Stalin’in savaşın süresini kısaltmak ve can kayıplarını azaltmak amacıyla Avrupa’da ikinci cephe açılması önerisi sonunda kabul edildi; tam üç yıl sonra, 10 milyon Sovyet vatandaşı öldükten, SSCB Kızılordusu Alman saldırısını püskürtüp karşı saldırıya geçtikten sonra ABD, İngiltere ve diğer müttefikler ikinci cephe açmak üzere Normandiya çıkartmasını gerçekleştirdiler.
Normandiya çıkartmasının 2. Dünya Savaşı’nın sonunu getirdiğine dair yaygın bir kanı vardır. Bu iddia ABD, İngiltere ve diğer müttefik ülkelerin savaş propagandası sonucunda geliştirilmiş, kapitalist ülkelerin anti-Sovyet, anti-Komünist yayınlarının bir parçasıdır. Almanya’yı dize getiren öncelikle SSCB Kızılordusu’dur. ABD ve İngiltere üç yıl boyunca milyonlarca SSCB yurttaşının ölümüne göz yummuş, SSCB Kızılordusu Alman savaş makinasını durdurup karşı saldırıya geçerek Varşova kapısına dayandığında, Normandiya çıkartmasını gerçekleştirerek pastadan pay alma çabasına girmişlerdir.
ABD’li General Dwight D. Eisenhower[i] kumandasındaki Müttefik kuvvetleri 6 Haziran 1944 yılında Normandiya’ya çıkartma yaptılar. Oysa SSCB Mareşali İvan Konev’in[ii] komutasındaki Kızılordu, aynı tarihte Alman savunmasını parçalamış ve Lvov-Sandomierz taarruzuna[iii] hazırlanıyordu. Bu taarruz ile SSCB ordusu Polonya sınırına ulaşmıştır.
Yalta ve Potsdam Konferansları
Bir yanda Normandiya çıkartmasını gerçekleştiren müttefikler Avrupa içlerine doğru ilerlerken, SSCB Kızılordusu Polonya kapısına gelmiş, Almanya’nın artık son umutla tutunmaya çalıştığı savunma hattına saldırmaya başlamıştı. 1945 yılına gelindiğinde savaşın nasıl sonlanacağı belli olmuştu. Şimdi sıra savaşın sorumlusu olan Almanya’nın cezalandırılmasına ve paylaşılmasına gelmişti. Kendilerini “Üç Büyük” (Big Three) olarak tanımlayan Birleşik Krallık Başbakanı Churchill, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Roosevelt ve Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri Stalin 4 Şubat tarihinde, SSCB’nin önde gelen tatil yeri Yalta’nın 3 kilometre güneyinde bulunan Livadia Sarayı’nda bir arada geldiler. “Üç büyüklerin” bir araya gelişi ilk değildi; 28 Kasım- 1 Aralık 1943 tarihleri arasında Sovyetler Birliği’nin İran’daki Tahran Büyükelçiliğinde müttefik liderler bir araya gelmişti. Tahran Konferansı’nın gündemi Almanya’ya karşı açılacak ikinci cephe konusunda mutabakat oluşturmaktı. Ama Yalta Konferansı farklı bir gündeme sahiptir, “üç büyükler” şu soruya cevap arıyorlardı: Savaştan sonra nasıl bir Almanya istiyoruz?

Yalta Konferansı sırasında Batılı Müttefik orduları tüm Fransa ve Belçika’yı kurtarmış ve Almanya’nın batı sınırında savaşıyorlardı. Doğuda, Sovyet kuvvetleri Berlin’den 65 km uzaktaydı. Üç liderden her birinin savaş sonrası için kendi çıkarlarına uygun gündemleri vardı. Roosevelt, Japonya’ya karşı Pasifik Savaşı’nda SSCB’den destek isteyordu. Churchill, Orta ve Doğu Avrupa’da, özellikle de Polonya’da demokratik seçim ve hükümetler için baskı yaptı. Stalin, SSCB için Doğu ve Orta Avrupa’da bir Sovyet siyasi etki alanı talep etti. Yalta Konferansı, Stalin’in kendi şartlarını dikte edebilecek konuma geldiğini göstermesi açısından önemlidir.
30 Nisan 1945’te Hitler intihar etmiş ve 8 Mayıs’ta Almanya şartsız teslim olmuştur. 17 Temmuz- 2 Ağustos 1945 tarihleri arasında SSCB, ABD ve İngiltere liderleri Almanya’nın başkenti Berlin’in 26 kilometre güneybatısında bulunan Cecilienhof Sarayı’nda, Potsdam Konferansı’nda bir araya geldiler. Yalta Konferansı’na katılan ABD Başkanı Roosevelt, 12 Nisan 1945’te ölmüş, Potsdam Konferansı’nda ABD’ni yeni Başkan Truman[iv] temsil ediyordu. İngiltere’yi temsil eden Churchill, konferans devam ederken yapılan seçimleri kaybettiği için yerini yeni Başbakan Clement Attlee[v]almıştı. Değişmeyen tek lider Stalin’di.

Potsdam Konferansı, Avrupa’da aşırı sağın yeniden yapılanmasının yapı harcıdır. Çok temel iki konusu vardır; yenik Almanya’nın nasıl yönetileceği ve SSCB’nin Doğu Avrupa’daki rolü… Savaş sırasında düzenlenen bundan önceki konferanslarda, örneğin Yalta Konferansında, toplantılara samimiyet havası egemenken, Potsdam Konferansı’nda ülkelerin çıkarları saldırgan bir biçimde ön plana çıkmıştır. Bu toplantıda Kızılordu’nun işgal ettiği Almanya’nın kuzeydoğusunda Doğu Almanya’nın, ABD-İngiliz ordusu tarafından işgal edilen topraklarda Batı Almanya’nın kurulmasının temelleri atılmıştır.
ABD, SSCB, İngiltere ve Fransa Almanya’yı 4 idari bölgeye ayırdılar. Her bir ülkenin savaş tazminatını kendi işgal ettiği bölgeden toplamasına, Almanya’nın silahsızlandırılmasına, ağır sanayiye izin verilmemesine, Nazilerden arındırılmasına karar verildi. Potsdam Konferansı, ilkesel olarak Almanya’nın gelişmiş ülke olmasına izin verilmemesi ve küçük sanayiye eşlik eden bir tarım toplumu olmasını amaçlamıştır. Konferansta ABD ve SSCB arasındaki “çatışmalar” alabildiğine su yüzüne çıkmış, SSCB’nin Doğu Avrupa’da muazzam bir etki alanı elde etmesi Batı Avrupa ülkelerini ve ABD’ni dehşete düşürmüştür.
General George Smith Patton
ABD ve SSCB arasında Potsdam Konferansında su yüzüne çıkan gerilimin öncü işaretleri ve sembolik anlamı müttefik ordularının nevi şahsına münhasır ABD Generali George Smith Patton’ın kişiliğinde ve söylemlerinde görülebilir. Patton’a bağlı ordular Normandiya çıkartmasından sonra en ön saflarda görev almış ve umutsuzca karşı saldırıya geçerek müttefik ordularını zor duruma düşüren Mareşal Gerd von Rundstedt komutasındaki Alman ordularını bozguna uğratmıştır. Paton, Almanya’ya ilk giren müttefik komutanı olmuş, SSCB Kızılordusu’yla buluşmuştur. General Patton için asıl büyük tehlike Almanya değildir; gerçek tehdidin SSCB olduğunu iddia etmiş, görüşleri ilerideki yıllarda çok tartışılmıştır. Patton, Almanya’nın geride kalan ordularıyla birleşerek Kızılordu’ya saldırmayı ve SSCB’ni Doğu Avrupa’dan çıkartmayı önermiştir. General Patton’ın bu görüşleri ABD kamuoyunda sert tartışmalara sebep olurken 1945 Aralık ayında “şüpheli” bulunan bir trafik kazasında ölmüştür.
Batı Berlin’in elektriği kesiliyor
Almanya işgal bölgelerine ayrılırken, Berlin’in büyük kısmı SSCB bölgesinde kalmıştır. 1948 yılına gelindiğinde Batılı müttefikler ile Sovyetler Birliği arasındaki çatışmalar derinleşmeye başlamıştır. Bunun üzerine Stalin, Doğu ile Batı Berlin arasındaki demir ve karayolları trafiğine 1 Nisan 1948’den itibaren zorluklar çıkarmaya başlamıştır. Gerilimin daha da artması üzerine 24 Temmuz 1948’de ulaşım yolları tamamen engellenmiştir. Batı Berlin’in elektriği Doğu Berlin’den geliyordu ve Batı Berlin’de oturan 2 milyon Alman elektriksiz bırakıldı. Olay, Batı’nın SSSC ile ittifakının son bulduğunu, Soğuk Savaş’ın resmen başlamış olduğunun işareti olarak kabul edilmektedir. Batı ülkelerinde ve ABD’de SSCB’nin yayılmacı, saldırgan olduğu propagandası bol bol yapılmış, “kızıl tehlikenin” Avrupa’nın kalbine saplandığı korkusu yaygınlaştırılmıştır.
Berlin duvarı veya namı diğer utanç duvarı

1949 yılına gelindiğinde Batılı işgal kuvvetleri Postdam Konferansı kararlarının tam aksi yönünde strateji değiştirmiş, SSCB’ne karşı Almanya’yı tekrar inşaya girişerek komünizme karşı bir ileri karakol kurmaya yönelmiştir. SSCB ise Doğu Almanya’da yeni bir rejim kurmaya girişmiş, ekonomisi “sosyalizme dayanan”, dış politikası SSCB’ne bağımlı, siyasi yönetimi otoriter olan bir devlet oluşturmuştur. Doğu ile Batı Almanya arasındaki katı sınır 1952’de çizilmiştir. 1950’lerin başında büyük bir ekonomik büyüme yakalayan Batı Almanya’ya Doğu Almanya’dan 270 bin insanın kaçtığı iddia edilmiştir. Zamanla tel örgüler Batı’ya kaçışı engelleyemez duruma gelmiş, bunun üzerine bu kaçışları engelleyici bir duvar örme fikri ortaya atılmıştır. Doğu Almanya’da Sosyalist Birlik Partisi (SED) lideri Walter Ulbricht[vi], Sovyet liderlerinin onaylarını alarak, kapitalist Batı Berlin’i çevrelemek için, Doğu Almanya meclisinin kararıyla 12-13 Ağustos 1961’de Utanç Duvarı ördürmüştür. Duvarın ilk hali Doğudan Batıya geçişleri engellemeye yetmeyince yükseltilmiş, mayın tarlaları, köpekli askerler, gözcü kuleleriyle geçiş tamamen engellenmiştir. Bir gecede inşa edilen duvarın Batı’ya bakan tarafında gençler tarafından rengarenk grafitiler çizilmişti. Doğuya bakan duvar ise kaçakların kolayca görülebilmesi ve vurulması için tamamen beyaza boyanmıştır. Utanç duvarının, Almanya ve Avrupa ülkelerinde komünizme karşı nefreti beslediğini, aşırı sağın eline rahatça kullanabilecekleri sağlam argümanlar verdiğini söylemek hatalı olmayacaktır.
Potsdam konferansı kararları hükmünü yitiriyor
Potsdam Konferansında alınan Almanya’nın gelişimine izin verilmemesi ve Nazizm’den arındırılması kararları uygulanmamıştır. Bunun sebebi Potsdam Konferansı sürecindeki gerilimin dünyayı yeni bir savaşa, soğuk savaşa sürüklemiş olmasıdır[vii]. Savaş sonrasında kapitalist ABD, İngiltere, Fransa, İtalya’da sosyalist/komünist partiler, örgütler hızla güçlenmeye başladılar. “Kızıl tehlike” kapitalist ülkelerin yönetimlerini korkutmaktaydı. Bu koşullar altında SSCB ve komünist bloğun karşısında zayıf, sanayisi gelişmemiş, silahsız Batı Almanya olması Avrupa ve ABD’de kapitalist sistem için tehlikeli bulunmuştur. Özcesi, kurulacak yeni Almanya’nın güçlü antikomünist refleksleri olmalıydı, oldu da. İktidara gelmesi öngörülmese de liberal partilerin sola kaymasını engellemek, sosyalist fikir ve örgütlenmelerin gelişmeden ezilmesi için aşırı sağın yaşamasına, gelişmesine izin verildi. Bu amaçla, Nazizm’in komünizm karşıtı ateşini söndürmeden, antisemitist uçları temizlemek yeterli olacaktı… Avrupa’da neofaşizmin tohumları atılmıştı.
Devam edecek…
Bu yazı dizisinde kullanılan kaynaklar son bölümde toplu olarak verilecektir.
Dipnotlar
[i] Dwight D. Eisenhower, 1890-1969. ABD’nin 1953-1961 yılları arasında Başkanlığını yapmıştır.
[ii] Ivan Konev: 28 Aralık 1897- 21 Mayıs 1973), II. Dünya Savaşı sırasında Doğu Cephesi’nde Kızıl Ordu kuvvetlerine liderlik eden ve Mihverler tarafından işgal edilen Doğu Avrupa’nın çoğunu almaktan sorumlu Sovyetler Birliği Mareşalidir.
[iii] Lvov-Sandomierz Taarruzu: Kızıl Ordu’nun 1944 yılı Temmuz ayı ortalarında başladığı ve Alman kuvvetlerini Ukrayna’dan ve Doğu Polonya’dan atmayı amaçlayan genel taarruzudur. Bir aydan uzun bir süre devam eden Sovyet taarruzları, belirlenen hedeflerine ulaşmıştır.
[iv] Harry S. Truman (8 Mayıs 1884 -26 Aralık 1972), Amerika Birleşik Devletleri’nin 1945-1953 tarihleri arasında görev yapan 33. başkanıdır.
[v] Clement Richard Attlee ( 3 Ocak 1883- 8 Ekim 1967), Britanyalı siyasetçi. 1935-1955 yılları arasında İşçi Partisi lideri. 1945-1951 yılları arasında İngiltere Başbakanı olarak görev yapmıştır.
[vi] Walter Ulbricht (30 Haziran 1893- 1 Ağustos 1973), Alman komünist devlet adamı. Almanya Sosyalist Birlik Partisinin 1950-1971 yılları arasındaki ilk başkanıdır. 1960-1971 tarihleri arasında Doğu Almanya Devlet Konseyi Başkanı görevini yürütmüştür.
[vii] Soğuk savaşın 1948-1990 yılları arasında sürdüğü kabul edilir.
Doğan Alpaslan Demir sitesinden daha fazla şey keşfedin
Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.
Çok güzel, Bilal’e anlatır gibi anlatılmış. Ben bile uykum gelmeden okudum. Gelecek bölümü merakla bekliyorum.
Almanya’dayız ama Tarihi İzmir’deki Doğan Bey den öğreniyoruz.
Tarih öğretmenlerinin suçu: Bizi tarihten nefret ettirdiler.
BeğenBeğen