ELEŞTİRİ KÜLTÜRÜ VE FERMANLI YEREL BASIN

Eleştiriye açığım”  sözü şifreli bir mesajdır. Şifreyi çözünce,  “hepsi iftira bunların, eleştirenler bizden değildir, bizi sırtımızdan bıçaklıyorlar” gibi açılımlarla karşılaşırsınız. Zaten “eleştiriye açığım” diye bir cümle kuruyorsanız, bir sonraki kelimenizi biliyorum: AMA… Bu üç harften oluşan sözcük, ilk cümlenizi  geri dönüşüm kutusuna atar.

Bir toplumun eleştiri kültürünü içselleştirip içselleştirmediği ile, kurumların karar mekanizmalarının nasıl çalıştığı  bire bir ilişki halindedir. Tüm karar mekanizmalarının yöneticinin elinde olduğu bir sistemde, eleştirilerin kişisel olması veya kişisel olarak algılanması kaçınılmazdır. Oysa bir toplumun gelişimindeki  motor güç, eleştiri kültürünün zenginliği ve niteliğiyle harekete geçer, hatta turbo özellik kazanır.

Eleştiriden konuşuyorsak terminolojide anlaşmak zorundayız. Sık sık gittiğiniz bir kahvehane var. Bir kahveci bir de genç garson çalışıyor. Haydi şimdi biraz eleştiri çalışalım.

– Çaylar soğuk
– Çay zift gibi
– Tuvaletler çok pis
– Çay ocağı temiz değil
– Çay çok pahalı, bu yaptıkları bir tür hırsızlık
– Garson kapıdan geçen kızları taciz ediyor
Bu eleştiriler uygun biçimde işyeri sahibine iletilirse iyi sonuç almak mümkün. Peki şu “eleştirilere” ne dersiniz.
– Kahveci pisliğin teki
– Kahvecinin karısı…..
– Garson geceleri dul falancanın evine gidiyormuş
-Garson Ermeni’ymiş
– Kahveci hırsızın teki
– Bu kahvecilerin hepsi böyle
Bunların hiçbiri eleştiri değil, olsa olsa çamur atma, iftira, etiketleme, ötekileştirme olarak tanımlanabilir. Kısaca, ikinci gruptaki iddiaları ve benzerlerini eleştiri olarak görmüyor ve bu yazının kapsamı dışına çıkartıyorum.

Eleştiri , insan/insan ilişkisinin olduğu her yerde karşımıza çıkıyor. Ama önce bir noktada daha anlaşalım, üçüncü kişilerin arkasından yapılan “kritikler” bir tür eleştiri olsa da, bu günkü yazımın kapsamından çıkarıp dedikodu sınıfına alıyorum. Dedikoduyu severim, hayatımızın olmazsa olmazları arasındadır, depresyona ve anksiyeteye de iyi gelir. Ama dedikodu yapmanın incelikleri, kuralları vardır ve bu konuyu çok yakında yazmayı planlıyorum, bekleyin.

Arkadaşlarınız sizi hiç eleştirmiyorsa hem kendinizi hem de ilişkilerinizi gözden geçirin. Sizi sürekli yağlayıp ballayan kişilere karşı  temkinli olmakta büyük fayda var.

Bu uzun girişten sonra konunun can alıcı yerine gelelim, yani, kurumların eleştirilmesine, özellikle de kamu kurumlarının. Kamu kurumlarının işleyişinde bir iç denetimin varlığından söz etmek hiç de kolay değil. Yukarıdan aşağıya yapılan eleştiriler, hemen daima,  “fırça” ve görevden alma şeklinde zuhur eder. Peki aşağıdan yukarıya eleştiri?  Yani bir şube müdürü bağlı olduğu daire başkanını, birim müdürü belediye başkanını eleştirebilir mi? Elbette eleştirebilir, görevden ayrılmaya karar verdiyse neden olmasın. Hele hele atama yetkisine sahip olan bir yöneticiyi eleştirmenin sonuçları oldukça vahim olabilir. Ülkemizde eleştiri kültürünün içselleştirilmesi bir yana, yalakalık en önemli mevkilerden biri olmuştur. Oysa akıllı bir yönetici, kendisini amansızca eleştiren kişileri yanında tutarak oldukça etkili bir yönetim yapısı kurabilir. Ancak bunu yapabilmek için kendine güven duygusunun çok gelişmiş ve çalışma arkadaşlarının kendini gölgeleyeceği kompleksinden arınmış olmalıdır.  Şimdi, yazımın başında işaret ettiğim noktaya geri dönüyorum, karar mekanizmalarının kişi otoritesinin eline bırakıldığı bir işleyiş,  eleştiriye tahammülsüz olacaktır.  Eminim, kamu yönetimi ve hukuku uzmanı arkadaşlarım kaşlarını gözlerini oynatmaya başlamışlardır. “Kamu kurumlarında eleştiri mekanizması, iç denetim birimleri ve Bakanlık Müfettişleri’nin denetimleri ile gerçekleşir” dediklerini sanıyorum. Ama unutulmaması gereken bir nokta var: Bir uygulamanın hatalı olması, onun hukuki olmadığı anlamına gelmez.

Bu güne kadar “fermanlı” kelimesini duydunuz mu? Osmanlı’da, akıl ve ruh sağlığı bozukluğu nedeniyle,  çevresine zarar vermesi mümkün olan kişilerin boynuna bir ferman bağlanırmış. Daha uzaktan fermanı gören halk, hem kendince tedbir alır hem de fermanı taşıyana zarar vermezmiş. Bu usul ortadan kalktıktan sonra da bu tip  kişiler için “fermanlı” kelimesi kullanılmaya devam etmiş. Akıl sağlığı bozukluklarına, bazı toplum ve kültürlerde çok farklı anlamlar yüklenmiştir. Amerika Kızılderili’leri “delileri”, Manitu’nun izini taşıdığı için korumuşlardır. Meksika’da Peyote Kızılderili’leri ise meskalin adı verilen bir maddeyi kullanarak geçiçi ve yapay bir “delilik” haline ulaşmışlardır. Asya şamanlarının bazılarının da ruhsal dengesizliği olan kişiler olduğu bilinir. Çocukluğumun bir kısmının geçtiği Manisa’da, “Deli Bayram’ın” söylediklerine hem gülünür hem de  keramet aranırdı. “Deli Bayram” istediği kişiye istediğini söyleyebilir, bundan zarar görmez ve toplumda korunurdu. “Deli Bayram” bir fermanlıydı. Avrupa saraylarının soytarısı da, kralları eğlendirdiği gibi, kimsenin söylemeye cesaret edemediklerini rahatça söyleyebilirdi. Soytarılar da fermanlıydı. Eleştiriye tahammülsüz toplumlar, “delilerin” eliyle bir tür eleştiri mekanizması ve dengesi kurmuştur.

Basın hemen tüm toplumlarda eleştiri mekanizmasının en büyük üç gücünden birini oluşturuyor. Diğer ikisi ise siyasi partiler ve sivil toplum örgütleri. Ulusal basını ise bugünkü yazıma konu etmeyeceğim. Bugün kalemimim ibresi yerel basını işaret ediyor. Yerel basın deyince benim aklıma Red Kit çizgi romanlarındaki gazeteler gelir. Muhabiri, dizgicisi, baskıcısı, satıcısı, editörü, yayın yönetmeni ve sahibi aynı kişidir. Her işi yapar, doğrunun ve adaletin yanındadır, kötü adamların kurşun yağmuru altında bile elinde not defteri yanından geçen kurşunları sayar, söylemesi ayıp, birazcık da kırıktır.    Doğrusunu isterseniz, basın özgürlüğü konusunda dünya sonunculuğu gibi bir mertebeye yerleştiğimiz şu günlerde, basından, basın özgürlüğünden bahsetmek veya yerel basın çalışanı, emekçisi olmak için “fermanlı olmak” gerekir.  Yerel basın, çalıştığı bölgedeki kurumlarca,  eleştiri tanımının sınırları içinde kalmak kaydıyla tümüyle özgür kılınmalıdır. Hele hele, siyasi oluşumlar, “bizi eleştirenler rakip siyasi partinin ekmeğine yağ sürüyor, şu seçim geçsin ondan sonra eleştirsinler” veya “kol kırılır yen içinde kalır” türünden savlarla yerel basını zapturapt alma hevesinden vazgeçmelidirler. Siyasi partilerin, yerel yönetimlerin, merkezi idare yerel temsilcilerinin, “fermanlı yerel basın” deyimini içlerine sindirmeleri, demokrasi ve eleştiri kültürünün içselleştirilmesi için büyük önem taşıyor… O zaman ne diyelim, yaşasın fermanlı yerel basın.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s