BİR KIZLIK ZARI MUAYENE ÖYKÜSÜ VE THESEUS

“Bakire olmadığını öğrenince sevgilisini boğarak öldürdü” başlıklı gazete manşetine maruz kalmasam gündemimde bakirelik üzerine bir yazı yoktu. Ama 19 yaşındaki bir genç kızın boğularak öldürülmesi ve konunun her zamanki gibi üçüncü sayfada sıkışıp kalması bana gündem değiştirtti. Bu arada yerel yönetimlere bir çağrıda bulunmak isterim, her kentte, beldede bir üçüncü sayfa mezarlığı açmanın zamanı çoktan geldi geçiyor.

Bakirelik üzerine yazıp Engels’ den bahsetmesem kemikleri takırdar ünlü yazarın. Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni isimli ünlü kitabından girsem yazıya, Marksist antropolojiye göz kırpmak olanaklı ama her satır başında bir galat-ı meşhurasaplanma tehlikesi var. Şimdilik, özel mülkiyetin ve erkek iktidarının enstrümanları ile pekiştirilmiş “egemenlik kayıtsız şartsız erkeğindir” diyen tüm toplumların, kadın cinselliğini ve doğurganlığını kontrol altına alma konusundaki amaç ve telaşlarını hatırlatmakla yetiniyorum.
Fecri Ebcioğlu’nun 1967 yılında Enrico Macias’ın La Femme de Mon Ami parçasından uyarladığı “Arkadaşımın Aşkısın” şarkısını bilmeyen dinlemeyen var mıdır bilmem, ama Engels’in bu parçayı duyup hortlamamış olmasına akıl sır erdiremem doğrusu.


Arkadaşımın aşkısın
Hakkım yok seni sevmeye
Çıktın karşıma ne diye
Sen başkasının malısın
Kalbim bunu nerden anlasın
Unutmam lazım çünkü sen
Arkadaşımın aşkısın

Şarkının sözleri hakikaten vahim, hitap edilen kişi bir kadın, ama “birisinin malı”, şarkıyı söyleyen kişi kendisini arkadaşının aşkı için feda ediyor, arkadaşının malı olmasa hemen kendisinin malı olacak, doğal olarak “o malın” sahibinin kim olacağına dair herhangi bir tercih hakkı bulunmuyor.
Dünya Kupası bitti, tek bir maçı bile izlemedim ve ilgilenmedim, ama Almanya-Brezilya maçı üzerine yapılan yorumlardan bazılarını okuyunca, bakire olmayan kız arkadaşını boğazlamaya hazır olan erkeklerin ve erkek zihniyetli kadınların çokluğu karşısında dehşete kapıldım. Sosyal medya en okumuşlarımızın, en akıllı uslu görünenlerimizin bile iplerini pazara çıkardı. Okuduğum iki yoruma verilen destek ve beğeniyi yapan kişilerin her gün birlikte yaşadığımız eli ayağı düzgün kadın ve erkeklerden oluştuğunu görmekten oldukça kaygılı olduğumu söylemek zorundayım.

“Brezilya tecavüze uğradı”

“Almanya maçı bıraktı porno film çeviriyor” 

Galip gelen cinsel ilişkinin aktif, güçlü ve başarılı öğesi; mağlup olan ise aşağılanmış, pasif ve başarısız öğesi olarak etiketleniyor. Kimse bana “bu sözler söyleyenlerin gerçek fikirleri değil, maç argosunun geleneksel bel altı mizah dili” demesin. Bu nasıl bir bel altıdır ki sadece kadınların bellerinin altına vurulmaktadır. Hiç gocunmayınız lütfen, bu sözlerin sahipleri ve beğenenleri ile sevgilisini bakire değil diyerek boğazlayanlar aynı familyadan gelmektedir.
Size bir kızlık zarı muayenesi öyküsü anlatacağım, adı üstünde bir öykü, ama varsayın ki benim başımdan geçmiş.

30 yıla yakın bir zaman geçti üzerinden, unuttuğum yerleri hayal gücümle doldurdum. Küçük hatta küçücük bir köyün hekimi olarak çalışıyorum, tek hekim benim, o yüzden mesaimin başlangıç saati var bitiş saati yok. Her gün olduğu gibi sekize bir kala köyün kahvesinin önünden geçtim, sağlık ocağı kahvenin karşısında. Saatinin ayarından emin olmayanlar saatlerini kontrol ediyor, Mehmet amca her gün aynı lafı etmekten sıkılmaz, “bizim doktor grinviçgibi” der, diğerleri gülümser ve başlarını sallarlar. Hastalarım canları ne zaman isterse o zaman geldiğinden kapım kalabalık olmaz ama o gün sıra dışı bir hal var sağlık ocağında. Kadın, erkek asık yüzlü bir kalabalık bekleşiyor odamın kapısında. Aralarında iki jandarmayı görünce anlıyorum meseleyi, belli ki adli muayene getirmişler. Jandarmalar tam teçhizatlı, tüfekleri, mataraları eksik değil, görseniz düşman ordusu ahacık şurada sanacaksınız. Jandarmalardan biri “komutanım adli muayeneye getirdik” diyerek aralarına aldıkları yüzü çilli, gözleri cin bir kızı gösteriyor. Jandarmaların “komutanım” demelerine alışığım, onlar için bütün otoriteler komutan. Kız adli muayene nedeni ile mühürlenmiş kolunu uzatıyor, ürkek ama kendine güvenli ve dik bir bakışı var. Kızı odamdan içeri alıyorum, ebe hanım deneyimli, “siz konuşurken muayene odasını hazırlayacağım” diyor ve çıkıyor. İki jandarma kapının önüne dikiliyor, kapı önünde birikmiş kızın akrabalarını ve meraklıları uzaklaştırıyorlar. Kız sandalyeye oturur oturmaz çözülüyor, bir yandan ağlıyor bir yandan “yakacaklar bizi doktor abi” diyor. Doktor abi denmesine de alışığım, 24 yaşındayım sadece. “Anlat bakalım ne oldu” diyorum, bir yandan kâğıt mendil uzatarak. “Biz seviyoz birbirimizi doktor abi, ailelerimiz izin vermiyor” diyor. Niye diyorum, “sevdiğinin işi gücü var mı?” Hemen dikleniyor, “işi olma mı, askerden geldi, ormanda çalışıyor, ama onlar tahtacı, vermiyorlar bizi birbirimize” diyor. Şimdi anlıyorum meseleyi, bölgede tahtacı diye tabir edilen alevi köylüler var. Birbirlerine düşman değiller, alışveriş hatta komşuluk da yapıyorlar ama kız alıp verme onların sınırlarının ötesinde. “Biz dün gece kaçtık, kaçır beni dedim, kaçırdı” diyor.  “Doğruca halasıgillerin evine gittik, sabaha yakalansak bile mecbur verecekler beni, ama ne yapsak olmadı, heyecandan eli ayağı dolandı benimkinin,  hiç bir şey yapamadık, yapamadan yakalandık, sabah bastı evi jandarma, yakacaklar bizi doktor abi” diyor. “Anladım” diyorum, “yani beraber olsaydınız evlendirecekler miydi?”  Bir yandan ağlıyor bir yandan gülüyor sözüme, “evlendirmeyip ne edeceklerdi, turşumu kuracak değiller ya, ama sen şimdi oraya kız oğlan kız diye yazacaksın, üstüne de hükümetin mührünü bastın mı bittik biz artık doktor abi” diyor. “Senin delikanlı nerede şimdi?” diye soruyorum, gayet rahat cevap veriyor, “onun keyfi yerinde, nezarete attılar, askerin karavanasından da yemiştir, her bir şey benim başıma kaldı” deyince ben gülümsüyorum bu kez. “Belki de yapmışsınızdır, olamaz mı?” diyorum, gözlerini kısıp bana bakıyor, anlıyor, akıllı kız, Anadolu’yu binlerce yıldır her türlü yobazlıktan koruyan anaların korkusuz kızlarından biri O. Ebe hanım geliyor içeriye, “muayene odası hazır doktor bey, kızım sen benimle gel” diyor, çıkıyorlar, kadının cinselliği üzerine kurulu ikiyüzlü ahlak anlayışımız karşısında yapayalnızım ve bir dakika sonra muayene odasına gireceğim. O bir dakika, ne uzun bir dakika, sanki Akira Kurosawa’nın kamerası aklımdakileri izliyor: Akhalar’ın Truva’yı işgale gidecekleri gemilerinin yelkenleri rüzgarla dolmayınca Artemis’e kurban edilen Kral Agamemnon’un kızı bakire İphigeneia’yı,  Tarkan filmlerinin kötü büyücüsü Goşa’yı canlandırmak için kurban edilen bakire genç kızları, Atinalı’ların Minos kralına Minotaurus yesin diye gönderdikleri yedi bakire genç kızı kurtaracak olan beyaz önlüklü bir  Theseus3 olmak zorundaydım, oldum. Gençlerin anne babalarını odama çağırdım, “yapacak bir şey yok” dedim, kızın annesi “vay başıma gelenler” diyerek dizlerini dövdü, oğlanın babası ayağa kalkıp kızın babasına elini uzattı, “akşam çikolatamızı alır geliriz” dedi, kızın babası usulen asık bir suratla “çikolata iyisinden olsun” diye uyardı. Bir hafta sonra ikindi vakti, bir kaç sokak öteden gelen davulun haşin ritmini sağlık ocağının camını açarak dinledim; bu kez olsun yedi milyon ve daha bilmem kaç kollu cinsel ahlak canavarı karşısında çilli, cin bakışlı akıllı bir genç kızla yardımcısı ve suç ortağı Doktor Theseus’un galibiyetini müjdeliyordu davullar.

 

Dipnotlar

1-Galat-ı meşhur: Yanlışın doğrunun yerini alması, herkes tarafından doğru sanılan yanlış.

2-Greenwich

3-Theseus: Yarı insan yarı boğa olan Girit canavarı Minotaurus’u yenerek Atinalı gençlerin kurban edilmesine engel olan efsanevi Atina Kralı.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s