Avrupa’da Aşırı Sağ: Adolf Hitler’den Marine Le Pen’e

Birinci Dünya Savaşı sonrası İtilaf Devletleri ile Almanya arasında imzalanan Versay Antlaşması, Avrupa’da faşist ideolojinin gelişmesinin ve İkinci Dünya Savaşı’nın en önemli nedenlerinden biridir.  Bu antlaşmayla savaşın mağlubu Almanya’ya çok ağır koşullar dikte ettirilmiştir.  Bismark’ın kurduğu Almanya yıkılmış, yeni bir Avrupa haritası çizilmiştir. Avusturya, Çekoslovakya, Polonya bağımsızlığa kavuşmuş, Litvanya devleti kurulmuş; içinde çok sayıda Alman vatandaşının yaşadığı bazı topraklar Fransa, Belçika, Danimarka sınırları içinde kalmıştır. Almanya ödeyebileceğinin çok üstünde bir savaş tazminatına mahkûm edilmiş, ordusu sınırlandırılmış, savaş uçağı ve denizaltı üretmesi engellenmiş, tüm donanmasına el koyulmuştur. 28 Haziran 1919’da imzalanan Versay Antlaşması nedeniyle Almanya çok ağır siyasi ve ekonomik krizle yüz yüze kalmıştır. Ve en önemlisi Alman toplumu kolektif bir aşağılanma duygusuna kapılmış, ulusal kimliklerini ve aidiyetlerini yitirdiklerine inanmışlardır. Birçok tarihçi Almanya’da Nazi yönetiminin kurulmasına bu koşulların neden olduğunu ileri sürmüştür. 

20. yüzyılda Avrupa’da faşizmin iktidara ilerleyişinin ilk adımı Ekim 1922 tarihinde İtalya’da Benito Mussolini önderliğinde, Faşist birliklerin Napoli’den Roma’ya düzenlediği yürüyüşle atılmıştır. Kara Gömlekliler[i] Roma’ya girdiğinde, bu yürüyüşü tehdit olarak algılayan Başbakan Luigi Facta sıkıyönetim ilan etmek istemiş, Kral III. Vittorio Emanuele bu isteği kabul etmemiş ve 29 Ekim 1922’de Mussolini’yi Başbakan olarak atamıştır. 

Mussoli’nin Roma yürüyüşünden ilham alan Adolf Hitler ve yandaşları, 8-9 Kasım 1923’te “Birahane Darbesi” olarak adlandırılan ayaklanma girişiminde bulundu. Darbe başarısız oldu ve ayaklanmacıların 16’sı öldürüldü, Hitler ve yakın kadrosundaki kişiler tutuklanarak 5 yıl hapse mahkûm oldular[ii]

Versay antlaşmasından kısa bir süre sonra (24 Şubat 1920) Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi (kısa adıyla Nazi partisi) kurulmuştur. Nazi Partisi etnik milliyetçi, antisemitist[iii], anti komünist ve nasyonel sosyalist[iv] ideolojiye sahipti. Adolf Hitler 1921 yılında partinin genel başkanlığına gelmiş ve 1933 yılında Cumhurbaşkanı Hindenburg tarafından şansölye (Başbakan) olarak atanmıştır. 

Hitler şansölye olarak atansa da istediği tüm yetkileri elde edememiştir. Bu fırsatı 30 Haziran 1934’de başlayan ve tarihe “Uzun bıçaklılar gecesi” olarak geçen darbeyle eline geçirdi. Hitler Nazi Partisi’nin sol hizbini, muhaliflerini ve Birahane Darbesini bastıran kadroları infaz ettirdi. İki gün sonra, 2 Temmuz günü yargı dahil tüm devlet mekanizmaları elindeydi. Hitler yaptığı açıklamada “disiplinsiz ve itaatsiz karakterlerin ve asosyal, hastalıklı unsurların” yok edildiğini söyledi.

ABD’de yayımlanan Time Dergisi 1938 yılında Adolf Hitler’i yılın adamı seçmişti. 

Avrupa devletleri Almanya’dan yükselen faşist iktidarın uygulamalarını kınadılar, sadece kınadılar. Nazi partisinin kurduğu faşist iktidar, geleneksel “demokrasi ve insan hakları” anlayışlarına uymuyordu ama sessizce ellerini ovuşturdular. Çünkü Nazi iktidarını Sovyetler Birliğine karşı bir tampon, denge unsuru olarak değerlendiriyor, Avrupa ülkelerinde hızla yapılanan sosyalist örgütlenmelerin müsebbibi olarak Sovyet Birliği’ni görüyorlardı. Naziler faşistti ama “kızıl tehlike” karşısında etkili bir güç olabilirlerdi. Avrupa “demokrasisi” bu aymazlığın bedelini çok ağır ödedi. 23 Ağustos 1939’da Moskova’da Almanya Dışişleri Bakanı Joachim von Ribbentrop ve Sovyet Dışişleri Bakanı Vyaçeslav Molotov tarafından Almanya ile Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği arasında “Saldırmazlık Antlaşması” imzalandı. Bu antlaşmayla Hitler’in stratejisi açığa çıkmıştı. Doğu cephesini güvenceye alan Hitler, 1934 yılından beri kendisine göz yuman Batı Avrupa ve Balkan ülkelerine saldıracaktı. Saldırmazlık Antlaşması’ndan 8 gün sonra, 1 Eylül 1939 günü Almanya Polonya’yı işgal edince İngiltere ve Fransa Almanya’ya savaş ilan etti. Norveç’i 2 haftada, Danimarka’yı 2 saatte işgal eden Almanya, 10 Mayıs 1940’ta Fransa’ya saldırdı, 14 Haziran’da Paris düştü. 

Almanya ile Sovyetler Birliği arasında imzalanan “Saldırmazlık Antlaşması” faşizmin temel karakterini anlamak için önemlidir. Faşizm, ideolojik bir format olarak kendi dışındaki tüm görüş ve yapılanmalara düşmandır. Kurduğu ittifaklar, itidal çağrıları, popülist politikalar sadece stratejik hamlelerdir. 23 Ağustos 1939’da imzalanan Sovyet-Alman saldırmazlık antlaşmasının süresi 10 yıl olarak belirlenmişti. Ama Almanya hazır olduğuna inandığı 22 Haziran 1941 tarihinde Barbarossa Harekâtı’nı başlattı[v]. 5 milyona yakın askerle 2900 kilometrelik bir cephe boyunca Sovyetler Birliği’ne saldırdı. Barbarossa Harekâtı insanlık tarihinin en büyük askerî harekâtı olarak nitelendirilmiştir. 

1920’li yıllardan itibaren İtalya ve Almanya’da gelişen ırkçı, aşırı sağ, faşist örgütlenmelere ve bu örgütlenmelerin hızla gelişmesine Avrupa devletleri sessiz kaldı; faşizmin “anti komünist” ve SSCB karşıtı yanını sevmişlerdi. Avrupa ulusları, faşizme karşı sessiz ve tarafsız kalınamayacağını çok geç öğrendiler ve bunun bedelini çok ağır ödediler. 2. Dünya Savaşı yaklaşık 100 milyon insanın ölümüne sebep olmuştur. 

Savaş sonrasında Almanya’da Nürnberg, Japonya’da Uzak Doğu Uluslararası Askerî Ceza Mahkemeleri kurularak savaş suçluları yargılandı. Bu mahkemelerdeki suçlamalar dünya barışına karşı suç işlemek, savaşı planlamak, çıkarmak ve uygulamak, savaş hukukuna aykırı uygulamalar ve insanlığa karşı işlenen suçlardan oluşuyordu. Her iki mahkemede de tüm savaşın bedeli bir avuç general ve yöneticiye yüklendi. Nürnberg ve Japonya Askeri mahkemesinde yargılanan faşizm değil mağlup ülkelerin savaş lortlarıydı. İdam edilmeyenlerin birçoğu 1950’li yıllarda serbest kaldı[vi]. Nedir, ABD’nin 1945 yılında Hiroşima ve Nagazaki kentlerine atom bombası atarak yüzbinlerce sivilin öldürülmesi insanlığa karşı işlenen suçlar arasında sayılmadı, gündeme bile getirilmedi. Son olarak Arjantin’den İsrail ajanları tarafından kaçırılan Nazi subayı Adolf Eichmann Kudüs’te bir özel mahkemede yargılandı ve asıldı. Binlerce sayfalık iddianameye rağmen suçlamalar faşizmin ideolojisine dokunmadan hemen sadece holokost[vii] ve antisemitizme yönelmişti. 

Avrupa’da faşist partilerin kurulması yasaklandı, nedir, bu yasak faşizmin ırkçı ve özellikle antisemitist yanına yönelikti, “anti komünist” politikalar “düşünce özgürlüğü” kapsamında değerlendirildi. Bir yandan da Almanya, İtalya ve Japonya faşizmin tüm ideolojik kodlarını farklı görüntü ve politikalar altında sindirdi.

İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Avrupa, büyük yıkım ve insani felaketlerle karşı karşıya kalmıştır; siyasi istikrarsızlık, ekonomik kriz, toplumların güvenlik ve belirsizlik endişeleri had safhadaydı. Öte yandan ırkçı, faşist, aşırı sağ, nasyonal sosyalist partiler yasaklandığı için bu örgütlenmeler yeraltına çekildi. Uzun yıllar marjinal gruplar olarak varlıklarını sürdürdüler. 

Savaş sonrasında 1980’li yılların başlarına kadar neofaşist ve Neonazi örgütlenmeler 1920’li yıllardaki misyonlarını sürdürmüşlerdir.  Ancak bu misyonla Avrupa siyasi sistemine eklemlenmelerine olanak yoktu. Ne var ki Avrupa’nın değişen ve gelişen koşulları, aşırı sağ partilerin kendilerini topluma kabul ettirecek olanakları ve araçları sağlamıştır.  

1960- 1970’li yıllarda Avrupa’ya büyük işçi göçleri yaşandı. Zaman zaman yaşanan ekonomik krizler toplumun bazı kesimlerinde, işçi göçmenlere ve farklı kültürlere karşı endişelerin doğmasına sebep olmuştur. İşsizliğin artışı, mali sıkıntıların derinleşmesi ve gelir eşitsizliği gibi ekonomik belirsizlikler, zamanla yerel halklarda göçmen karşıtlığına dönüşmüş, tam bu noktada aşırı sağ partiler bu alandaki boşluğu doldurmuşlar, söylemlerindeki ırkçı, antisemitist ifadeleri kısmen temizleyerek yeni bir popüler nefret ve ayrıştırma dili oluşturmuşlardır. Bu dil, faşizmin Avrupa ülkelerinin siyasi yelpazesinin en sağında kendilerine bir yer bulmalarını sağladı. 2000’lerden itibaren Afrika ülkelerinde, Ortadoğu’da yaşanan savaş, yoksulluk, gelir eşitsizliği, kuraklık ve terör eylemleri sonucu Avrupa’ya doğru yeni bir göç dalgası yaşanmıştır, yaşanmaktadır. Aşırı sağ partiler bu göçü fırsata çevirmeyi başarmış, Neofaşist ideolojilerini değiştirmeden toplumsal hoşnutsuzluğu ve endişeleri, göç ve yabancı düşmanlığına kanalize etmiş, İslamofobiyi kullanmış ve kışkırtmış, göçmen karşıtı politikalar üzerinden destekçi kitlelerini geliştirmeyi başarmışlardır. 

21. yüzyılın küreselleşen dünyası aşırı sağ partileri daha da geliştirmektedir. Küreselleşmeyle beraber Avrupa sanayi devleri ucuz işgücü sağladıkları Asya ülkelerine yönelmişlerdir. Bunun sonucu olarak Avrupa ülkelerindeki işsizlik ve ekonomik krizden etkilenen ılımlı muhafazakâr geniş kitleler, ağır bir refah ve ulusal kimlik kaybı endişesiyle, küreselleşme ve bilim karşıtı, milliyetçi, göçmen karşıtı aşırı sağ partilerin etki alanına girmişlerdir.  

Devam edecek…

Yazarın özel notu: Bu yazıyı 10-15 Aralık 2023 tarihleri arasında İzmir Bornova Evka3’te bulunan Ülver Teyze Börekçisinde yazdım. Ülver Teyze’nin Evka3 şubesi çalışanları benim yazdığım, okuduğum uzun saatler boyunca bütün güler yüzlülükleri ile bana “tavşan kanı” sıcak çay sundular, çalışma koşullarımı güzelleştirdiler. Başta müessese müdürü Emel Tuksal Özbek olmak üzere, çalışma arkadaşları Gülay Çandır, Dilek Gül, Meltem Üstün Tuğsuz, İpek Şenseçer, Hatice Kasap, Gamze Sayın, Rojin Erkaçmaz’a şükran ve teşekkürlerimi sunuyorum. 

KAYNAKLAR

1-Basil Henry Liddell Hart, İkinci Dünya Savaşı Tarihi, Türkiye İş Bankası Yayınları.  

2-Hannah Arendt, Kötülüğün Sıradanlığı, Metis yayınları, 2009. 

3- Zafer Meşe, Avrupa’da Aşırı Sağ Partilerin Geleceği, Kriter Dergisi, Temmuz- Ağustos 2023 Yıl 8, Sayı 81. 

4- Vikipedi. 

5- Türkan Melis Parlak, Galiplerin Adaleti: Nürnberg ve Tokyo Askeri

Ceza Mahkemeleri, Dergipark, 2015. 

6- Yusuf Ertuğral, Avrupa’da Aşırı Sağ’ın Yükselişi, Dergipark, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/750192

7- Shıralıyev, M. (2022). Avrupa’da Aşırı Sağ Partilerin Yükselişinin Temel Belirleyicileri. Sde Akademi Dergisi, 2(6), 140-159.

8- Gabriel Gorodetsky, Londra Büyükelçisi Mayski’nin Günlükleri, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2019. 

DİPNOTLAR


[i] Kara gömlekliler: Ulusal güvenlik için gönüllü faşist milisi olarak adlandırılan, Benito Mussolini yönetimindeki Ulusal Faşist Parti’nin üyeleri olan yarı askeri silahlı birliklerdir. Bu yapılanmaya milliyetçi görüşleriyle bilinen aydınlar, eski ordu subayları ve bazı toprak sahipleri destek vermiştir.

[ii] Adolf Hitler hapiste sadece 9 ay kalacaktır. 

[iii] Antisemitizm: Yahudilere karşı duyulan düşmanlık, nefret, ön yargı veya ayrımcılıktır. Antisemitizmin tarihi çok eskidir. Antik çağ Yunan ve Roma yazarlarının yapıtlarında Yahudilere duydukları nefretin izlerini görmek mümkündür. Milattan önce 3. yüzyılda İskenderiye’de patlak veren Yahudi karşıtı ayaklanmalarda ve M.S. 38 yılındaki saldırılarda binlerce Yahudi katledilmiştir. 

[iv] Adolf Hitler sosyalizm kavramının Almanya’nın ortak refahı anlamına geldiğini, komünistler tarafından çalındığını, Marksizm’le ilişkisi olmadığını iddia etmiştir. 

[v] Barbarosa harekâtı adını 12. yüzyılda Üçüncü Haçlı Seferi’nin lideri olan Kutsal Roma İmparatorluğu’nun Orta Çağ İmparatoru Frederick Barbarossa’dan almıştır.

[vi] Nazi savaş gücünde Oramiral ve Deniz Kuvvetleri Komutanı olarak görev yapan Karl Dönitz’i buna örnek göstermek yanlış olmaz. Adolf Hitler 30 Nisan 1945’te Berlin’de bulunan yeraltı sığınağında (Führerbunker) intihar etmeden önce devlet başkanlığını Karl Dönitz’e bırakmıştır. Dönitz 30 Nisan 1945- 23 Mayıs 1945 arasında Nazi Almanya’sının Cumhurbaşkanlığı görevini yürütmüştür. Nürnberg mahkemelerinde yargılanan Dönitz 10 yıl hapis yattı, 1956 yılında serbest bırakıldı. Cezaevinde kaldığı süre boyunca pişmanlık duymadığını, yanlış bir şey yapmadığını savundu. Serbest kalınca anılarını yazmaya başladı. Zehn Jahre, zwanzig Tage (Anılar: On Yıl ve Yirmi Gün) isimli kitabı 1958 yılında Almanya’da yayınlandı, kitap bir yıl sonra İngilizce’ye çevirildi. Dönitz, kitabında Nazi rejimini değil, lider kadroların yaptıkları hataları ve başarısızlıklarını eleştirmiştir. Dönitz savaşın bitmesinden 35 yıl sonra, 1980 yılında 89 yaşında öldü. 

[vii] Holokost: Nazi Almanyası döneminde yaklaşık 6 milyon Yahudi’nin (kaynaklara göre ölü sayısı değişmektedir) sistemli bir şekilde öldürüldükleri soykırım.


Doğan Alpaslan Demir sitesinden daha fazla şey keşfedin

Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.

Avrupa’da Aşırı Sağ: Adolf Hitler’den Marine Le Pen’e” üzerine 8 yorum

  1. Hocam; yazılarınızı okuyorum. Yirminci yüzyılda, Hitler Almanya’yı Gotlar ve Germenler olarak bölemeyince, kendisi de Yahudi kökenli olmakla Yahudileri hedef göstererek ‘Alman Birliği’ni sağlamıştır. Türkiye’de de; inançsal veya milliyetsel olarak bölemeyince, yabancıları doldurup yabancı düşmanlığını körükleyerek ülkemizin ‘birliği’nin sağlanmasının hedeflendiğini sanıyorum. Saygılarımla.

    Beğen

  2. Emeklerine sağlık, faşizmin tarihsel gelişimini ve sonuçlarını çok güzel ozetlemisssin. Faşizmin kitle ruh anlayışınin hala gunumuzde de geçerli olması endiselerimizi arttırıyor.

    Beğen

  3. Yazı akıyor. Ben tarihten nefret ederim ama bu yazıyı bir solukta okudum. Tarih anlatacaksınız işte örnek bu.

    Beğen

  4. Tarih hep yenileniyor. Kara Gömlekliler hic yabanci gelmiyor.
    Halk cahil ve kayitsiz olursa her ülkede baska isimlerde iktidar eliyle organize edilebilir. Fakat gayrimesru yapilar er yada gec öncelikle kurucularini sonrada ülkeyi yok eder.
    Yazi cok güzel derlenmis. Almanya da yasiyorum fakat bu kadar detayli tarihini bilmiyordum. Ögrenmis oldum. Tesekkürler Dogan Bey.

    Beğen

Şenol ARAS için bir cevap yazın Cevabı iptal et