Tohum takası & Hibrit tohum
İki kavram yazarak başladım yazıma, bu iki kavram hakkında çeşitli ve güvenilir kaynaklardan edinilmiş derinlemesine bilgiye sahipseniz bu yazıyı okumanıza gerek olmayabilir. Muhtemelen yeni bir şey öğrenmeyeceksiniz. Ama öyle sanıyorum ki birçoğunuzun bu konudaki bilgisi kulak dolgunluğundan ibaret olmalı. Hatta GDO ile hibrit tohumu aynı şey sanıyor da olabilirsiniz. GDO ve hibrit tohum konuları birbirine paralel olmakla beraber bambaşka konular. Hazırsanız başlıyoruz.
Katır
Erkek eşek ile dişi atın çiftleşmesinden katır dediğimiz melez hayvan üretilir. Çoğu zaman kısırdır. Tohumculuk sektöründe hibrit kelimesinin karşılığı katıra benzer. Ekersiniz, ürünü alırsınız, ertesi yıl yeniden tohum satın almak zorundasınızdır. Çünkü ürettiğiniz tohumlar kısırdır. Tarım Bakanlığı 2006 yılında bir Tohum Kanunu yayınladı. Bu kanun kayıt altına alınmayan tohumun satışına yasak getirdi. Satan veya kendi ihtiyacından fazla yerel tohum bulunduran çiftçiler ağır cezalarla karşı karşıya kaldılar. Ne tesadüftür ki, tam bu sırada küresel şirketler Türkiye’ye hibrit tohum satmaya hazırlanıyorlarmış. Bak sen. Lafı uzatmanın anlamı yok, sonuç olarak yerli tohum üretimi ortadan kalkarken, ülkemiz tarımı küresel kapitalizmin kucağına oturdu. Yerel üreticilerin ellerindeki tohumu kayıt ettirmeleri ve sertifika almaları neredeyse imkansız; bu nedenle tohumlarımız İsrail, Hollanda ve ABD’den ithal edilmeye başladı. Tarım Bakanlığı “yok canım, o sizin bildiğiniz gibi değil, tohumculuğumuz dışa bağımlı olmayacak, yerel tohumculuk ortadan kalkmıyor, hibrit tohum sağlığa zararlı değildir” şeklinde pek çok açıklama yaptı ama kimseyi inandıramadı. Nasıl inandırsın, 1986 yılında Çernobil Nükleer Santral “kazası” sonrası Türkiye yetkilileri TV ekranları karşısında nükleer çaylarını yudumlamış ve “bakın nasıl da zararsız” demişlerdi. Oysa bugün biliyoruz ki, o facia sonrasında 50 ile 200 bin arası kişinin kansere yakalanacağı ve yarısının öleceği varsayılmıştır.
Yanık kibrit çöpü
Şimdilik hibrit tohumun insan sağlığına ve ekolojik dengeye ne tür zararlar verdiği konusunda açık seçik bilimsel kanıtlar yok. Ama buna şaşıracak değiliz; bir ürünün insan ve çevre sağlığına etkilerinin araştırılması dev bütçeli bilimsel araştırmalarla mümkün olabiliyor. Oysa bizlerin akıl erdiremeyeceğimiz miktarda paranın, kirli ve gizli siyasi çıkarların döndüğü bir alana zarar verecek bilimsel çalışmalara kim finans sağlamaya kalkabilir; bilmek isterdim doğrusu. Yine de şu kadarını rahatça söyleyebilirim; karşılığında ne verilecek olursa olsun, hibrit üretimin zararsız olduğuna dair yanık bir kibrit çöpüne bile iddiaya girmem. Yanık kibrit çöpümü kaybetmek istemem.
Fısıltı gazetesinin ortalıkta dolaşan söylentilerine göre hibrit tohum üreten ülkeler bu tohumları kendi ülkelerinde piyasaya sürmüyormuş. Doğruysa hiç şaşırmam. Hibrit üretici ülkelerin bu tohumları kendi ülkelerinde kullanıp kullanmadığını kesin olarak bilmiyoruz ama bildiğimiz bir gerçek var. Ülkemizin akıllı ve uyanık çiftçileri kendilerine satılan hibrit tohumdan olma ürünleri piyasaya verirken kendi tüketimleri için yerel tohum kullanıyorlar. Neden acaba?
Pamuk Prenses ’in zehirli elması.
Geleneksel tohum kullanımı konusunda mücadele eden ziraat mühendisi Nihal Küpeli, kendisiyle yapılan bir söyleşide hibrit tohum için aynen bu tanımı kullanıyor: “Pamuk Prenses ’in zehirli elması.”
“Orantısız zeka”
“Standardizasyon” sorunu yarattığı için yerel tohumun yasaklanmasına karşı çıkanlar, sadece bir ziraat mühendisinden ibaret değil. Çevre sorunlarına, insanın sömürülmesine, kapitalizmin kıskaçlarına duyarlı ve bilinçli “mektepliler” ile deneyimleriyle yaklaşan tehlikeyi gören “alaylı” üreticilerin bir araya gelmesiyle birkaç yıldır tohum takas şenlikleri yapılıyor. Tohum takas şenliklerinin ortaya çıkış amacı çok basit: Yerel tohumu satmak yasak ama ticari amaçlı olmayan tohum takası için yasal engel bulunmuyor. Tohum takas şenlikleri yoluyla, ülkemize dayatılan Tohum Yasası’nın cezai yaptırımları delinmiş oluyor. Böylelikle, ekilmediği için ortadan kalkma tehlikesi içindeki yerel tohumlar korunmuş oluyor. Dahice bir “orantısız zeka” örneği!
Suyundan da koy
Hibrit tohumu ülkemize kakalayanların iddiası verimlilikten ibarettir. Artan Dünya nüfusunu doyurmak için hibrit tohum kullanımının kaçınılmaz olduğunu iddia ediyorlar. Neymiş, hibrit tohumun verimliliği çok daha fazlaymış. Ama daha çok ürün almak için hibrit tohum ekmek yeterli değilmiş, o tohuma uygun ilaç, gübre ve daha kim bilir ne çeşit zamazingolar da satın alınmalıymış. Tam halk ağzıyla söyleyeceğim: “Suyundan da koy.”
Yeterli mi?
Birkaç yıldan beri, düzenlenen tohum takas şenliklerine bazı yerel yönetimler ve STK’lar destek veriyorlar. Bu şenliklerden birinin organizasyonunu üstlenen Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer şu açıklamayı yapmış.
“Tohumculuk yasası, yalnızca tohumların değil, bir kültürün ve bir geleneğin kaybolmasına zemin hazırlıyor. Yetkililer tohumları ıslah ediyoruz, hastalıkları yok ediyoruz diyerek yüzlerce tohumun kaybolmasına göz yumuyor. Bizler bu arada 88 tür tohumun envanterini çıkarttık. Daha kapsamlı ve uzun süreli kesin bir planımız yok ama gelecekte bu etkinliği tüm Ege bölgesine yaymayı istiyoruz.”

Son olarak geçtiğimiz günlerde Bornova Belediyesi tarafından düzenlenen şenlikte konuşan Belediye Başkanı Olgun Atila, yerel tohumları gelecek kuşaklara aktarabilmek için yılda birkaç kez bu şenlikleri düzenlemeye çalışacaklarını açıkladı. Yerel yönetimlerin bu alandaki çabaları küçümsenemez bir öneme sahip. Yeterli mi? Hayır…
Ülkemizin tarım politikasını değiştirmeye yetmiyor tohum takasçılarının çabası; çünkü takas şenlikleri bir amaç değil, tohumu korumak için bir araç. Yerel tohumların ayakta kalabilmesi için tarım politikalarını kökünden değiştirecek siyasal hedefler konması ve topluma bu konuda net mesajlar verilmesi elzem görünüyor.
Yoksa, yokuz
Homo Sapiens on bin yıl önce buğdayı evcilleştirerek tüm insanlığın geleceğini ve Dünya’nın ekolojik yapısını kökünden değiştirecek bir sıçrama yaptı. Hayvanlardan Tanrılara- Sapiens kitabının yazarı Yuval Noah Harari, Tarım Devrimi olarak adlandırılan bu döneme ilişkin çok iddialı bir hipotez sundu. Harari’ye göre sadece Homo Sapiens buğdayı evcilleştirmemiş, buğday da insanoğlunu evcilleştirmeyi başarmıştı. Kanaatimce, Dünya üzerindeki biyo çeşitliliğe indirilen ilk büyük darbeydi bu. Buğday ve insan merkezli on bin yılın sonunda, insanın insanı ve herşeyi sömürdüğü günümüz dünyasını yarattık. İsa’dan sonra üçüncü bin yılın başında insanoğlu yeni bir yol ayrımına gelmiş bulunuyor. Arkasını hibrit tohuma dayayan yeni dünya düzeninin giderek azalttığı biyo çeşitlilik koşullarında, Sapiens’in varlığını sürdürmesi olanaksız hale gelmiş bulunuyor. Yine de hala bir şansımız olduğunu sanıyorum. Dünyamızı ele geçirmeye hazırlanan bu hibrit egemen toplumu tepetaklak etmek zorundayız.
Yoksa, yokuz!
KAYNAKLAR
1- Cumhuriyet Gazetesi, Yerli Tohumun Satışı Yasak Takası Serbest, 27 Şubat 2011.
2- Zerrin Çelik, Tohum Takas Şenlik ve Etkinliklerinin Değerlendirilmesi, Apelasyon İnternet Dergisi, Mart 2016, Sayı 28.
3- Mustafa Koç, Hibrit Tohum Zehir Saçıyor, Antalya Körfez İnternet Sitesi, 17 Nisan 2016.
4- Nevzat Evrim Önal, Zuhal Okuyan: Tohum sadece çiftçilerin değil hepimizin sorunu, Haber Sol İnternet Sitesi, 15 Aralık 2016.
5- Yuval Noah Harari, Hayvanlardan Tanrılara- Sapiens, Kolektif Kitap Yayınevi, 2016.
Bornova Belediyesi Tarımsal Hizmetler Müdürü Mustafa Yaşar Taşkın’a tohum takası konusunda verdiği bilgiler ve desteği için teşekkür borçluyum. Yardımı olmasaydı bu yazının ortaya çıkması olanaklı olmazdı.