ZİHNİYET ENGELLİ TOPLUM, ENGELLENMİŞ BİREY

Bu hafta Engelliler Haftası, sevemedim şu “engelli” sözcüğünü, niye engelli olsun ki, bana kalırsa sözcüğün doğru yazılışı “ENGELLENMİŞ” olmalı. Çünkü “normaller” için dizayn ettiğimiz dünyamızın temel yapısını değiştirince hiç de engelli olmuyorlar. Yani önceliğimiz, paradigmaları  değiştirmek olmalı.

Üç yıldır elimin altında sürünen bir uzun öykü var. İlk yarısını üç günde yazdım, ikinci yarısını üç yılda bitiremedim. (Engelli olmak bu işte, yazma ve üretme engelli). Bilimkurgu, fantastik bir öykü bu. Öykü şimdiki çağda ölümcül bir bulaşıcı hastalık salgını ile başlıyor. Kanser kadar öldürücü ve grip kadar kolayca bulaşan bir hastalık bu. Bilim insanları zamana karşı yarışıyorlar hastalığın tedavisi ve/veya aşısını bulmak için. Her ikisini de bulmayı başaramıyorlar ama çok önemli bir ipucu elde ediyorlar. Bulaşıcı hastalık, doğuştan retinitis pigmentosalı (tavuk karası) olan kişileri etkilemiyor, yani körler hastalığa doğal olarak bağışık. Bu ipucundan yola çıkan aşı üretme çabaları  işe yaramıyor ve hastalık hızını kesmeden yayılıyor. İnsan ırkının sonunun geldiğini gören bilim insanları, dünyadaki tüm tavuk karası olan kişileri bir araya getirerek onların yaşamasına uygun bir kent yaratıyorlar. Bir kaç on yıl içinde bildiğimiz anlamdaki insanlık yok olmuş ve geriye sadece körler kalmıştır. Aradan yüzyıllar, binyıllar geçer. Yeniden evrimleşen insan ırkı farklı duyularını çok geliştirerek yeni bir uygarlık kurmuştur. Günün birinde bir felaket yaşanır, bir hilkat garibesi doğmuştur, gözleri gören bir çocuktur bu. Hem körler toplumunun hem de gençlik yaşına gelmiş, gören çocuğun yaşamı bir kabusa dönmüştür.  Buraya kadar olan bölümün özetini sizlere yazdım, gerisi de kafamda… Ama final için önerilere de açığım.

“Engellilerle” çok çalıştım, bir köşe yazısının kapsamına sığmaz deneyimlerim. Ama en iyi körlerin dünyasını tanırım..Yıllar önce, yaşları 9-11 arası olan oniki çocuğa satranç öğretmenliği yaptım. Falanca belediyesinin engellilere yönelik projelerini yönetiyordum. Çocukların hepsi kör, cin gibiler, hiç satranç bilmiyorlar. Körlerin satranç tahtaları ve taşları farklı, kabartma tahta ve özel taşlar. Haftada bir gün, iki saat çalışıyoruz ama verdiğim “ödevleri” sıkı çalışıyorlar. Biz üç hafta sonra satranç takımlarını kaldırdık. Hiç “körleme satranç” duydunuz veya karşılaştınız mı? Tahtayı görmeyen oyuncu veya oyuncular sadece taşların koordinatlarını söyleyerek satranç oynarlar. Zor ama çok keyifli bir oyun türüdür. Biz oniki kör çocukla körleme satranç çalışmaya başladık. Bir masa etrafında oturmuş oniki kör çocuk ve ayakta ben, salonda ne satranç tahtası ne de taşı var. Çocuklar körleme satranç öğreniyor, ben de körleme satranç öğretmeyi öğreniyorum. Bir öğretim yılı devam ediyoruz, çocuklar heyecanlı ben çok mutluyum. Çocuklar içinde muzip, çok hareketli bir kız çocuğu var, yaş olarak en küçükleri. Bir hayalini anlatıyor, büyük bir özgüvenle, gören çocukların da katılacağı bir körleme satranç turnuvasına katılma hayalini. Son cümlesi sarsıyor beni. “Öğretmenim, ben hep görme engelli olacağım ama benimle oynayan gören çocuklar, karşımda zihinsel engelli gibi olacaklar”. Faruk Nafiz Çamlıbel’in “Han Duvarları” şiirini bilir misiniz, duvara yazılı dizeleri.

“Garibim namıma Kerem diyorlar      Aslı’mı el almış haram diyorlar
Hastayım derdime verem diyorlar
Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış’ım ben” 

Han duvarında bu dizeleri okuyan bir yolcu gibi kalakaldım, 10 yaşında bir çocuğun bu sözlerinden. Okul dönemi bitti, gelecek dönem buluşup, devam etmek üzere vedalaştık çocuklarla. Ama devam edemedik, proje bitirildi. Niye mi, “bir hekimin, sağlık yöneticisinin bu projelerde ne işi varmış, projeler kişiye bağımlı olmamalıymış, projeler kurumsal olmalıymış”     …. Mış, mış.

Bu hafta çok nutuk çekilecek, engellerden ve engelli sorunlarından konuşulacak, gözleri bantlı elinde beyaz baston veya tekerlekli sandalyeye oturmuş  yöneticilerin fotoğrafları çıkacak basında. Engelli istihdamı, mimari engeller, teknolojik engeller, eğitim ve sağlık hizmetlerinden yararlanma  engelleri vb. konularda  oldukça yol alındı, ama hala yolun başındayız. Üstelik en önemlisi, toplumsal zihniyetin önündeki engeller daha da büyümüş görünüyor. Aykırı siyasal düşünceleri, farklı cinsel tercihleri, dini farklılıkları, dinsizliği etiketleyen ve ötekileştiren zihniyet ve ideoloji, insan haklarının hızla içini boşaltıyor. Bu sürecin en çok ve öncelikle kadınları, LGBT bireyleri ve engellileri vuracağını görmek için müneccim olmak  gerekmiyor.
Engelli istihdam ve eğitimi, engelli rampaları, asansörlerin engellilerce kullanımı için yapılacak planlamalar, trafik ışıklarında sesli yönlendirme sağlanması vb. alanlarda yapılan çalışmalar kuşkusuz çok önemli. Ancak engelli haklarına ilişkin duruşumuzu, insan hakkı perspektifinden görmemek, engellenmiş birey figüründe takılıp kalmak, ZİHNİYET ENGELLİ TOPLUM olmamızı sağlar, biline.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s