SANİYE SALAH- ŞİİRLİ CUMA

Değerli dostlar, hepinize ŞİİRLİ CUMALAR diliyorum. Bu hafta için seçtiğim şair Saniye Salah, Suriyeli, 1935-1985 yılları arasında yaşamıştır. Kendisiyle ÇAĞDAŞ ARAP KADIN ŞAİRLER ANTOLOJİSİ isimli kitapta tanıştım. Saniye Salah’la ilgili internette bilgi bulmak olası değil. Yazdığı dört şiir, bir öykü ve deneme kitaplarına rağmen hiç yaşamamışçasına ayrılıp gitmiş aramızdan. Antolojinin derleyicisi ve çevirmeni Metin Fındıkçı kitabın önsözünde bu konuda şunları yazıyor.

“Arap kadını; ‘madem günlük hayat şartlarında erkek egemenliği hakim, ben de şiir ve edebiyat gibi hayatın başka alanlarında pasif kalmayayım’ diyor. Diyor ama -bu antolojide de dikkatinizi çekeceği gibi- bazı ülkelerin kadın şairlerinin yaşam öyküsü bulunmamaktadır, aslında var da ben bulamadım değil, bilinçli olarak yayımlanan kitaplarda olsun, sanal alemde olsun hiç bir yerde yaşam öyküsü bulunamıyor. Bunun nedeni kocası, çevresi veya yaşadığı ülkenin getirmiş olduğu baskı ve yasaklar da olsa bu durum bağışlanır gibi değil. Üniversiteyi bitirmiş bir kadın, şiirle uğraşıyor ama yaşam öyküsünü açıkça yazamıyor. Bazı Arap ülkelerinde bu acı gerçek maalesef hala mevcut.”

Antolojide bulunan pek çok az tanınmış şair arasında “Aşk Mevsimi” şiiriyle çarptı beni Saniye Salah, “Hangi kuş bu acıyı ötecek” dizesi hangimizi içimizde bir yolculuğa çıkarmaz bilmek isterim doğrusu. Sizi Aşk Mevsimi isimli uzun şiiriyle baş başa bırakıyorum.

“AŞK MEVSİMİ
Aşk mevsimini yaşıyoruz
Çayırlar gibi
Küçük bir yerde sürünen
Ve küçük bir düşte
Akşam olduğunda
Sis gibi yükseliriz çayırın üstünde Saçlarımıza sürünen
Solgun gözyaşlarımızla
Beni şiir sayfaları gibi katla
Anıların yataklarını katlar gibi
Uzun bir yolculuk için
Deniz kıyılarına giderim
Orada kutsal olan aşk ve gözyaşı.
Pişmanlığın fanuslarını taşımaya başladık
Çocukluk anılarından yaşayarak
Bedenimizi
Ve günahlarımızı taşıyarak
Ruhun sonu olmadan
Sonra düşlerimiz çıplak kalır
Kanın sözcükleri yanar
Yüzümün resmini çizerim
Ve yüzünü
Gece hüznün şarkısı
Ve gece kayıp büyülü iki sevgili
Gecenin suskunluğuna tanık oluruz Senin gibi Arap deliliği olsa
Çıkış kapıları geniş olsa
Kaçış kapısı geniş bu
Dar zamanda olmasa
İki aşığın bedeni ondan daha da dar.
Yaramın üstüne katlanırım
Düşüncem orman ve deniz kokusundan Hüznün ve yağmur kokusundan
Tenin üstünde unutuluşun kokusundan Gitmesi için sözcüklerimi bırakıyorum Ruhumun dışına
Son payını taşıyarak
Aşkın donukluğu için.
Et kalp atışlarına yapışsın
Ayrılık ayetinden atsın beni
Peşimdeki acıyla ne zaman kötüleyeceğim seni?
Hangi kuş bu acıyı ötecek?
Bu garip günde
Bu yükselen fırtınada
Deniz köpükleniyor
Akşamın gemisinde
Ancak ben unutuluşun kanatlarıyla
uzaklaşıyorum
Çayır köklerini taşıyor
Yanıyor
Sonra gezimden dönerim
Gözlerinde küflenmiş.
Gün etrafımızda çöküyor
Bir güvercin gibi
Bu yeşil saatlerde
Kanatlarını çırpıyor
Yanan külün çukurunda asar gibi Yıldızlar arasında
Yağmurdan kaçıyorduk
Güneş bizim değilmiş gibi
Bağlı bedenlerimizi altında sereriz
Bu leylak güneş değil
Boğaza düğümlenen
Önümüzde mihenk taşı
Ölümün yüzünden maskeyi çıkarırız Köşelerin ışıltılarını taşıdığında gece.
Kulelerin çanları vurur
Akşamla
Köyün açık gözleri açıldığında
Eller kan dolar
Bizler saklı suyun sahipleri
Biriken yaşları dökerim
Ateşi beklerken
Yıldızlardan başka bir şey yok
Bütün sevgim içlerinde
Onlara giderim.”

KAYNAK
Çağdaş Arap Şairler Antolojisi, Metin Fındıkçı, Hayal Yayınları, 2010

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s