Evet, Nene Hatun üzerine yazmanın tam zamanı!
80 milyonluk bir açık hava tımarhanesine dönmüş; toplumsal/siyasal kodları dibine kadar oynanmış bir ülkede nereden başlanacağını, neyin ucundan tutulacağını kestirmek hiç kolay değil. Okuyun, hak vereceğinizi umuyorum.
Nene Hatun’u biliyorsunuz, 93 Harbi diye bilinen 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı sırasında Erzurum Aziziye Tabyası’nın geri alınması için yapılan karşı saldırıya katılan öncü kadınlardan biri. Balkanlarda Gazi Osman Paşa’nın Plevne savunması ve Erzurum’da Aziziye Tabyası çarpışmalarında elde edilen sonuçlara bakarak Osmanlı Rus Savaşı’nı “kazandığımız” sanılmasın; Rus ordusu savaşın sonunda İstanbul’un dibinde Ayastefanos’a (Yeşilköy) kadar girip karargâh kurmuş bir de Zafer Anıtı inşa etmiştir. Nedir, Anadolu’yu ve boğazları Rusların yutuvermesi Batılı ülkeler için ciddi bir tehdit oluşturuyordu, araya girdiler; zamanı geldiğinde kendileri paylaşabilmek için Osmanlı Devleti’nin yıkılmasına engel olundu. Osmanlı tahtında şimdilerde yere göğe sığdırılamayan II. Abdülhamit oturuyordu.
Nene Hatun’a geri dönelim. 22 Mayıs, Nene Hatun’un ölümünün 62. sene-i devriyesi. Sosyal medyada Nene Hatun üzerine yazılar paylaşılıyor, gördüklerimin hepsi Google’dan veya geçen yılların sosyal medya paylaşımlarından “”copy/paste” ile üretilmiş. Tüm yaşamını geçirdiği Erzurum’da, Nene Hatun anısına törende yapılan konuşmalar bile “Google işi” ve basmakalıp, yasak savar cümleler:
“Aziziye Tabyası’nda savaşan cesur, kahraman Türk kadını kalplerimizde yaşıyor.”
Google’a soracak olursanız Nene Hatun tarihimize 1877 yılında giriş yapıyor, tarihte 78 yıllık bir sıçrama yaparak 1955 yılında Türk Kadınlar Birliği tarafından Yılın Annesi seçiliyor ve üç ay sonra 98 yaşında ölüyor. Peki, aradaki bu 78 yılda ne oldu, Nene Hatun nasıl ve neler yaşadı, haydi gelin, tarihe düşülen dipnotların arasında bir gezinti yaparak ülkemizin “kahraman tüketme” becerilerine bir göz atalım.
Gazeteci, yazar, siyaset adamı İsmail Habib Sevük 2 Mart 1937 Günlü Cumhuriyet Gazetesi’nde Nene Hatun’la yaptığı görüşmeyi, “Aziziye’nin Hala Yaşayan Şahitleri” başlıklı yazısında anlatıyor. Bu görüşme sırasında Nene Hatun 80 yaşında, felçli kızına ve yüz yaşına gelmiş kocasına bakıyor, akıllara ziyan bir yokluk ve fakirlik içinde yaşıyor. İsmail Habib gördüğü yoksulluk nedeniyle para vermek istiyor, Nene Hatun reddediyor ve tokat değil yumruk gibi bir cevap veriyor:
“Parayı ne’ deyin a efendi, bana bir iş bulun da evdekilere bakayın.”
Bu cevap üzerine şunları yazıyor İsmail Habib:
“Bunlara iş bulmak değil bunlara iş yaptırmak ayıp; bunlar ki en yapılmayacak işi yaptılar. Onların yaptıkları ile övünelim ve onlara yaptığımızla utanarak. Kahramanlığı kanıksadığımız için mi kahraman kıymetini bilmeyiz? Fakat bunlar yalnız kahraman değil, altmış yıl önceki harikuladeliğin hayatta kalmış hatıralarıdır. Bu üç beş hatıraya üç beş lira maaş bağlamak: Bu onlara iyilik olmaktan daha çok, bizi nankör olmaktan kurtaracaktır.”
1877 Osmanlı Rus Savaşı’nın Anadolu Cephesi Baş Kumandanı Ahmet Muhtar Paşa’nın Başkâtipliğini yapan Mehmet Arif Bey, Aziziye Tabyası önündeki kanlı çarpışmayı “Başımıza Gelenler” isimli eserinde anlatmıştır. Bu eserde Nene Hatun’un da, diğer çarpışan kadınların da adı yoktur. Eserde sadece kadınların muharebe eden askere ekmek, zeytin, peynir, testilerle su taşıdığı, onlara cesaret verici sözler söylediği kaydedilmiştir. Anlaşılan Başkâtip Mehmet Arif Bey kadınlara sadece kadınlık rolleri vermekle yetinmiştir. Bir kadının cesareti ve becerisi ile topluma liderlik ettiğini itiraf etmek zor gelmiştir tarihe not düşenlere. Üzülerek söylemek zorundayım ki, aradan geçen 140 yıla rağmen bakış açımızda esaslı bir değişiklik olmamıştır.
2010 Yılında Avni Kütükoğlu’nun yönetmenliğini yaptığı Nene Hatun filmi, Ahmet Muhtar Paşa’nın heybetinden ibaret, kadın bakış açısından yoksun, hemen sadece oynayan figüranların beğendiği bir film olarak kalmıştır. 1974 yılında Seyyal Taner tarafından seslendirilen Nene Hatun isimli şarkının sözleri hatalı olduğu gibi o dönemde “yavrukurt” diye adlandırılan izcilerin marşlarını andırmaktadır.
Hangi siyasal düşünceden olursa olsun, cahilliğin pervasızlığı totaliter rejimlerin en büyük gıdasıdır. Nene Hatun’un sadece Ruslarla değil aynı zamanda komünizm ile savaştığını ve İslam’ın kurtarıcısı olduğunu; Nene Hatun yaşasaydı Kürtleri de Ruslar gibi “geberteceğini” zannedenlerin ideolojik duruşu faşizmin güvenlik anahtarıdır. Geçtiğimiz yıllarda Nene Hatun üzerine yapılan “milli duyguları kabartan” kopyala/yapıştır paylaşımları eleştiren ve kendini sol/sosyalist cenahta sanan bir sosyal medya sayfasında Nene Hatun, “Osmanlı’nın feodal faşizmini yıkıp, sosyalizmi getirmek isteyen Rus askerlerini katleden yobazlığın simgesi bir kadın” olarak tanımlanmıştı. Totaliter rejimler kendi taraftarları ile muhalefet edenlerin aynı zır cahil dili kullanmasıyla serpilir gelişirler.
Nene Hatun’un ölümünden hemen sonra Türk Yurdu Mecmuası’nda yayınlanan Mithat Cemil’in “Nene Hatun’a” başlıklı şiiri bu “sesleri çıkmaz” kadınları çok güzel anlatıyor, beğeneceksiniz.
“Bazan ne kadar benzemiyor kendine insan
Erkek acaba kimdir? Eğer sen de kadınsan.
Ruhun adı olmaz: Ne kadınsın ne de kızsın;
Bir dane değilsin Nene Hatun, sayısızsın.
…
Tarihi yapanlar, bağıran fırtınalardır;
Bazan da fakat sesleri çıkmaz analardır.”