DELİYE HERGÜN İDAM

(18+)

Kara mizah, “delice” ve “uygunsuz” fikirler içerir.

 İlk gün

Deli diyorlar bana, desinler; oysa akıllıyım, kuş gribini iyi bilirim ben, antijen değiştiren influenza virüsü yapıyor bu hastalığı. Sadece kuşları öldürse yine iyi, insanları da öldürüyor. Tedavisi yok mendeburun, tek çare hasta kuşları itlaf etmek. İşte ülkemizi tehdit eden, huzuru bozan tüm münafıkların, muhaliflerin kökü, kuş gribi gibi kurutulmalı. Zararlı otları temizlemek şart, Eski Ahit ortada, okuyunuz, günahkâr kentler Sodom ve Gomora’nın nasıl yok edildiği Tekvin’de anlatılıyor. Lafı uzatmayayım, itlaf şart; üçayaklı sehpalar kurulsun meydanlara, teröristler, muhalifler, biat etmeyenler, muhalifleri destekleyenler ve oy verenler, vekili, müvekkili, gezicisi toptan itlaf, yani idam edilsin.

İkinci gün

Bizim çocukların PISA 2016 sonuçlarına göre fena çuvalladığını söylüyorlar. Zararı yok, çocuk onlar, çalışır yaparlar, düşmez kalkmaz bir Allah. Hem sonra onlar önce eğik Pisa kulelerini düzeltsinler, bizde bir tane olsun eğik kule var mı, yok elbette. Mimar Sinan’ımız var bizim, gâvurun mimarı kim ki. Pisa’larının eğriliğini unutturmak için bizim çocukların Pisa’larıyla uğraşıyorlar.

Üçüncü gün

Bir vatansever öğretmenimiz sayesinde müfredatımızın çok büyük bir eksiğini keşfetmiş bulunuyorum. Nasıl gözden kaçmış bilemiyorum, düşünsenize, bizim çocuklar idam ilmini bilmiyorlar, sahi söylüyorum. İşin aslını anlatayım size, paylaşmak sünnettir. Tekvin’de anlatılmıyor ama Sodom’dan bir erkek, Gomora’dan bir kadın sağ kurtulmuş zamanında; onların velet-i zinaları binyıllar boyunca ha babam üremişler. Hani şu “gezici” denen hainler, bu velet-i zinaların torunları oluyorlar. İşte onlar, dün kıyameti koparmışlar sosyal medyada. Neymiş efendim, bir ilkokul öğretmenimiz öğrencilerinin eline idam ipi verip fotoğrafını çektirmiş sınıfta. Çok beğendim, yaratıcı ve etkili. Yeterli değil ama başlangıç olarak umut verici. Gezicilere velet-i zina dediğimde kızıyorlar, kızmasınlar, bu eli öpülesi kıymetli öğretmenimiz sayesinde eğitim sistemimizin en önemli eksikliğinin telafisi mümkün olacak.

Dördüncü gün   

Okulların alt yapısında büyük eksikler var.  Öncelikle ip laboratuvarları konusuna eğilmek lazım. İdamda kullanılan iplerin standardize edilmiş örneklerinden yeterli miktarda sarf malzemesi sağlanmalı. Asıda kullanılan iple aynı özelliklere sahip olmalı, masraftan kaçınılacak bir konu değil bu. İpin uzunluğu, dokunuşu, kalınlığı çok mühim. Ası ipinin düğümünü tüm çocuklar gözleri kapalı olarak yapabilmeli. Tabii, düğüm kadar önemli bir husus ipin yağlanması: Hangi yağ kullanılacak, yağın miktarı, yağlama esas ve usulleri tatbiki olarak öğretilmeli. İp laboratuvarından başka ası laboratuvarı da gerekiyor. Ası laboratuvarlarının lise düzeyi eğitim için uygun olduğu kanaatindeyim. Tartışılır elbette, ortaokul da olabilir; farklı fikirler zenginliktir. Aslına uygun maketlerle çalışılması fevkalade önemli.  Zaten, başımıza ne geliyorsa uygulamalı eğitimin önemini kavrayamayışımızdan oluyor.

 Beşinci gün      

Çocuklarımız, idamın tarihçesi üzerine zır cahiller, biliyor muydunuz? Maalesef doğru sevgili okurlarım, inanın gençlerle konuşurken tarih bilinçlerinin eksikliğinden yüzüm kızarıyor. Üç tane savaş ismi, iki padişah, beş antlaşma öğrenen tarih profesörü kesiliyor başımıza; peki ya idam tarihi, tıntın ötüyorlar boş teneke gibi. Cahil bunlar, oysa bir bilseler, idam konusunun inceliklerinin  başlı başına bir bilim dalı olması gerektiğini. Konunun ehemmiyetine binaen Sultan İbrahim Han Hazretleri’nin eşsiz dehasını ve ölüm cezasının ulviyetini gösteren yaşanmış bir hikâyecik anlatacağım. Resmi tarih zırvalarına bakarsanız ulu hakanımızın “Deli” olarak tanıtıldığını görürsünüz.  Gerçi bana da deli diyorlar, geçiniz efendim. Sultan İbrahim Han Hazretleri, Osmanlı üzerine oynanan oyunları derinlemesine kavramış, evliyalık mertebesine ulaşmış, 17. yüzyılda imparatorluğun ve İslam âleminin darmadağın olmasını üstün zekâsına dayalı bir strateji ile engellemiştir. Deli görüntüsü, bu devasa stratejinin kamufle edilmesi için oynanan bir oyundan ibarettir. Çocuklarımız, tarihimizin gerçeklerinden uzak, uydurma ve hurafe bilgilerle yetişirse PISA sınavında sonuncu olurlar elbette. Bu ezber bozan kısa açıklamadan sonra öykümüze gelelim. İnşallah tarihimizin bu ve benzeri olayları, yakın zamanda müfredatımızda layık olduğu yeri bulacaktır.

İbrahim Han Hazretleri sık sık İstanbul sokaklarında arabayla dolaşırmış. Bir gün arabasının önüne bir öküz arabası çıkar, koskoca İslam halifesi gideceği yere geciktirilmiş. Padişah, hemen Sadrazam Nevesinli Salih Paşa’yı çağırtır ve İstanbul sokaklarında arabayla dolaşılmasını yasaklar. Tarih 17 Eylül 1647’yi gösterdiği gün yine arabasıyla bir ziyaret yapmak üzere yola çıkar. Resmi tarihçiler Sultan İbrahim’in o gün üfürükçü bir imama gittiğini iddia ederler, külliyen yalan, kendisine üfürükçü havası vermiş, gizli görevleri bulunan bir din bilginidir gittiği kişi. Yolda karşısına yine bir araba çıkmaz mı? Sadrazama verdiği emir tutulmamış, bir araba yolunu kesmiştir. Bu olay şimdiki zamanda olsa arabacıyı cezalandırmaya kalkarlar, oysa Sultan İbrahim ulu bir hakan olduğu gibi zeki ve adildir. Bu yüzden derhal Sadrazam Nevesinli Salih Paşa’yı gittiği din adamının evine çağırtır. Verdiği emir üzere Salih Paşa, imamın evinin bahçesindeki kuyunun ipi ile boğularak idam edilir. Açıktır ki, Sultan İbrahim Han Hazretleri, imam/kuyu/kuyunun ipi/idam alegorisi içinde, gelecek kuşaklara eşsiz ve evliyalara has gizli bir mesaj vermiştir. Bu mesajın gizini çözmek için üniversitelerimizde yeni bölümler açılmalı, eğitim müfredatımızda köklü değişiklikler yapılmalıdır.

Altıncı gün  

Ölüm cezalarının uygulanışı ile bilimsel gelişim arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki olduğunu bilmiyor olamazsınız. Ortadoğu İslam ülkelerinde, ortaçağ boyunca kullanılmış olan sofistike bir idam şekli mevcut, bu idam yöntemi tıbbın gelişiminde çok önemli bir rol oynamıştır. İdam edilecek din ve halife düşmanının ayaklarını bir kişi, kol ve omuzlarını ise diğer bir kişi sıkıca tutar. Vücut yere paralel olacak şekilde gerilir. Üçüncü kişinin elinde ağır bir kılıç vardır. İnfaz, mahkûmun kılıçla bel hizasından ikiye bölünmesiyle gerçekleştirilir. İkiye ayrılan vücut, kesitler halinde incelenebilir. Bu inceleme yöntemi, günümüzün bilgisayarlı tomografi gibi görüntüleme yöntemlerinin atası olarak kabul edilmelidir.

Bugün eklem romatizmasının tam ve etkin bir tedavisinin olmayışının en önemli sebebini, kendi idam kültürümüze sahip çıkamamış oluşumuzda aramalıyız. 7 Ağustos 1648 tarihinde Sadrazam Tezkereci Ahmet Paşa idam edilir. Cesedi ise Atmeydanı’nda çınar ağacının altına atılır. Ceset yeniçerilerin kılıç darbeleri ile parça parça edilir. O tarihten sonra, Tezkereci olan lakabı bin parça anlamına gelen Hezarpare olur. Hezarpare Ahmet Paşa oldukça şişman bir devlet adamıdır. Parçalanan vücudundan çıkan yağlar “insan yağı mafsal romatizmasına devadır” diyerek orada bulunan ahaliye satılmıştır. Maalesef bu önemli deneysel çalışmanın sonuçları değerlendirilmemiştir. Günümüzde eklem romatizmasında kullanılan ve ilaç endüstrisinin cahil halkı sömürdüğü kimyasal ilaçların yerine, tamamen organik bir tedavi yönteminden mahrum kalışımız; idam konusundaki bilimsel duruşumuzu koruyamamış, idamı bir eğitim disiplini haline getiremememizden kaynaklanmaktadır.

Yedinci gün

Ülkemizin çağ atlamasını sağlayacak daha pek çok çılgın fikirlerim var, ilgileniyorsanız söyleyin, sırayla hepsini anlatırım. Sizin de mi delice fikirleriniz var, bana yazın, geliştirelim, gelişelim, delirelim.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s