölçer. Mevcut düzeni değiştirmeyi amaçlamayan ve kendini sorgulamaktan aciz bir akıl, mührü daima zalim ile cahile basacaktır.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s