Ülke gündemi yoğun, bir yandan ülkemizi yönetecek “düşük profilli” bir başbakan arıyoruz. Gönüllüsü de meraklısı da çok, meğer “ben omurgasızın tekiyim” demek ayıp bir şey olmaktan çıkmış. Son gelişmeler ışığında muhalefetten anladığımızın Erdoğan karşıtlığı, iktidar yanlısı olmanın da Erdoğan yandaşlığı olduğunu tescillemiş olduk. Bir yandan da Panama Belgeleri çıktı başımıza, 101 şirket, 21 aracı şirket, 684 gerçek kişinin isimleri gazete köşelerinde. Dün arabamı park ettiğim yere doğru yürüyorum. Karşımdan yaşlıca, partal kıyafetleriyle, şekerlenmiş olduğu besbelli bir adam geliyor. Yüksek sesle konuşuyor kendi kendine. “Her taraf araba dolu, herkesin arabası var, demek herkesin parası var…” Her cümlenin sonunda kadın cinsel organı ve cinsel eylem içerikli bir küfür sallıyor. Tam karşı karşıya geldiğimizde bana hitap ederek “bir tek senle ikimizin arabası yok, herkesin arabası var” diyor. Maalesef o sırada arabamın yanına gelmiş bulunuyorum, biraz mahcup arabamın kapısını açıyorum, şekerlenmiş yaşlı adam devam ediyor tekerlemesine.
“Bir ben kalmışım arabası olmayan, herkesin arabası var…”
Çok yakındır bizlerin de şekerlenmesine, “bir ben varım vergi veren, bir de sen” dememize…
Ülke gündeminde bir de Kilis var, yokmuş gibi yaptığımız. İlçeyi gezen muhalefet partili bir milletvekili savaş terminolojisi ile konuşuyor…
“Kilis düşmek üzere…”
Kilis Belediyesi AKP yönetiminde, yüzde 51 ile kazanmış seçimleri. Belediyenin 25 meclis üyesi var, on altısı AKP dokuzu MHP, üçü kadın. Belediye Başkanı esnaf odaları ile beraber “önemli” bir proje gerçekleştiriyor. Abluka altındaki, yağmur gibi roket yağan kentte kepenklerini kapatmayan esnafa Türk bayrağı dağıtılıyor. Kilis Belediye Başkanı’nın esnafa hitap ederek, bayrakları en güzel yerlerine asmalarını söylemesi de gündemin gizli kalmış ayrıntıları arasında. Anlaşılan bu topraklar Şair Eşref, Aziz Nesin, Can Yücel yetiştirmeye devam etmek zorunda.
Gündemin büyük resmine kısaca bir göz attıktan sonra küçük, küçücük bir ayrıntıya odaklanıyoruz. Bu yıl TÜBİTAK Ortaöğretim Okulları Proje Yarışması’nın kırk yedincisi yapılıyor. Trabzon’un Araklı İlçesi’nde bir öğrencinin buluşu Erzurum’da yapılan Bölge yarışmasında birinci olarak Ankara’ya gitme hakkı kazanıyor. Şimdi sıkı durun, icadın adı “EKG ÖNLÜĞÜ İLE MAHREMİYETİ KORUMAK.” Bu muazzam buluş sayesinde EKG çektiren kadınların memeleri görünmeden işlem tamamlanacakmış. Çünkü kadınlar EKG çekilirken “utanma, sıkılma, kalp ritminde artma, stres, anksiyete, heyecanlanma” gibi EKG üzerine etki eden durumlar yaşıyormuş. Demek ki bugüne kadar çekilen EKG’lerin hepsi boş, neyse ki artık TÜBİTAK var. Nedir, memeler görünmeden mamografi çekilmesi, mahremiyeti korunmuş jinekolojik muayene gibi tekniklerin geliştirilmesi sırada bekliyor, TÜBİTAK’ın çok çalışması gerekiyor, çok.
Bir mahremiyet hikâyesi anlatacağım şimdi, çok yıllar önce yaşanmış gerçek bir öykü, sanki benim başımdan geçmiş gibi anlatayım, yazması da okuması da kolay olur.
80’li yılların sonu, sıcak mı sıcak bir kentin gecekondu bölgesinde sağlık ocağı hekimliği yapıyorum. Mevsim yaz, tek hekim benim, bölge yoksul, eğitim düzeyi düşük, doğurganlık yüksek, daha neler neler. Ebelerden birini rahim içi araç (RİA) takma kursuna gönderdim, onunla beraber var gücümüzle RİA takmaya çalışıyoruz. Başta çekiniyordu kadınlar, bir süre sonra alıştılar. Temmuz ortasında çocuklarda ishal vakaları çok artmıştı. Muayene ettiğim çocukların annelerine ne yapmaları gerektiğini, nasıl korunabileceklerini tek tek anlatmaya çalışıyorum. Baktım, tek tek anlatmakla olmuyor. Ebe arkadaşlarımla haber gönderdim mahallelere, okulda eğitim vereceğim kadınlara. Cehennemin kapısının açık kaldığı bir gün, öylesine sıcak, okulun salonunda toplanmış kadınlar, başörtülerini çıkarmışlar, ellerine ne geçtiyse yelpaze gibi sallıyorlar ellerinde. Salona girince bir kıpırdanma oldu, çıkardıkları başörtülerini, türbanlarını takmaya başladılar. İşte tam o sırada Ümmü ablayı gördüm, bir öğrenci sırasına tek başına oturmuş, çok şişman, her pazartesi sabahı bana gelir diyet için. Anadan doğma mizah ustasıdır sanki, onunla konuşmaya başladığınızda birinci dakikada teslim olursunuz kahkahalarınıza. Ümmü abla tek cümle söyledi, yetti.
“Doktur hepinizin kıçını gördü, siz hala başınızı örtüyonuz.”
Bir saniye, sadece bir saniye sürdü salondaki sessizlik, sonrası kahkaha tufanı. Onlar bu ülkenin, Anadolu’nun kadınlarıydı…
Yeni bir “elbise” giydirilmeye çalışılıyor kadınlara, kadınları susturursanız, onları eve hapsederseniz, kadınları kendi kadınlığından utanç duyduracak bir dini ve sosyal bir cendereye sokarsanız, o ülkeyi istediğiniz gibi güdersiniz. Ülkemizde bilime ait enstrümanların da bu amaca yönelik çalışması büyük bir sosyal tehdide işaret ediyor.
Yazımı “onlar Mars’ı kolonileştirmeye giderken biz burada kadın memesinin mahremiyetini konuşuyor olacağız” diye bitirmek istemem. Çünkü dünyamızda bilimin geldiği baş döndürücü aşamanın da insanlığın yararına kullanılmayacağını gösteren ciddi ve tehditkâr işaretler var. Sizin anlayacağınız, bir final cümlesi yazmayacağım bu yazıda, dileyenler için aşağısı boş, buyurun…
Dipteki not: MAHREMİYET ÖNLÜĞÜ Projesinden beni haberdar eden ve görüşlerini benimle paylaşan çok değerli arkadaşım Dr. Ayşe Çelikkaya’ya çok teşekkür ediyorum.