Hakkında yazı yazacağınız kişi üzerine kapsamlı bilginiz olması beklenir, doğal olarak, yoksa ne yazacaksınız. Oysa 44 yıl önce öğretmenim olmuş ve daha sonrasındaki yaşamı üzerine medyada yer alan birkaç satır dışında hakkında bilgim olmayan bir eğitimciyi tanıtacağım size. Mehmet İsmet Ulusoy’un, 1 Ocak 2020 günü yaşamdan ayrıldığını sosyal medyadaki mesajlardan öğrendim. 1975-1978 yılları arasında okuduğum İzmir Atatürk Lisesi’nde tanıdığım öğretmenler içinde yaşamımda iz bırakan belki tek öğretmendi. Bu nedenle, hakkındaki bilgimin kıtlığına rağmen kısaca da olsa onu yazmayı bir görev sayarak başladım bu yazıya. İlginizi çektiyse buyurun, başlıyoruz.
Mehmet Ulusoy’u anlatmak için “efsane” kelimesinden daha iyi bir sözcük gelmiyor aklıma. Efsane diyorum çünkü matematik bilgisi hakkındaki abartılı duygularımızla ona gerçek dışı güçler yüklemiştik. Güya Amerika’da profesörler bir matematik problemini çözemeyip Mehmet Ulusoy’a getirmişler. Mehmet hoca gözünün ucuyla bakıp cevabı söylemiş. 15-16 yaşın muhayyilesi ile inanıyorduk bu tür hikayelere. İnanıyorduk çünkü alışık olmadığımız, karşılaşmadığımız bir tarza ve özgüvene sahipti.
Sınıfa ilk girişini bile hatırlıyorum, koyu renk ve çok düzgün bir takım elbise ile çıkmıştı karşımıza. Sesi tok ve netti, kendini tanıttıktan sonra “dersi kaynatacak” en küçük bir fırsat vermeden derse başladı. Anlattıklarını, tahtaya yazdıklarını sadece dikkatle izlememizi söylüyordu. Elimizi kaleme, deftere sürmeden onu dinliyor, izliyorduk. Yazı tahtasının sol üst köşesinden inci gibi düzgün bir yazıyla yazıyor, sanki dünyanın en basit işiymiş gibi davranıyordu matematik problemlerine. Gözlerini üzerimde hissediyordum, sonraki günlerde herkesin bu duyguya kapıldığını öğrenince şaşırmadım, o Mehmet Ulusoy’du. Tahtaya yazdıklarını sağ alt köşede bitirdiği anda zil çaldı. Daha ilk derste hepimizi büyülemiş gibiydi.
Bir sonraki derse teksir makinası ile çoğaltılmış test sorularıyla geldi sınıfa Mehmet Ulusoy. Hazırlaması ve değerlendirmesi zor olduğu için hemen hiçbir sınavımız test usulü yapılmıyordu. Haber vermeden imtihan mı olur diye mırıldanan itirazlarımızı ciddiye almadı. Masalarımızın üzerindeki kitap ve defterleri kaldırmamıza gerek olmadığını, istediğimiz kitaba bakabileceğimizi söyledi. Tam hatırlamıyorum ama 20 soruluk testte her doğru cevap 1 puan, 1 yanlış bir doğruyu götürür şeklindeydi sanıyorum. Süre ise 20 dakika. 10 üzerinden 2-3 alanımız bile yok gibiydi. Hemen hepimiz sıfırdan bir almıştık. Ardından tüm soruları nasıl çözebileceğimizi anlattı. E kolaydı. Niye yapamamıştık ki sanki. Sınav sorularını Mehmet Ulusoy tahtada çözünce gözümüze kolay geliyordu ama sonraki sınavdan yine sıfır alıyorduk. Sınavlardan birinden 4 alınca beni büyük bir ciddiyetle tebrik etmişti. Ama en önemlisi düşük not alışımızla ilgilenmiyor, çalışmıyorsunuz, tembelsiniz, aptalsınız vb. türden pek çok öğretmende alışık olduğumuz bir dili asla kullanmıyordu. Tek söylediği “üniversite sınavına gireceksiniz, başarılı olmanız için doğru yol budur” mealindeki sözleriydi.
İzmir Atatürk Lisesi’nin ikinci sınıf fen koluyduk. Aramızda üniversite sınavında yüksek hedefleri olmayan yok gibiydi. Mehmet Ulusoy’a olan hayranlığımız ile onun üniversite sınavına odaklanmış, müfredatı ciddiye almayan nevi şahsına münhasır tavrı birleşince ortaya çıkan sonuç göz kamaştırıcıydı. Kendisinin de söylediği gibi üniversite sınavına girenler ikiye ayrılıyordu; matematiği Mehmet Ulusoy’dan öğrenenler ve diğerleri. Ulusoy hakkında kibirli, kendini beğenmiş, megaloman, “cool” vb. iddialar duyuyorduk ama umurumuzda değildi. Üniversite sınavında matematikle sorunumuz olmayacaktı, ihtiyacımız olan da buydu.
Üniversite sınavına girdiğimde sorulara matematikle başladım. Sonuç beklediğim gibiydi, çok kısa süre içinde matematik sorularının tümünü doğru yanıtlamıştım. Tıp fakültesini yüksek bir puanla kazanmam sürpriz olmamıştı ve bunun en önemli belki de tek sebebinin Mehmet Ulusoy olduğunu biliyordum ve daima bildim.
Mehmet Ulusoy’un ünü, benim liseden mezun olduğum 1978 yılında yayılmaya başlamıştı. Önce Atatürk Lisesi öğretmenliği yanında hafta sonları bir dershanede çalışmaya başladı. Sonra test kitapları yazdığını ve hızla yayıldığını izledik. Nedir, hayat devam ediyordu, tıp eğitiminin ağırlığı, 1980 öncesinin (ve sonrasının) siyasi atmosferindeki adrenalin dolu yıllar bizi matematikten de Mehmet Ulusoy’dan da uzaklara sürüklemişti. Ve liseyi bitirdiğim 1978 yılından 42 yıl sonra sosyal medyada rastladım adına. Maalesef Mehmet İsmet Ulusoy adını bu kez onun ölüm haberinde okumuştum.
Benim 1978 yılında ardımda bıraktığım efsane matematik öğretmeni Mehmet İsmet Ulusoy, ilerleyen yıllarda hiç de şaşırmadığım bir biçimde kariyerinde çok ilerlemişti. Önce Ege Sistem dershanesinin kurucuları arasında yer almış, sonrasında ise Ulusoy dershanelerinin sahibi olmuştu. İzmir Fen Lisesi’nin kurucu matematik öğretmeni olduğunu da geçmiş yıllara ait gazete haberlerinden okudum.
2005 yılında Milliyet Gazetesi Mehmet Ulusoy’un bir açıklamasına yer vermişti. Ulusoy, dershaneciliğin içinde bulunduğu duruma ilişkin ürkütücü iddialarda bulunmuş:
“Veli ve öğrenci, gerçek dışı bilgilerle kandırılıyor. Ne olursa olsun kazanayım diye tatlı kar peşinde koşanlar eğitim üzerinden nemalanıyor. Denetleme görevi olanlar da ihmal ediyor, tam manasıyla yerine getirmiyor. Veliler kandırılıyor. Eğitimde cemaatler vardı. Şimdi kara paracılar ya da çirkin işbirlikçiler olabilir. Bir dershane 1,5 yılda 400 milyarlık billboard reklamı veriyor. Bunu hangi kazançla sağlıyor. Meslek adına ciddi kaygılarımız var.”
Mehmet Ulusoy’un 2004 yılında yine Milliyet Gazetesi’ne yaptığı bir söyleşiye rasgeldim. Bu söyleşide Ulusoy eğitimde eşitsizlik konusunda şunları söylemiş:
“Ben 36 yıllık eğitimciyim, hangi kurumda çalıştıysam karşımdaki öğrenciye olağanüstü özveriyle bakıyorum. Annesi babası ona ekonomik pek fazla bir şey veremeyebilir, çok öğrencinin pabucunun altının delik olarak dershaneye geldiğini görmüşümdür. Üzüntüyle izlemişimdir. Bu çocuğun önce beslenmeye, giyinmeye ihtiyacı varken çocuk ailesinin zor koşullarda sağladığı olanaklarla dershaneye gelmektedir. Bunlar çok ciddi eşitsizlikler. Bunları nasıl ortadan kaldırırsınız? Bu şekildeki öğretmenlerden gerekli bilgileri alamayan çocukları nasıl eşit şartlarda üniversiteye verirsiniz? Bütün bunları topladığınız zaman bizim ciddi bir şekilde eğitimsel sorunumuz var demektir. Bunu ortadan kaldırmanın yolu ne? Biz kaldıramayız. Milli eğitim anayasal eğitim sistemini oturtacak, köklü reformlar yapacak ama hiç bir siyasi iktidar bunu değiştiremeyecek şekilde bir yapı kazandıracak. Belki ondan sonra mümkün. Ama şu aşamada bunu ufukta maalesef göremiyorum.”
Ulusoy’un söyleşideki bir tek cümlesi ülkemizdeki eğitim sisteminin geldiği noktayı göstermesi için yeterli görünüyor:
“Bakın, öğrencinin önce Türkçe ‘de okuduğunu anlaması gerekir.”
Bir matematik öğretmeninin, eğitim sisteminin her cephesini tanımış bir eğitimcinin, öğrencilerin Türkçe okuduğunu anlamadığını iddiasından daha önemli ne olabilir…
Bir dershane zincirinin sahibinin dershaneler üzerine söylediği şu cümlesi açıkça ironiktir.
“Çok dershane açılması nihayet eğitim sisteminin getirdiği çarpıklığın sonucudur.”
Mehmet Ulusoy’un öğretmenlerle ilgili de önemli saptamaları var:
“Öğretmenlere sınav yapıyorsun 25 soru soruyorsun, 25 de 25 yapıyor. Diyorsun ki bilgisi tamam. Tahta başına geçiyor ders anlatıyor. Tahtaya bir dönüyor, yazısı çarpık, anlatım tarzı çarpık, sırtı öğrenciye dönük. Öğretmenin bilgisi mükemmel olabilir, anlatım tarzı, dilinin anlaşılırlığı, hatta fiziği çok önemli.
Öğretmen iletişimini sınıfta on öğrenci de olsa 20 öğrenci de olsa, her birinin gözlerine tek tek bakarak kurmalı. O zaman öğrenci diyecek ki, “Öğretmen dersi bana anlattı” dinleyecek, sırtını döndüğün anda bu iletişim kopar.”
Öğretim yaşamım boyunca karşılaştığım öğretmenler ve sonrasında kongrelerde, sempozyumlarda dinlediğim eğitimciler geçti gözümün önünden. Yakın zaman önce gittiğim bir kongrede profesör unvanlı bir eğitimcinin, barkovizyonun duvara yansıttığı bir metni okumasına dayanamayıp salonu terk etmiştim.
Devam ediyor Mehmet Ulusoy:
“Öğrenciye özgüven kazandırmanız için öğretmenin özgüveni olması lazım. Sen kendine ne kadar inanıyorsan, öğrenciye bu inancı veriyorsan, öğrenci sana güveniyorsa, mutlaka başarılı olacaktır.”
Nereden biliyorsunuz diye sormayın, biliyorum. Mehmet Ulusoy, pek çok meslektaşı, özellikle matematik öğretmeni meslektaşları tarafından sevilmiyor ve ağır biçimde eleştiriliyordu. Ona yönelik ilk eleştiri bilgi ve becerisini test kitapları ve dershanecilik ile paraya tahvil etmiş olduğu iddiasıdır. Eğitim ve sağlık hizmetlerinin her kademede eşit ve ücretsiz olmasını savunan bu satırların yazarı, bendeniz bile, bu iddiayı gülünç ve kara mizah olarak kabul etmektedir. Kıskançlığın dibine vurmak böyle bir şey olsa gerek.
Ulusoy hocaya yönelik ikinci iddiaya cevap vermek beni çok aşar. Hemen tümü matematikçi veya matematik öğretmeni olan bu iddia sahiplerine göre Mehmet Ulusoy’un öğrencilere matematik öğretmek gibi bir amacı bulunmuyordu. Onlara göre Ulusoy, eğitim sisteminin en çarpık alanı olan, akçası bol üniversite sınavına odaklanmış; MEB müfredatını, hatta bizzat matematiği bir yana atarak öğrencilerine sadece üniversite sınavını kazandıracak, sınav sorularına yönelmiş bir matematik mantığı kazandırmaya çalışıyordu. 40 yılı geçen bir süre önce aldığım matematik derslerine dayanarak bu soruya yanıt veremem. Liseyi bitirip tıp fakültesini kazanmamdaki en önemli faktörün tüm matematik sorularını doğru yanıtlamak olduğunu çok iyi biliyorum. İşin düşündürücü yanı ise şudur: Liseyi bitirdikten 20 yıl sonra hobi olarak okumaya çalıştığım Anadolu Üniversitesi Kamu Yönetimi bölümünün temel matematik dersini üç yıl boyunca veremeyerek okuldan atıldım. 20 yıl uzun bir süre ama insan yine de bu işte bir “bit yeniği” olmalı demeden yapamıyor. Ama kanımca, bu iddia doğru bile olsa buradan çıkan sonuç Mehmet Ulusoy’un eksiklerini değil onun deha ve zekasını işaret etmektedir.
Mehmet İsmet Ulusoy’u 2020 yılının ilk günü kaybettik. 1976-1978 yıllarında bana öğrettiklerinin adı matematik mi yoksa sınav geçme yöntemi mi sorusunun cevabı hiç umurumda değil. Tahtayı ve kürsüyü kullanma, vücut dilini, ses tonunu ve öğrencilerin gözlerini delercesine bakışlarını bir eğitim tekniğine uyarlamak; özgüveni ve hatta “kibirli “cool” yanıyla bizi bizden alan bir eğitimci olarak beynime kazınmıştır Mehmet Ulusoy öğretmenim, yaşadıkça anılarımda yaşayacak.
KAYNAKLAR
- Dershanenin de sahtesi var, Milliyet Gazetesi, 9 Mart 2005. http://www.milliyet.com.tr/ege/dersanenin-de-sahtesi-var-107842
- Rakamlar aldatıcı, Milliyet Gazetesi, 1 Ocak 2004. http://www.milliyet.com.tr/ege/rakamlar-aldatici-5127411
EPEYDİR SES VERMİYORDUNUZ. TEBRİK EDERİM SİZ SİZE BAŞARI YOLUNU AÇACAK SİSTEME UYUMLU EĞİTİM VEREN HOCANIZA VEFA DUYGUNUZU ÇOK GÜZEL DİLE GETİRMİŞSİNİZ. TEST USULÜ İLE SONUÇLARI DEĞERLENDİRİLEN BİR EĞİTİM SİSTEMİNİN BAŞARILISI GÖRÜNÜYOR ÖĞRETMENİNİZ. ANCAK ANALİTİK ÖĞRENMENİN, İRDELEYİCİ, KAVRAM GELİŞTİRİCİ, OKUDUĞUNU ANLAYAN VE BİLDİĞİNİ ANLATAN BİR ÖĞRENCİ YETİŞTİRMENİN TEST SİSTEMİ İLE DEĞERLENDİRME OLMAMASI GEREKİR. BU SİSTEM NE YAZIK Kİ BİR KUMAR SİSTEMİ İNCELİKLERİNE UYABİLENİ (SİZLERİ TENZİH EDERİM) BAŞARILI GÖSTERİYOR. SİZE OLABİLDİĞİNCE KISA BİR YAŞAM ÖRNEĞİ SUNAYIM 1973 YILINDA POLATLI TOPÇU YD. SB. OKULUNDA, BU OKULA ASLA GÖNDERİLMEMESİ GEREKEN KONSERVATUAR MEZUNU BİR SIRA ARKADAŞIM VARDI. KENDİSİNE YARDIMCI OLMAYA ÇALIŞSAK BİLE ASLA ANLAMAZDI ÇÜNKÜ TOPÇU OKULU ONA UYGUN DEĞİLDİ. TÜN YARDIM, KOPYA VE TEST SİSTEMİNDE KOLAYLIK ÖNERİLERİNDE BULUNSAK, YAPILAN SINAVLARDA 50 PUANADAN AZ ALANIN HAFTA SONU CEZALISI OLARAK OKULDAN AYRILMAMASI, BİRİNİN NEZARETİNDE ÇALIŞMASI ZORLAMALARINA KARŞI, KENDİSİNİ ANCAK 3 AY KURTARABİLDİK AMA SON 3 AY HEP CEZALI KALIP BAŞARISIZLIKTAN ÇAVUŞ ÇIKTI. TEST SİSTEMLERİ CAMBAZLIKTIR BENCE. BU ARKADAŞIMIZ GÜREL ÇOK SINAVDA 0 VEYA ONA YAKIN DÜŞÜK PUAN ALIRDI. KENDİSİNE SÖYLERDİM (YAŞÇA BENDEN EPEY KÜÇÜKTÜ. ÇÜNKÜ BEN KERT GİTMİŞTİM), OĞLUM GÜREL! BAK TESTLERDE 20 SORULUK A VE B SEÇENEKLİ SORULAR VAR. BUNLARIN 10 U DOĞRU 10 U YANLIŞTIR. SEN BAŞTAN AŞAĞI TÜM (A)’LARI VEYA (B)’LERİ İŞARETLESEN 10 PUAN ALIRSIN. NASIL BECERİP SIFIR ALABİLİYORSUN DERDİK. DEMEK İSTEDİĞİ TEST SİSTEMİ İLE DEĞERLENDİRMEYE TABİ OLACAK BİR ÖĞRETİM SİSTEMİ ÇOK YANLIŞTIR ROBOTİK KİŞİLERİ BAŞARILI KILAR.
BeğenLiked by 1 kişi
Sayın Doğan Alpaslan Demir bey; öncelikle yazılarınızı merakla beklediğimi belirtmek istiyorum. Bu yazınızla bize her zaman gördüğümüz “eğitimci” niteliklerinden farklı bir öğretmeninizi tanıtmışsınız.
İlginç bir karakteristiği varmış eğitim metodolojisinin. Doğrusunu, yanlışını değerlendirebilecek bilgiye sahip değilim ama sizde iz bırakmış olması çok değerli. Yaşamını yitirmiş. Başınız sağolsun. Saygılar.
BeğenBeğen
Matematik çözebilince güzel. Lise 2 ve 3te derste anlardım klasik sınavlar fena geçmezdi ama integral hesapları yapabilen ben üniversite hazırlık testlerimde ve ÖSSde bir felaketle karşılaştım. O nedenle son gün mühendislik tercihini silip tarihi yazdım.
BeğenLiked by 1 kişi
Ayvalık lisesinde herbiri ayrı bir değer olan öğretmenlerim vardı. Hepsini bir bir adım,tesekkurler. Kaleminiz ne kadar güçlü ve diliniz ne kadar yalın kutlarım
BeğenLiked by 1 kişi
Matematik çözebilince güzel. Lise 2 ve 3te derste anlardım klasik sınavlar fena geçmezdi ama integral hesapları yapabilen ben üniversite hazırlık testlerimde ve ÖSSde bir felaketle karşılaştım. O nedenle son gün mühendislik tercihini silip tarihi yazdım.
BeğenLiked by 1 kişi
Başınız sağolsun.Sevgili öğretmeniniz huzur içinde uyusun.Saygıyla anıyorum.Aynı dönemlerde lisedeymişiz.Ben de ATL’de idim.O zamanlar dersane olarak sadece İzmir Büyük Dersane vardı yanılmıyorsam.Oraya da küçük bir grup öğrenci gitme şansı yakalamıştı.Ama,okullarımızda eğitim kaliteliydi,her sınıftın yüzde 80’i bir üniversiteye girerdi.Öğretmenin maddi manevi saygınlığını azaltan bir sistemde Eğitimin çöküşü dersanelere zemin hazırladı ne yazık ki.Gelinen nokta malumunuz.😔Saygılar.
BeğenLiked by 1 kişi
Sanki ben de kendi öğrenciliğime gittim. Oldukça heyecanlandım. Geçim kaygısı olmayan birinin kabul etmediği bir sistemde başarı peşinde koşup zirveye ulaşması pek hoş değil. Benim öğretmenlerim o kadar iddialı değildi. Amma ilgilenene anlatır. Dersin sonunda da merak eden yapmayı denesin sonra konuşuruz derdi.
BeğenLiked by 1 kişi
Efsane olduğunu o zamanlar duymuştum; sonradan açtığı dershane de popüler olmuştu.
BeğenLiked by 1 kişi
Ben Ismet Ulusoy hocayı sadece “modern matematik” kitabından tanıyorum. Fotoğrafıı da ilk defa görüyorum. 92 yılında lisede okurken matematik öğretmenimiz bu kitabı aldırmıştı.
Ilk defa o kitap sayesinde kendime güvenimin geldiğini hatırlıyorum. O yüzden Ismet Ulusoy’u hiç unutamadım. 30 yıl geçmiş. Internette aratmak alıma geldi. Bu yazıyla karşılaştım, hocayı anıp bu yazıyı yazdğınız iç in teşekkür ederim.
Huzur içinde uyu sevgili Ismet Ulusoy teşekkürler kitabın için.
BeğenLiked by 1 kişi