Bu yazı 10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü münasebetiyle kaleme alınmıştır.
Didim’de yaşayan Nazmi Z. 2 Eylül’de Facebook sayfasına “En değerli varlığım. Canım eşim, kader ortağım, dert arkadaşım. Evimin neşesi, yuvamın direği sen varlığınla çok yaşa. Seni veren Allah’a şükürler olsun” diye yazmış, beş hafta sonra, 9 Ekim’de, evi terk eden eşini ve kayınvalidesini pompalı tüfekle öldürmüş.
Eski lahitleri kırıp içinde hazine arayan H.E’ nin yanmış bacağı bulunuyor ormanlık alanda. Muhtemelen birlikte define aradığı V.E tarafından öldürülen H.E cinayetini, ünlü televizyon yapımcısı Müge Anlı araştırıyor. Müge Anlı’nın, muhtemel katil zanlısına “Ben seni çok sevdim Veli dayı, gel sen bu olay nasıl oldu, onu bana anlat” dediği söyleniyor.
Cumhuriyet Gazetesi, 9 Ekim’de beş ton patlayıcı kullanarak meydana gelen terör saldırısını “Şemdinli’de 10’u şehit 18 ölü” şeklinde duyurdu.
Görüyorsunuz, sıradan haberler, dahası da var: Sevgi izi adıyla dövme yaptırılan kişi sayısı yirmi bini geçti, yüz bilmem kaç gündür sosyal medyada fellik fellik aradığımız Hürşit Külter Kerkük’te ortaya çıktı, Ortadoğu’nun kurtuluşunun Hillary Clinton’un ABD Başkanı olmasına bağlı olduğunu öne sürenlerin sayısı artmaya başladı. Bana kalırsa, bunların hiçbiri akıl sağlığı koruma gününün anlam ve öneminin altını çizmeye yeterli gelmiyor. Dünya Ruh Sağlığı Günü’nün şatafatına uygun, anlatacağım bir öyküm var, üstelik bizatihi başımdan geçen bir olay bu. Buyurun başlıyoruz.
Çok aşırı kalabalık olmadığı saatlerde metroyla yolculuk yapmayı severim, maalesef ender olarak fırsat bulabiliyorum. Özellikle sayıları/oranları giderek artan akıllı telefon kullanıcılarını izleyip, başlarını içine gömdükleri ekranlarda hangi uygulamaları kullandıklarının istatistiklerini tutmaya bayılırım. Çok kabaca diyebilirim ki, oturanların neredeyse yarısı, elindeki akıllı telefonu karıştırıyor; gençler ağırlıklı olarak WhatsApp gibi mesaj programları kullanırken, orta yaşlılar sosyal medyada “takılıyor”. Kitap okuyanlar mı? Sanırım vagon başına bir kişiden, tren başına bir kişiye düşmüş durumda.
Ayakta kalacağım besbelliydi, acelem de yok, kalabalığın en ardında kapıya ilerliyorum. Hemen yanımda otuz yaşında ya var ya yok, düzgün giyimli, hafif makyajlı bir kadın ilerliyor. Şimdi anlatacağım olay olmasa bu ayrıntıların farkında bile olmazdım. Bir, iki saniye içinde, metronun kapısına çok yaklaştığımız an yanımdaki hanımefendi, çantasını açıp içinden çıkardığı küçük bir yastığı üstündeki tişörtün/bluzun altına yerleştiriverdi. Oldu mu sana 7-8 aylık gebe bir kadın. Şaşkınlıktan bütün adabı muaşeret kurallarını unutmuş, bakıyorum kadının 8 aylık karnına. Göz göze geldik bir an, artık metroya giriyoruz, gülümsedi, işaret parmağını burnuna götürüp “sus işareti” yaparken göz kırptı. Yaptı mı beni de suç ortağı… Metro kalabalık, kalabalık ama 8 aylık gebe bir kadını görmezden gelecek kadar kalabalık değil. Genç kadın koridora girerken, elinde akıllı telefon bir delikanlı fırladı yerinden. Metronun kapısında iki saniye içinde 8 aylık gebe kalıveren genç kadın çok kibarca bir teşekkür edip yerleşti koltuğa. Şimdi size sormak isterim; en çoğundan 20 dakikalık yolculukta oturabilmek için gebe taklidi yapma konusunda uzmanlaşmış, yakalanacağından korktuğu zaman, bir göz kırpmayla tanığını suç ortağına çevirebilen bir kişi, hangi çıkar için neleri göze alma gücüne muktedirdir.
Bir kişinin tek bir davranışından yola çıkarak ahkâm kesmek olmaz, bilirim; lakin akıl sağlığı gününde kendimi “fermanlı” sayıyorum. Dünyayı felakete sürükleyen bazı tarihsel olayların ardında tek bir kişinin eli, o elin arkasında da onu yaratan bir toplum olduğunu hatırlatmak isterim. 10 Ekim 2015 Ankara katliamından, 9 Ekim 2016 Şemdinli katliamına dek yaşadığımız şiddet ikliminin ardında toplumu saran bir nefret dili olduğunu, bu nefret dilinin bizi içine alıp hapsettiğini, ele geçiremediklerimizi de kör/sağır/dilsiz ettiğini görmek zorundayız. Birkaç saniyede gebe oluverip oturacak yer kapan bir zihniyet ve onu besleyen kirlenmiş ortak akıl, bütün bu katliamları gerçekleştiren zihniyetin ikizidir. Biri, diğerinin var oluş sebebidir. Biri ortadan kalksa bile, diğeri onu yeniden yaratır.
Dünya Ruh Sağlığı Günümüz kutlu ve uğurlu olsun…
Dipteki Not
Fermanlı: Eskiden akıl sağlığı yerinde olmayanların boynuna “yaptıklarından sorumlu olmadıkları, delidir, ne yapsa, ne söylese yeridir” anlamına gelen bir ferman bağlanır ve bu kişilere fermanlı denirmiş.