…parayı az verene kamıştan bir düdük, parayı çuvalla getirene ise, nefesli çalgılar orkestrası, yanında orkestra şefiyle beraber…
Arkadaşlarım arada laf atıyorlar, “sağlık hizmetleri giderek daha kötüye gidiyor, senin belagatın iyidir, hem de yılların doktorusun, yaz şu sağlığın halini” diye. Bunu söyler söylemez de kendilerinin veya bir yakınlarının sağlık kurumlarında başına gelenleri bir örnek vererek anlatmaya başlıyorlar. Dinlediğim öykülerin en zalimce ve utanmazca olanlarını bile yazmaya kalksam, pehlivan tefrikaları yetmez dinlediğim hikayeleri anlatmaya. Ama ben de haksız sayılmam, olmayan bir şeyi nasıl yazmalı, hizmet desen değil, sağlık desen hiç değil. Neyse adını siz koyun ben de gördüğümü yazayım tekerleme gibi. Nasreddin Hoca’nın ünlü fıkrası malüm, yeniden yazmak gereksiz, “parayı veren düdüğü çalar”. Ama bu fıkranın da hükmü yok artık, parayı az verene kamıştan bir düdük, parayı çuvalla getirene ise nefesli çalgılar orkestrası, yanında orkestra şefiyle beraber. Resmin bütününü görme şansı olmayan, sağlık hizmetlerinde kapitalizmin bize hangi kumaştan kefen diktiğini farketmeyen orta ve alt gelir düzeyine sahip kentlilerin bir çoğu, başlangıçta memnundu durumdan. Sigorta hastanelerinde sabahın beşinde girilen kuyruklar, zarf içinde verilen “bıçak parası” tarih oluyordu. Oysa kimsenin görmediği, görmek istemediği bir oyun sahneye koyulmuştu. Yaşlı bir amca geldi bir gün, reçetesini yazarken endişeyle sordu, “çok tutar mı evladım bu ilaçlar” diye. Bu soruyu sorandan para mı alınır, üstüne numune ilaçları denk getirip gönderdim amcayı. Bir zaman sonra yolda karşılaştık aynı kişiyle, “nasılsın amcacım, iyileştin mi” diye sordum ama cevap fenaydı, “doktor bey oğlum ben senin verdiğin ilaçları hiç kullanmadım, senden çıkınca paralı bir doktora gittim” dedi, kala kaldım olduğum yerde, ardınca baktım uzun uzun, şimdi ben kime gitmeliydim. İşte o amcanın çocukları ve torunları, şimdinin “dini imanı para olmuş” sağlık hizmet sunumunu “tek yol, tek model” olarak kabullendiler. Sağlık kavramının içinde tıbbi tedavi küçücük bir yer tutar, tutmalıdır. Gerçekte sağlığın ağır yükü, insanları hastalıktan koruyacak, yolu yordamı belli halk sağlığı hizmetlerinin üzerindedir. Gelin beraber yapalım bir proje, inanın çok kolay. Bir kentte çocukların, gençlerin oyun oynayacağı, spor yapacağı alanları genişletir, her yerde bisiklet yolları açar, yeşil alanları ranta teslim etmez, satranç, go gibi oyunları destekler, müzik aleti çalmak, tiyatro, halk oyunu oynamak isteyen gençleri teşvik eder, yanında durur, gençlerin bu aktiviteler yolu ile bir aidiyet duygusu geliştirmelerini sağlamaya yönelik profesyonel sosyal çalışmacılar istihdam edersek (falanca partilinin tanıdıklarını değil) , bir de bütün bunları göstermelik yapmaz ve kentin her mahallesinde dengeli gelişmesini sağlarsak, gelin bakın neler neler olur. Kendine güvenen, kendini topluma sorumlu hisseden, hareketli, enerjik, uyuşturucudan, alkolden, sigaradan uzak duran, haksızlık ve adalet duygusu gelişmiş, hurafelere karnı tok, bilim ve aklın yolunu benimsemiş, ruh sağlığı taş gibi bir nesil yetiştirirsiniz. Bu nesil, toplumun en çok can alan ve en büyük sağlık harcamalarına sebep olan kalp, damar hastalıkları, şeker hastalığı, kanser ve benzeri envai türden hastalığa da bağışık hale gelecektir. Biri sağlık hizmeti mi demişti, efendim, iyi duymadım sanırım. Sağlık hizmetleri çökmeye başlayınca ilk görünen “arıza” acil servis hizmetlerinde ortaya çıkar. Bunun en büyük sebebi acil servis hizmetinin para kazanmaya uygun olmayan yanı ile çok profesyonel ekip, pahalı ve iyi donatılmış ekipman gerektiren yanlarının birbiriyle çatışmasıdır. Fazla düşünmeye gerek yok, özel sağlık kurumu statüsünde çalışan hastanelerin hemen hiç biri doğru dürüst acil hizmeti vermemektedir. Nedir; acil servislerin herkesin diline düşmüş “arıza” hali, daha büyük sorunları gizlemektedir. Toplumun sağlık hizmetine en çok gereksinim duyan ve sesleri en az çıkan kesimleri olan çocuklar, kadınlar, yoksullar, engelliler ve yaşlılara ilişkin sağlık sorunları sinsice büyümeye devam etmektedir, edecektir. Giderek özelleştirilen ve sistemin olmazsa olmazı hale getirilen hastaneler artık bir işletme haline getirilmiş, hastalar ise müşteri olmuştur. Hastadan yeteri kadar para kazanmayı “beceremeyen” sağlık emekçileri ise sistemin dışına atılmaktadır. Sisteme uyum sağlayan sağlık emekçilerini ise, her şeyden beter bir ahlaki çöküntü beklemektedir. Değerli okur, biliyorum, biraz ordan, biraz buradan kırpıp döküverdim önünüze. Klavyenizi tutan yok, sizler de bu konuda yaşadıklarınızı, gördüklerinizi ve düşündüklerinizi yazın aşağıya, ne dersiniz? |
|
“SAĞLIKTA SON DURUM: PARAYI VERENE NEFESLİ ÇALGILAR ORKESTRASI…” üzerine bir yorum