Çocukluğum Manisa’sının unutulmazlarından birisi de çıtır pıtır gecesiydi. Günler öncesinden başlardı hazırlıklar, mahalle bakkallarından işportacılara kadar pek çok yerde barut içerikli çatapatlar satılırdı. Duvara sürtünce çıtır çıtır yanan ve bir kâğıdın üzerine sürülü düğme büyüklüğündeki çıtır pıtır, bir tele takılan veya tabancasıyla patlatılan mantar, kahverengi kalın bir kâğıdın içindeki fitilli traka, sadece büyük çocukların el sürebildiği minyatür bir dinamiti andıran torpil, pahalı olduğu için çok az alabildiğimiz roket, yeni yetme delikanlıların gözdesi kızkaçıran, maytap ve şimdi ismini hatırlayamadığım patlayan, yanan, parlayan oyuncaklar. Hepsi günler öncesinden rüyalarımızı süslerdi. Yaşlılar o geceyi, “gâvurla” yapılan bir savaşın anısı olarak anlatır, ilkokul öğretmenimiz ise Saruhanoğulları Beyliği ile Bizanslılar arasındaki savaşın kutlandığı bir gece olarak tanıtmıştı bizlere. Çıtır pıtır gecesi çatapatları 1980 öncesinde “anarşi ve terör olayları” gerekçe gösterilerek yasaklanmış, daha sonra da hemen tümüyle ortadan kalkmıştı. Çocuk aklımın almadığı konu çıtır pıtır gecesinin yılın hep aynı gününe denk gelmeyişiydi. Sebebini yıllar, çok yıllar sonra öğrendim. Meğer çıtır pıtır gecesi Regaip Kandili gecesi yapılıyormuş. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim; ne biz çocukların bilincinde ne de toplumsal ritüellerde dinsel bir atmosfer yaşanmıyordu. Gelelim bugüne.
Birkaç gün önce ülkecek bir Berat Kandili furyası yaşadık. Sabah cep telefonuma gelen mesajı İl Müftülüğünden sandım, yanılmışım, İl Sağlık Müdürü Berat Kandili’ni kutluyormuş.
“Allah’ın rahmet, lütuf ve mağfiretiyle tecelli ederek kullarına bağışlanma kapılarını ardına kadar araladığı, mübarek bir gece olan Berat Kandili’nin Ülkemiz ve tüm insanlık alemine mutluluk, huzur ve barış getirmesi temennisiyle tüm İslam aleminin Berat Kandili’ni kutlarım.”
Ya sosyal medya; iki yıl önceki haziran direnişinden beri Che Guevara baskısı tişörtlü fotoğrafını profil resmi yapan Facebook “arkadaşımın” kandil mesajı, beğeni üzerine beğeni alıyor, arkadaşlarından kandil mesajları yağıyordu. Che Guevara’nın kemikleri takır tıkır ediyordur.
“O gece Allahü Teâlâ buyurur ki: Af isteyen yok mu, affedeyim. Rızk isteyen yok mu, rızk vereyim. Dertli yok mu, sıhhat afiyet vereyim. Ne isteyen varsa istesin vereyim. Berat kandiliniz mübarek olsun.”
Kadın sivil toplum örgütlerinde yöneticilik yapan, içki sofralı yemek masalarını paylaşmaktan vazgeçemeyen bir diğer “arkadaşım” da kandil mesajı yayınlamış.
“11 ayın sultanı ‘Ramazan Ayı’nın müjdecisi Berat Kandilinin İslam Âlemine ve ülkemize hayırlar getirmesini dilerim.”
2002 yılında basılmış ve Abdurraman Maliki’nin yazdığı İslam Hukukunda Ceza isimli kitaba bir göz atmalı, sayfa 92.
“Az olsun çok olsun sarhoşluk veren her şeyin içki sayıldığı sabittir. İçki içene had uygulanması ve bu haddin (cezanın) da celd (kırbaç vurmak) olduğu hususunda sahabe icma etmiştir. İçki içene had uygulanmasının sabit olduğu ve bu haddin 40 değnekten az olmayacağı konusunda ittifak etmişlerdir.”
Değneği/kırbacı kimin ve nasıl vurduğu önemli, insafsızın birinin eline düşülürse, çok fena.
Ünlülerimize göz atmasak olmayacak, bir buçuk milyondan fazla takipçisi olan Gülben Ergen de kandil mesajı yayınlayanlar arasında.
“Allah hepimizin dualarını kabul etsin bu mübarek günün, gecenin kıymetini bilenlerden olalım…”
22 bin kişi beğenmiş bu mesajı ve çok sayıda “Amin” diye başlayan yorumlar yapılmış.
Ünlülerin de ünsüzlerin de kandil mesajları bitip tükenmek bilmeyecek kadar çok. CHP’den HDP’ ye, AKP’den MHP’ye kadar siyasiler, gazeteciler, yazarlar, iş adamları ve daha niceleri sosyal medyada kandil mesajı yayınlamışlardı. Bazılarının mesajları, tespih, Kuran, cami gibi figürlerle bezenmiş görsel malzeme ile süslenmişti. Üstelik siyasi duruşları ile mesajlarının dili arasında neredeyse fark yoktu.
Uzun sakalı onu daha yaşlı gösterse de sadece 51 yaşında, adı Ahmet Mahmut Ünlü, İsmailağa Cemaati’nin önde gelenlerinden sayılıyor. Halk arasında Cübbeli Ahmet Hoca olarak tanınıyor. İnternette küçük bir araştırmayla çok sayıda dini sohbetlerine, vaazlarına ulaşmak mümkün. Ülkemizin içine girdiği bu dinsel atmosferin sonuçlarını çok güzel bir fıkrayla anlatmış Cübbeli Hoca. Onun anlatımına mümkün olduğunca dokunmadan yazıya döktüm, buyurun.
“Birisi Müslüman olmak istemiş, anlatmışlar ona kelimeyi şahadeti, eşhedü enla ilahe illallah… tamam demişler. Olduk mu demiş, oldu demişler. İnandın mı, inandım, inanmak bedava nasılsa. Ama demişler sünnet olacaksın. Demiş ki, o nasıl olacak, şöyle iş böyle iş. Lazım mı dedi, lazım dediler. Hadi sünnet oldu falan, ağrılı sancılı geçti. O da zannetti ki tamam, tescilli Müslüman olduk. Bu sefer dediler ki namaz var, hemen duralım, olmaz dediler abdest var gusül var taharet var. Anaaa. Oruç var, Hac, nereye gidecez ya. Zekât paraya taalluk ediyor, o zannetti bedava. Dedi ki ben çıkmak istiyorum, dediler ki, sakın, çıkamazsın haaa. Niye dedi, mürted olursun dediler. Mürted ne demek, dini değiştiren, dinden çıkan demek. Olayım dedi. Hadis var, dinini değiştiren öldürülür, bu sefer kellen gider dediler. Adam da bu sefer yav dedi, bu nasıl din kardeşim ya. Girerken aşağıyı kesiyorlar çıkarken yukarıyı kesiyorlar.”
Bu yazının sonuna kıssadan hisse yazmayacağım, belki sizler yazarsınız.
Kaynaklar:
1- Abdurrahman Maliki, İslam Hukukunda Ceza, 2002.
2- Cübbeli Ahmet Hoca, Youtube videosu, 7 mayıs 2010.
https://www.youtube.com/watch?v=uRzRrKefbNM
3- Facebook
4- Wikipedi, Cübbeli Ahmet Hoca maddesi