ve
bazen susarsın
ne sevdiğin bilinir
ne de öfken
Maşuk İzafi[i]
31 Mart yerel seçim sonuçlarının AKP- MHP iktidar bloğu üstünde yıkıcı olmasa da sarsıcı bir etki yarattığını söylemek hata olmaz. Açıkçası bu seçim sonuçlarını kazananlar üzerinden değil kaybedenler üzerinden okumak siyasi aklın gereğidir diye düşünüyorum. Dikkat ederseniz, sosyal medyada siyasi tercihlerini açıklayan büyük bir kitle Diyarbakır’da HDP’nin, Tunceli-Dersim’de TKP’nin, Ankara’da MHP kökenli Mansur Yavaş’ın kazanmasını büyük bir sevinçle karşıladı. “Kalubeladan beri” ateist olduğunu iddia edenler, kendileriyle de alay ederek, AKP- MHP bloğunun oy oranının düşmesi için dua ettiklerini yazdılar. Özcesi, muhalefet kanadının büyük bir kesiminde umut rüzgarları esiyor. Kimsenin sevincini, depreşen umutlarını kırmak değil amacım, nedir, ülkenin hal-i pürmelaline dair büyük fotoğraftan gözümüzü ayırmamak gerektiği kanısındayım; biraz gevşesek ya aklımızı ya da cebimizdekini alıp giden bir “Ali Cengiz” oyunuyla karşılaşıyoruz. Bu nedenle gündemin hallerine dair üç küçük anekdot yazdım, güzel okuyun derim.
ÇAMUR ADAM

Bir Bektaşi yolun kenarında yere oturmuş çamurdan adam yapıyormuş. Kendini öyle kaptırmıştır ki yaptığı işe, etrafında toplanan ve onu izleyen insan kalabalığının farkına varmaz. Sonunda kalabalıkta gençten biri seslenir:
-Baba erenler dalıp gitmişsin, ne yapıyorsun burada?
Bektaşi şaşırmış, başını kaldırmış bakmış kalabalığa ve sonra cevap vermiş:
-Görmüyor musunuz ne yaptığımı, buraya oturmuş adam yapıyorum.
Soruyu soran genç adam işi zevzekliğe vurmuş:
-Baba erenler çamurdan adam olur mu?
Bektaşi kızmış, bitirmek üzere olduğu çamurdan adamlardan birini soruyu soran genç adamın ayaklarının dibine fırlatmış:
-Olmaz mı, olur elbet, rızkını vermedikten sonra adamı yap, sal ortalığa.
2019 Mart ayı itibarıyla ülkemizin resmi işsizlik oranı %12, kayıt dışı olanlar dahil edilirse %19. Rızkını vermeden salınan milyonlarca insanın yaşadığı bir ülkeyiz artık.
MEHDİ
“Önce eğitim” diyenleri duya duya gerçek sanır olduk. Televizyonun gündüz kuşağında yayınlanan ve reytingi oldukça yüksek bir program var, biliyorsunuz. Kayıpları buluyor, faili meçhul olaylarda katilin kim olduğunun ortaya çıkarılmasını sağlıyor, minik bir Türkiye modelini ekrana ve gözümüze sokuyor. Programın “başarılı” kadın sunucusuna bir ağır ceza avukatı, biri adli tıp öbürü psikiyatri olmak üzere iki tıp profesörü eşlik ediyor. İşlenen son olayda kendini mehdi olarak tanıtan bir adamın, Hazreti Süleyman’ın hazinelerinin yerini bulduğuna inandırdığı kişilerle beraber yerin altında, 120 metre uzunluğunda tünel kazdığını izliyoruz. İki (belki daha fazla) kişinin yerin altındaki bu tünelde öldüğü sanılıyor. Ölüm sebeplerinin, tünel açmakta kullanılan patlayıcılar veya karbon monoksit zehirlenmesi olduğu tartışılıyor. Tartışmayı yürütenler adli tıp ve psikiyatri profesörleri. Psikiyatri profesörü, akademik donanımının tüm inandırıcılığı ile “karbon monoksit havadan ağırdır” diyor, adli tıp profesörü bütün ciddiyeti ile başını sallayarak onaylıyor. Bir tıp doktoru veya akademisyenin karbon monoksitin havadan hafif olduğunu biliyor olması gerekmez, nedir, eğitim sistemimizin zirvesine gelmiş, profesör unvanlarını kullanan kişilerin “70 milyon karşısına çıktıklarında” neyi doğru bilip neyi bilmediklerini ayırt edebilmeleri ve toplumu bu tür bir yanlış bilgilendirmeden korumaları beklenir ve istenir. Onlara verilen profesör unvanının sebebi de uzmanlık alanlarıyla ilgili olarak öğrencilerini/toplumu aydınlatmak, bilmedikleri konularda da ilgili bilim dallarını işaret etmeleridir.
Son yıllarda ülkemizin dört bir yanını saran AVM adı verilen ucube ve kazulet binaların zemin katlarının altına yapılan devasa otoparklarda oluşan karbon monoksit birikim ve tehdidine karşı bilinçli olması gereken, bu sinsi[ii]ve öldürücü gazın havadan hafif olduğunu bilmeyen[iii], iki profesör tarafından “eğitilen” milyonlarca insan “yetişti” bu programda; göreceğiz, bedelini kimler ve nasıl ödeyecekler.
EL – CAHİZ
Basra’da 8. yüzyılda doğmuş Arap bilim adamı El- Cahiz tarafından yazılmış Cimriler Kitabı adlı eserde, Horasanlıların cimrilikleriyle alay eden bir küçük anekdot bulunmaktadır. Ben bu küçük anekdotun üzerinde biraz oynayarak günümüze uyarladım. Okuyalım bakalım:
Beş kişi yaşıyorlarmış bir evde, aydınlanmayı önemsemedikleri için evlerinde bir tek olsun lamba yokmuş, zifiri karanlıkta yaşıyorlarmış. Sonunda içlerinden biri “olmaz, bu böyle gitmez, artık aydınlanmalıyız” demiş. Uzun uzadıya tartışmışlar aralarında ve sonunda evlerini ampulle aydınlatmaya karar vermişler. Kararı oy çokluğu ile almışlar, içlerinden biri şiddetle direnmiş aydınlanmaya, ampul ve elektrik masrafına da katılmayacağını belirtmiş. Aydınlanmadan yana olan dört kişi ampulleri alıp evlerini aydınlatmışlar ama… Aydınlanmaya karşı çıkan kişi eve girdiği anda onun gözlerini siyah bir örtüyle sımsıkı örtmüşler. Böyle olmuş onların aydınlanması.
DİPNOTLAR
[i]Maşuk İzafi şiirlerimde kullandığım mahlastır.
[ii]Karbon monoksitin kokusu olmadığı gibi boğazda tahriş oluşturmadığı için 5 duyumuz ile anlaşılması çok zordur. Bu nedenle başta otoparklar ve maden ocakları dahil olmak riskli alanlarda karbon monoksit detektörleri kullanılmalıdır.
[iii]Karbon monoksit havadan hafiftir.
KAYNAKLAR
1- Kürşat Öncül, Songül Çek, Türk Fıkra Kültürü, Akçağ Yayınları, 2017, Ankara.
2- Cahiz, Cimriler Kitabı, Çeviri: Selahattin Hacıoğlu, Bordo Siyah Klasik Yayınlar, 2004, İstanbul.
3- Kapak görseli kaynağı: Pixabay
4- El Cahiz görsel kaynağı: Wikipedia
5- Video kaynağı: 29 Mart tarihli Müge Anlı Tatlı Sert programının Youtube internet sitesinden tek parça olarak yüklendiği videodan kırpılarak elde edilmiştir.
Geceyle gündüzün neden oldugunu bilmeyen, Matematigi gereksiz gören Camur adamlara karbonmonoksidi bosuna anlatiyorsunuz. Camur Adamlar konusundaki düsüncemi biliyorsunuz. Ehliyeti olmayanin camura ulamasini yasaklamak gerek.
Orhan Pamuk un bir kitabinda Söyle bir cümle okumustum. gibi bir cümleydi. Bu icerikte bazi aciklamalari nobel almis bir Romanyali yazarin (Herta Müller) eserinde de farketmistim. Bu nedenle ödül aldiklarini saniyorum. 2×2 nin 5 ettigini sözde kabul etmek degil inanarak kabul ettiklerinden!(1984 kitabinda kabul ettikten sonra kimsenin haberi olmadan buharlatiriliyorlar) bu ödüle layik görüldüler. Kapitalizmin her alanda kontrolü ele gecirmesi insanlarin beyninde sol, adalet, sag duyu vicdan kavramlarini silmesi yok etmesi kacinilmaz. Camur adamlar icin bu gün var dün hic olmamis.
BeğenLiked by 1 kişi
Yine çok güzel yazmışsınız. Yazılarınızı okumaya doyamıyorum.
BeğenLiked by 1 kişi
Teşekkür ediyorum.
BeğenBeğen