Değerli okurlarım, hepinize ŞİİRLİ CUMALAR diliyorum. Bugün Şiirli Cumalar için özel bir gün: 2013 yılı Kasım ayında başladığım, muhafazakarlığa, hurafe toplumu olmaya, Ortadoğu bataklığına, nefret diline karşı tek kişilik bir DURUŞ olarak tanımladığım ŞİİRLİ CUMALAR beş yaşını doldurdu. Toplumumuzun nefretle, şiddetle yoğrulduğu; bilimden, şiirden, güzel sanatlardan koptuğumuz, toplumbilimlerinin ışığının söndürüldüğü, siyaset kültürümüzün kerameti kendinden menkul köşe yazarları tarafından beslendiği, Profesör unvanlı malumatfuruşların[i]köşe başlarını tuttuğu, haksızlıklara/zulme/şiddete baş kaldırmaya çalışanların kafasının koparıldığı yıllar geçirdik/geçiriyoruz. ŞİİRLİ CUMALAR, bütün bu “ahval ve şerait içinde” beş uzun ve zorlu yıllar geçirdi. Bu yıllar içinde, okuma/yazma bildiğinden şüphe ettiğim “hayırlı cumalarınızdan bezmiştik, şimdi de başımıza şiirli cuma mı çıkardınız, sizi arkadaşlıktan çıkarıyorum” diyen çok bilmiş janjanlı kontes ve aynalı baronlardan, “Halkımızın dini değerleri ile alay ediliyor” çığlığı atan yobazlara kadar türlü çeşit insanla karşılaştı ŞİİRLİ CUMALAR. Ama daha önemli olanı, sayıları çok olmasa da[ii]bir grup ŞİİRLİ CUMA izleyicisi arkadaşım ısrarla, inatla, keyifle, coşkuyla okuyor, yorum yapıyor, önerilerde bulunuyor; onların desteği olmasa bu beş yılı tamamlamamız olanaklı olmazdı.
Beş yıl önce ŞİİRLİ CUMALAR’a ilk başladığımda bir amacım vardı: Gün gelecek, Sovyetler Birliği’nde Andrey Voznesenski’nin şiirlerini dev stadyumlarda okuduğu gibi, yüzbinlerin doldurduğu alanlarda ŞİİRLİ CUMALAR kutlamaları yapacaktık, yapmalıydık. Beş yılın sonunda bu amacın çok ama çok uzağında olduğumuzu biliyorum, nedir, bu amaçtan milim şaşmadan ŞİİRLİ CUMALAR yoluna devam ediyor/edecek. Çünkü, Ömer Hayyam’ın bin yıl önce söylediği yerdeyiz:
“Öldük, dünyayı şaşkın bırakıp gittik;
Yüzlerce incimiz vardı delinmedik.
Sersemliği yüzünden bilgisizlerin
Renk renk düşünceler kaldı söylenmedik.”

ŞİİRLİ CUMALAR’ın arkada bıraktığım beş yılına baktığım zaman sayısı binden fazla kitap, makale, dergi, yüksek lisans ve doktora tezi okuduğumu, incelediğimi söyleyebilirim. Mübalağalı bir metaforla anlatmam gerekirse, İbn-i Haldun’un bir sözünü kullanacağım:
“Çalışırken kandilimde yanan yağ, içtiğim sudan fazladır.”
ŞİİRLİ CUMALAR’da bu hafta şair tanıtımı yok. Ama önümüzdeki hafta tanıtacağım Pir Sultan Abdal’ın bir şiirini paylaşıyorum sizlerle.
Güzel okuyun…
“Uyur idik uyardılar
Diriye saydılar bizi
Koyun olduk ses anladık
Sürüye saydılar bizi
Sürülüp kasaba gittik
Kanarada mekân tuttuk
Didar defterine yettik
Ölüye saydılar bizi
Halimizi hal eyledik
Yolumuzu yol eyledik
Her çiçekten bal eyledik
Arıya saydılar bizi
Aşk defterine yazıldık
Pir divanına dizildik
Bal olduk şerbet ezildik
Doluya saydılar bizi
Pir Sultan Abdal’ım Haydar şunda
Çok keramet var insanda
O cihanda bu cihanda
Ali’ye saydılar bizi”
[i]Malumatfuruş: Bilgiçlik taslayan cahil kişi.
[ii]Söylemeye dilim varmıyor ama bu kişilerin sayısı elliyi geçmiyor.
Nereden çıktı bu ŞİİRLİ CUMALAR diyenler, okuyunuz lütfen:
https://doganalpblog.wordpress.com/2014/…/05/siirli-cumalar/
ŞİİRLİ CUMALAR, Ortadoğu bataklığına itilmeye, nefret diline ve muhafazakâr bir toplum olmaya karşı bir DURUŞdur.
Proje adının kaynak gösterilmeden kullanılmaması rica olunur.
Her seferinde ilk cuma gibi bir heyecanla, nice yıllara ‘Şiirli Cumalar’…
BeğenLiked by 1 kişi
Elinize sağlık, şiirlere devam…
BeğenLiked by 1 kişi
Eşim Osman Levend Seral’ın bir şiirini sizinle paylaşmak isterim:
ÜZÜM NÂME
Üzüm idim sordular beni,
Göğerince yoldular beni,
Et’li pirinc’e sırma kaftan,
Asma yaprak yazdılar beni.
Üzüm idim gördüler beni,
Bolarmadan derdiler beni,
Turşu kuranda bunca handân,
Ekşi koruk yazdılar beni.
Üzüm idim sattılar beni,
Sepet’lere dizdiler beni,
Sofra serende naz’lı erkân,
Dolu salkım yazdılar beni.
Üzüm idim astılar beni,
Boğ’ca’lara sardılar beni,
Pilav salanda lahm ı kurbân,
Su’ya hoş âb yazdılar beni.
Üzüm idim sıktılar beni,
Kâse’lere sağdılar beni,
Nâr’a yansada sır’lı filcân,
Buz’lu şıra yazdılar beni.
Üzüm idim bildiler beni,
Tülbend’lere serdiler beni,
Ten’e değende kara temrân,
Cân’a ilac yazdılar beni.
Üzüm idim soydular beni,
Tahta’lara vurdular beni,
Güneş tepemde saldı fermân,
Koz’a pestil yazdılar beni.
Üzüm idim kardılar beni,
Kazan’lara deptiler beni,
Dura kaynaya geldi dermân,
Koyu pekmez yazdılar beni.
Üzüm idim attılar beni,
Posa’lara kattılar beni,
Böcük uçanda erdi harmân,
Şor’a sirke yazdılar beni.
Üzüm idim sürdüler beni,
Kolum kanadım soydular beni,
Gelib geçende devr i kervân,
Mal’a otlak yazdılar beni.
Üzüm idim kestiler beni,
Kara kütük yondular beni,
Köz’lü yananda reng’i mercân,
Nân’a ocak yazdılar beni.
.
Üzüm idim ezdiler beni,
Şişe’lere süzdüler beni,
Tas’a koyanda merd i Osmân,
Kara günah yazdılar beni.
BeğenLiked by 1 kişi
Çok beğendim. Başka şiirlerini de okumak isterim.
BeğenBeğen
Cok tesekkur ediyorum. Şiirli cumalari cok sevdim. Nice en guzel senelere.. Sevgi ve saygi ile.
BeğenLiked by 1 kişi
Çok teşekkürler. Türküyü keyifle dinledim.
BeğenBeğen
Sayın Doğan Alpaslan Demir bey, emeğinizin değerini, okuyanlara kattıklarınızı anlatmaya sözcükler yetersiz kalıyor. Dile bile kolay değil tam beş yıldır şair tanıtımları ve şiirleriyle bize ulaşıyorsunuz. Akademik düzeyde bir çalışma sizinki. Çok şiir sitesi ve bloğu var. Sizinki hepsinin arasından anlayışı, emek yoğunluğu, tarzı ile sıyrılıyor ve apayrı bir yere oruruyor. Tekrar tekrar okuyorum. Her seferinde yine aynı saygı ve heyecanla. Şiirli yıllar umuduyla.
Saygılarımla.
BeğenLiked by 1 kişi