ZİYA GÖKALP’TEN EVLENDİRME PROGRAMLARINA

1894 yılı, Diyarbakır İdadi Mülkiye’nin 18 yaşındaki bir öğrencisi “padişahım çok yaşa” yerine “milletim çok yaşa” diye bağırdığı için soruşturma geçirir, onun adı Ziya Gökalp’tir. Osmanlı’nın cemaat temelli toplum ve devlet düzeninden milliyet esaslı ulus devlet yaratmaya çabalayan İttihat ve Terakki’nin önemli bir ideoloğu ve Türk milliyetçiliğinin kuramcısıdır Ziya Gökalp. Büyük bir düşü vardır, Turan. Şu dizelerle dile getirmiştir bu düşünü:

Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan;

Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan.

Pantürkizm olarak tanımlanabilecek olan Turancılık akımı, dağılan Sovyetler Birliği’nin “Türki Cumhuriyetlerini” bir araya getirerek tek bir Türk Devleti kurmayı amaçlar. Yani Türkiye, Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan, Kazakistan gibi bugün için aralarında kültür ve hatta dil birliği bile olmayan devletlerin tek bayrak altında bir araya gelmesidir Turan, buram buram da faşizm kokar. Ziya Gökalp’in kemiklerini takırdatmak istemem ama bir televizyon programı ağır ağır, ortalığı velveleye vermeden ve çaktırmadan büyük Turan düşünü gerçekleştirmek üzere. Yazımın başlığından dolayı tahmin ettiniz: Evlendirme programları. Her geçen gün sayıları daha da artan “Türki Cumhuriyetlerin” genç kadınları ülkemiz erkekleriyle evlenmek üzere bu programlara geliyorlar. Eminim ne Ziya Gökalp ne de Turancılık akımının diğer önemli isimlerinden Enver Paşa, Nihal Atsız, Fevzi Çakmak ve Alpaslan Türkeş ülkülerinin televizyon ekranlarındaki “reality şov” türü bir programla gerçekleşeceğine ihtimal vermemişlerdir.

Evlendirme programlarının aldığı reklamların çokluğuna, sosyal medyada iki buçuk milyon takipçisi oluşuna bakarak pek çok siyasi partiden daha büyük bir kitleye hitap ettiği söylenebilir. Bunca büyük bir kitleye hitap eden bir programın orasını burasını kurcalamanın yararlı olacağını düşünüyorum. İlginizi çektiyse buyurun, devam ediyoruz.

Bu programların temel yapısı şu şekilde özetlenebilir. Taliplerini bekleyen kadın ve erkekler stüdyoda adına loca adı verilen bir bölümde konuşlanmış durumdalar. Televizyon ekranlarında locadakilerden birini beğenenler TV kanalına başvurarak talip olduğu kişiyle canlı yayında tanışıyorlar. Talibini bekleyen kişi kendisine talip olan kişiden “elektrik alırsa”, “canlı oda” diye tabir edilen stüdyonun bir bölümünde “çay içmeye” gidiyorlar. Kendisine talip olunan kişi ertesi gün “karşılaşma” ismi verilen canlı çekimde kararını ve kararının nedenlerini açıklıyor. Kararı olumluysa birbirlerini tanıyorlar, canlı yayında nişanlanıyor ve hatta evleniyorlar. Her şey hızlandırılmış bir film çekimini andırıyor; kırgınlıklar, acılar, aşklar, öfke ve nefret dilinin bütün enstrümanları büyük bir hızla yaşanıp tüketiliyor.

İleri yaşta olup programa katılanların bir sözü çok çarpıcı ve yürek burkan cinsten: “Gündüzler iyi kötü geçiyor ama geceler yok mu, duvarlar üzerime geliyor sanki.”  Yaşlılara yönelik sosyal destek sistemlerinin, onları hayata bağlayacak canlı projelerin eksikliğini derinden hissediyorsunuz. Ama en kötüsü herhangi bir sosyal güvencesi olmayan orta veya ileri yaştaki kadınların evliliği bir gelecek sigortası olarak görmelerine, yaşadıkları yoksulluk ve şiddet döngüsü içindeki hayatlarına bir çıkış bulma çabalarına tanık oluyoruz. Bu kadınların bir kısmı kendilerini iyi ifade edemedikleri için “servet avcısı” olarak damgalanabiliyorlar. İleri yaş kadınlarının içki içen ve evi olmayan erkeklere duydukları ağır güvensizlik oldukça anlaşılır gibi görünüyor. “Bir ceketim bir de emekli maaşım var” diyen ileri yaş erkeklerinin durumları da parlak görünmüyor doğrusu, kendini iyi yetiştirmiş, klasik deyimiyle “İstanbul beyefendisi” erkekler ev konusundaki eksikliklerini kısmen kapatsalar da çoğu kez ağır düş kırıklıkları yaşıyorlar. Orta yaştan ileri yaşa kadar ekonomik durumu iyi erkeklerin durumu ise maalesef karikatür kıvamında. Hele bu ekonomik anlamda iyi oluş hali ortalamanın üstünde bir eğitim düzeyiyle birleşince tok ve kendine güvenli bir ses tonu ile stüdyoda bir heyecan yaratıyor. Üstüne üstlük yurtdışında yaşıyorlarsa kendilerinden 15- 20-30 yaş küçük kadınlara talip olmakta hiç sakınca görmüyorlar. Böylesi bir arayışla sahneye çıkmış olmanın kadına yönelik şiddetin bir başka versiyonu olduğunu görmemek mümkün değil.

Evlilik programları topluma yeni bir dil, yeni ahlaki değerler kesip biçiyorlar. Örneğin erkekler daima oturup kalkmasını bilecek, başkalarının yanında “şımarık” olmayacak kadınlar istiyorlar. “Şımarık olacaksa benim yanımda olmalı” sözü sadece kadınları sınırlandırmıyor, erkeklerin yaşamını da renksiz ve soluk bir raya oturtuyor. Topluma giydirilen yeni dildeki en büyük değişim dini taassubun giderek arttığına delalet eden ifade biçimleri. Nasip, kısmet, hamdolsun, şükür, rabbim, Allah yazdıysa, hayırlı, dua kelimeleri kendini veya taliplerini tarif etmenin olmazsa olmazları arasına girmiş durumda.

Evlilik programları sunum ve akış itibarı ile “kadına yönelik olumlu ayrımcılık” duruşu içinde oldukları iddiasındalar. Genç kızların çocuk yaşta evlendirilmelerine karşı tutumları bu iddiayı doğrular nitelikte. Kadınların şiddet konusundaki iddialarında da kadından yana bir tavır alındığı kolayca görülüyor. Nedir; taliplerini aramak için locada bekleşen kadınlar, villa diye tabir edilen, kadın sığınma evini andırır tarzda işletilen bir konutta ikamet ediyorlar. Erkek sineklerin bile girmediği, korunaklı bir evde kaldıkları izlenimi verilen bu ikamet şekli, ilgili TV kanalının kadınların namusunu nasıl koruduğunun ve programın “güvenilir” olduğunun bir delili sayılıyor. Programa çıktıkları saatler dışındaki zamanlarının büyük çoğunluğunu burada geçiren ve bir anlamda birbirlerinin de rakibi sayılan bu kadınlar arasında gelişen kaçınılmaz çatışmalarla beslenen söz kavgalarında, reyting tanrısına kurban ediliyor kadınlar.

Çocukların korunması için programa kabul edilmiyor 18 yaş altındakiler. Yeterli mi, kesinlikle hayır. Televizyonun çocuk bakıcısı olarak kullanıldığı bir ülkede gündüz kuşağı programlarında çocukların ve ergenlerin ekran başında olduklarını varsaymak zorundayız. Kendini tanıtırken “çöpsüz üzüm” benzetmesi yapan, “çocuklar eski eşimde, çocuk sorunum yok” diyen bir dil, çocuğu çöp ve sorun olarak görür; çocukların bu tip programlarda uğradıkları duygusal şiddet, sunucuların katılımcıların ağzına biber sürmesiyle düzelecek cinsten değildir, nokta.

Reyting tanrısı ne ile beslenir sorusunun cevabını iyice öğrendik: Adamın biri şubat ayında boşanıyor, mart ayında yeni bir nüfus kâğıdı çıkarıyor, nisan ayında ise yeniden evleniyor. Eylül ayında ise mart ayında çıkardığı ve üzerinde bekâr yazan kimlik ile evlendirme programına başvuruyor. Doğal olarak adamın eşi kanala telefon ederek nikâh cüzdanının fotoğraflarını gönderiyor. Adamın savunulacak tarafı yok, hem programdan uzaklaştırmak hem de yalan beyan nedeniyle suç duyurusunda bulunmak “farz olmuş” durumda. Ancak reyting tanrısı nefret dilinden ve linç kültüründen besleniyor. Canlı yayına çıkartılıp eşinin ismi soruluyor, adamda yüzsüzlük diz boyu, “tanımıyorum” diyor önce, sonra da “evimdeki çocuk bakıcısı” diyor. İşte şimdi reyting tanrısı bu “utanmaz adamı” yalayıp yutuyor. Ekrana evlenme cüzdan fotokopisinin resmi getiriliyor, “yetmiş milyonluk” televizyon izleyicisi reyting tanrısı ile beraber infazın tadını çıkarıyor. Bu uç örnek istisna sayılsa bile eski eş veya sevgili durumundaki kadınların canlı yayına bağlanarak kendini farklı bir biçimde sunan erkeklerin ipliğini pazara çıkarmasına sık rastlanıyor. Sadece bu öç alma davranışı bile ülkemiz kadınlarının yaşadıkları duygusal travmaların çokluğuna delil sayılmalıdır. Yaşadıkları acı nedeniyle öfkeden çılgına dönmüş kadınların intikam duygusuyla eski eş veya sevgililerini rezil etme davranışlarını anlıyor olsam da reyting tanrısına yapılan bu hizmete hak vermediğimi ve toplumun linç ve nefret dilinin pekiştirilmesine katkıda bulunulmasını onaylamadığımı da belirtmek zorundayım.

Türki Cumhuriyetlerinden veya İran’dan gelen ve çat pat Türkçe konuşan pek çok kadın Türk erkekleri ile evlenmeye çalışıyorlar. Evlendirme programlarının “Turan düşünü” gerçekleştirmesi elbette ki olanak dışı, ancak anlıyoruz ki yoksulluğun kol gezdiği bütün ülkelerde kadınlar çok acı ve zulümle karşılaşıyor, kendilerine bir çıkış yolu ararken bazen medyaya malzeme bazen de benim gibi köşe yazarlarına konu oluyorlar.

Evlendirme programlarının arka bahçesinde programın sosyal medya alanı yer alıyor. Locada oturan gelin/damat adaylarının da tanıtıldığı bu bölümde sosyal medya takipçilerinin yaptıkları yorumlar ülkemizdeki toplumsal ve kültürel çöküşün işaretlerini gözler önüne seriyor. Cinsel açlığın kol gezdiği, yalnızlığın insanları korkudan çıldırttığı, mutsuzluğunu öfke ve şiddetle besleyen insanların içine düştüğü karanlığın içinde buluyorsunuz kendinizi. Bir ülkenin hukuk, eğitim, sağlık, siyasal düzenine ilişkin kurumlar çökerken yanlarında o ülkenin kültürel değerlerini, toplumsal kimliğini ve gelecek umutlarını da çekip götürürler, götürüyorlar.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s