Değerli okurlarım, hepinize ŞİİRLİ CUMALAR diliyorum. Bu hafta için seçtiğim şair Jacques Prévert, 1900-1977 yılları arasında yaşamıştır. Fransız şiirinin çok önemli isimlerinden biri olduğu gibi umut ve aşk üzerine yazdığı balatlarıyla, yaptığı resim ve kolaj çalışmalarıyla, film senaryoları ile de tanınmıştır.
Prevert küçük yaşlardan itibaren drama eleştirmeni olan babası ile tiyatroya gitmeye başlamış, annesinden okuma sevgisini almıştır. 15 yaşında ilköğretimini tamamlamasından sonra okulu bırakır ve bir mağazada çalışmaya başlar. 1918 yılında, Birinci Dünya Savaşı sonrası askere alınır, 1919’da işgal askeri olarak İstanbul’a gelir. Hıfzı Topuz 1960 yılında Prevert ile Paris’te yaptığı görüşmeyi şu cümleler ile anlatır:
“Jak Prevert’e telefon ettim. “İstanbul’dan geliyorum, Abidin’in arkadaşıyım (Dino), sizinle görüşmek isterim.” dedim. Görüştük. Kapıyı çaldım, bir kız açtı, sonra Prevert atlet fanilası ve şarap kadehiyle. İstanbul’u çok seviyormuş. Meğer Prevert 1919’da İstanbul’a gelmiş, işgal askeri olarak. “Ben işgal askeri olarak görev alacak insan değilim.” diyordu.”
Sabahattin Eyuboğlu şu satırlarla anlatıyor bu büyük ozanı:
“Kimi ozanlar hem bütün insanlara seslenir hem de çevrelerinin havasını, kokusunu yitirmez, yaşadıkları sokağın diline, deyişine sıkı sıkıya bağlı kalırlar. Böyleleri çokluk özentisizce, rahatça, oynarca ozan oluverenlerdir. Evrenselliklerinde de yerliliklerinde de ıkınıp sıkınma yoktur. Kendileri kalarak herkesin sözcüsü olurlar. Şaka ederken derinlere iner, derinlerde dolaşırken şaka eder gibidirler. Çocuksu bir dille insanlığın dramını söyler, insanlığın dramını anlatırken çocuksu bir hal takınırlar. Böylesi ozanları çok ciddi üniversite hocaları, ya da çok ciddi eleştirmeciler ciddiye almaz, onlar da o çok ciddi üniversitelileri, ya da o çok ciddi eleştirmecileri ciddiye almazlar. Prevert böylesi ozanlardandır. Beyinleri yüreklerindedir böylelerinin. Düşünceleri bir türkü, türküleri bir düşünce gibidir. Asık yüzlü sakallılara karşı güler yüzlü çocuklardan, gösterişli kartallara karşı cıvıl cıvıl serçelerden, para babalarına karşı fakir fukaradan yanadırlar. Sıcak salonlarda üşür, soğuk sokaklarda ısınırlar. Şiir insan kovanları içinde oluşan bir baldır onlar için, bir halk türküsüdür her şeyden önce.”
Prevert’in şiiri bir halk masalına benzer, akıcı ve temiz bir dil ile akıverir sözcükler. “Bir Kuşun Resmini Yapmak İçin” adlı şiirinden okuyoruz:
“Önce bir kafes resmi yaparsın
Kapısı açık bir kafes
Sonra kuş için
Bir şey çizersin içine
Sevimli bir şey
Yalın bir şey
Güzel bir şey
Yararlı bir şey
Sonra götürür bir ağaca
Asarsın bu resmi
Bir bahçede
Bir koruda
Ya da bir ormanda
Saklanır beklersin ağacın arkasında
Ses çıkarmaz
Kımıldamazsın
Kuş bazan çabuk gelir
Ama uzun yıllar bekleyebilir de
Karar vermezden önce
Yılmayacaksın
Bekleyeceksin
Yıllarca bekleyeceksin gerekirse
Resmin başarısıyla hiç ilişiği yoktur çünkü
Kuşun çabuk ya da yavaş gelmesinin
Geleceği olup da geldi mi kuş
Çıt çıkarma yok
Kafese girmesini beklersin
Girdi mi kafese fırçanla
Usullacık kapısını kaparsın
Sonra kuşun bir tüyüne dokunayım demeden
Bütün kafes tellerini teker teker silersin
Yerine bir ağaç resmi yaparsın
Dallarının en güzeline kondurursun kuşu.
Tabiî ne yapraklarının yeşilini unutacaksın
Ne yellerin serinliğini
Ne de yaz sıcağındaki böcek seslerini
Otlar arasında.
Sonra beklersin ötsün diye kuş
Ötmezse kötü
Resim kötü demektir
Öterse iyi olduğunun resmidir
İmzanı atabilirsin artık
Bir tüy koparırsın usulca
Kuşun kanadından
Ve yazarsın adını resmin bir köşesine.”
Günümüzde örneğine çok rastladığımız liberal çevrecilik pespayeliğini “Bunca orman” adlı şiiriyle yerle yeksan etmiştir:
“Bunca orman koparılır topraktan.
Kesilir biçilir.
Bunca orman yok edilir
Merdaneler altında
Bunca orman kurban edilir kâğıt hamuruna
Milyarlarca gazete çıkar her yıl
Ve bu gazetelerde
Ağaçların ormanların tükenmesinden doğacak belalar üstüne
Okurların dikkati çekilir.”
Prevert, kurum kurum kurumlanmadan, şiirden de ödün vermeden saygıyı anlatmıştır bir şiirinde:
“Başında kıvıl kıvıl kıvılcımlar
Çakmak taşı satan bir adam
Sesleniyor kalabalıklara
Akşam üstü istasyonda
İri yarı aykırı lâfları
Hoşuna gitmiyor çoklarının
Ama bir ateş var ki adamın gözlerinde
Yumuşatıveriyor insanları
Saygılı olun
Diye bağırıyor adam
Saygılı olun
Yediğiniz içtiğiniz şeylere
Saygılı olun
Taşa toprağa pireye file
Kadınlara saygılı olun
Çocuklara saygılı olun
Saygılı olun hâne halkına
Saygılı olun
Yaşayan dünyaya.”
Çağının tırışkadan aydınları ile alay eder, hatta kendince eğlenir onlarla bir şiirinde:
“Doğru değil aydın kişileri bırakmak
Kibrit çöpleriyle oynamaya
Neden derseniz, baylar bayanlar,
Tek başına bırakılınca
Hiç de parlak olmuyor aydın kafa
Yalnız kalır kalmaz
Başlıyor sözde pir aşkına
Sözde yapı işçileri adına
Kendine bir yapı kurmaya
Aman unutmayalım bayanlar baylar
Tek başına bırakılmaya gelmez
Aydın kafa
Hemen başlar seninki
Yalandan yapılar kurmaya
Dağlar gibi.”
İnsanı yaşamasızın biri yapan kurumları da diktatörleri de “tiye” alır Prevert.
“Napoleon çok gençken çok cılızdı
Topçu subayıydı
İmparator oldu sonradan
O zaman bir göbek birçok da memleket edindi
Öldüğü gün
Göbeği vardı yine
Ama bir hayli küçülmüştü.”
Bu haftanın şiiri olarak Prevert’in “Soluk Soluğa Zaman” isimli şiirini seçtim; şiddete ve nefrete boğulmuş günümüze zarif bir isyan niyetine, beğeneceğinizi umuyorum.
“Her şeye hayran hiçbir şeye şaşmayan
Bir kızcağız türkü söylüyordu
Mevsimler yollar boyunca;
Soğanlar güldürür beni
Havuçlar ağlatır beni
Alfabenin eşeği
Okuma öğretti bana
Öğretti bas bayağı
Derken bir manivela
Allak bullak etti baharı
Buz parçaları sıçradı
Kızcağızın yüzüne
Göz yaşlarım ağlamakla bitmez
Savaşa boğdular dünyayı
Ben ki senli benliydim güneşle
Yüzüne bakamaz oldum gayri.”
KAYNAKLAR
1- Jacques Prévert, Şiirler, Çan Yayınları, 1963. Çeviri: Sabahattin Eyuboğlu.
2- Hıfzı Topuz’dan 27 Mayıs itirafı, Habertürk Gazetesi, 21 Şubat 2013.
3- Wikipedi
Nereden çıktı bu ŞİİRLİ CUMALAR diyenler, okuyunuz lütfen:
https://doganalpblog.wordpress.com/2014/…/05/siirli-cumalar/
ŞİİRLİ CUMALAR, Ortadoğu bataklığına itilmeye, nefret diline ve muhafazakâr bir toplum olmaya karşı bir DURUŞdur.
ŞİİRLİ CUMALAR adının kaynak gösterilmeden kullanılmaması rica olunur.
Sayın Doğan Alpaslan Demir bey, şair seçiminiz, anlatımınız ve şiirler yine çok çok güzel. Emeğinize sağlık.
Saygılarımla.
BeğenLiked by 1 kişi
Dogan Bey, bu sairi anlamakta biraz zorlandim. Ilk misralardan anlayabildigim: Toplum sanattan koparsa ,Sanatcilarda dengeyi kaybedip hayal dünyalarinda olmadik maceralar yaratip tehlikeli olurlar. Bu Gün Türkiye deki bilim adami, arastirmaci dr, Prof lar gibi. Sairde kendine özgü bir uslüp var. Kafeste ki kus ile ilgili olan siir sehircilikten yeniden dogaya dönüs dönemini anlatiyor. Biz ne zaman o dönüsü grecegiz bilemiyorum. At gözlüklerimizle, hirsla habire ilerliyoruz. Daha cok para, daha cok tembellik icin Suni ilaclar, cok ürünler, cok binalar isikli sokaklar. Bular icin Atom santralleri!
BeğenLiked by 1 kişi
Ne güzel şiirler, ne güzel bir blog. Bir şiir arıyordum sizin bloğunuzda buldum. İyice inceleyeceğim yazılarınızı da.
İyi günler
BeğenLiked by 1 kişi