Değerli dostlar, hepinize ŞİİRLİ CUMALAR diliyorum. Bu hafta için seçtiğim şair Ceyhun Atuf Kansu, 1919- 1978 yılları arasında yaşamıştır.
Annesini hatırlayamayacak kadar küçükken, bir buçuk yaşında kaybeder. İlkokulu babasının yaşadığı Ankara’da tamamlar. Çocukluk arkadaşı ve akrabası olan Dr. Engin Tonguç o yılları şu satırlarla anlatıyor.
“O, Ankara Etlik Bağlarında yaşadığım çocukluğumun oyun kurucusu ve örnek almaya çalıştığım abisi idi. Neydi o oyunlar? Bağın bir köşesine dizdiğimiz bir sıra taşlardan bir belde yaratmıştık. Bu beldenin oradakilere hizmetle yükümlü memurları idik. Ceyhun abi, kardeşi ve ben zaman zaman kaymakam, tapucu, mal müdürü, hükümet doktoru, tarım müdürü, güvenlikçi, vb. gibi görevliler oluyorduk. Herhalde yöneticilik yapan babalarımızın konuşmalarından esinlenerek Ceyhun Abi böyle bir oyun kurmuştu. O dönemin ilkokulu da bize kalkındırılacak bu ülkeye hizmetle yükümlü olduğumuzu aşılamıyor muydu? O “Küçük Hisar” beldesine hizmet oyununu yıllarca sürdürdük. Oyunun tüm yaşamımızı yönlendirecek bir etkinlik olduğunu o zamanlar elbette bilmiyorduk.”
Ortaokul ve Liseyi İstanbul’da yatılı okur Ceyhun Atuf. Lise yıllarında arkadaşları ile beraber çıkardıkları Filiz adlı dergide yayınlanan “Bahar Rüzgârı” adlı şiir ilk etkin şairlik denemelerindendir.
Ceyhun Atuf Kansu tıp eğitimini tamamlar ve çocuk hastalıkları ihtisası yapar. Asistanlığı döneminde sol görüşlü Gençlik Derneğine üye olur ve Ankara’nın yeni oluşmaya başlayan gecekondularında, dernek şubesi olarak kurulan poliklinikte tek hekim olarak gönüllü hasta bakmaya başlar.
Uzmanlığını bitirdikten sonra akademik kariyer yapması beklenirken, üniversitelerin halktan kopuk ve toplumun sağlık sorunları konusunda duyarsız olduğu düşüncesiyle Anadolu’ya gitmeye karar verir. Üniversiteden ayrılarak Turhal Şeker Fabrikası’nda hekimlik yapmaya başlamıştır.
Ceyhun Atuf Kansu hekimlerin tıp dışı alanlarda da çok iyi bir donanıma sahip olması gerektiğine inanmış, aksi halde hekimin bir teknisyenden öteye gidemeyeceğini savunmuştur. Engin Tonguç onun hekimliğe ait düşüncelerini şu satırlarla anlatıyor.
“Klasik hekimlik hasta-hekim-hastalık arasında gerçekleşen bir meslek uygulamasıydı. Ve ona göre artık bu anlayış yetersizdi. O hasta nereden, hangi koşullardan geliyordu, o koşullardan sağlığı nasıl etkileniyordu? Bu konularla ilgilenmeden, yalnızca o anki hastalığı sağaltmaya çalışmak yeterli değildi. Ortam ve çevreden gelen olumsuz etkenlerle ilgilenilmedikçe, bunlar incelenmedikçe, bunların giderilmesi için gerekli düzenlemeler, örgütlenmeler yapılmadıkça, bu üçlü arasında uygulanan tıp yeterli olamazdı, bir kısır döngü olmaktan ileri gidemezdi. O üçlüye bir dördüncü boyut, toplumsal koşullar eklenmeliydi. Hekim, mesleğini yaparken bu dördüncü boyutu da dikkate almalı, o koşullarla ilgilenmeli, oralardaki olumsuzlukların giderilmesi için savaşım vermeliydi.”
Kansu, kendini adarcasına yürüttüğü hekimlik mesleğinin yanı sıra çok sayıda şiir ve deneme kitabı yazmıştır. Şiirlerinde Anadolu insanının dilini başarıyla kullanmış, halk ozanlarının yapıtlarından yararlanmıştır. Onun şair yanı geleneksel edebiyatçılığın ötesine uzanan bir halk ozanlığıdır.
“Şu akan ince suyu bundan sevdim
İçebilirken içmedim.
Durdum şırıltısını dinledim,
Kalbimin bozkırında sazlar arasından
Aksın akabildiğine dedim.
Bu ince suyu susuz günlerime sakladım.”
Şiirlerinin birçoğunda, Kurtuluş Savaşı’nın önemi ve genç Cumhuriyet ana tema olarak karşımıza çıkar. O, Kurtuluş Savaşı’nı ve Cumhuriyet’i Anadolu insanının bilinçlenmesi ve eğitimi için bir zaruret olarak görür.
“Halkın savaşı ne iledir?
Toprak ile, geçim ile, su iledir
Her bir savaşın silahı var
Adam olmanın silahı okul iledir.”
Kansu’nun, Anadolu’yu pençesine alan din bezirganlarına, tarikatlara, yobazlığa karşı duruşu sert ve alabildiğine aydınlıktan yanadır.
“Hey oğul, bu tarikatlar hep yoksulluktan çıkmıştır. Şeyh yoksuldan yemek için, yoksul da belki bir gün ben de yerim diye tarikat kapısını beklemiştir.”
Onun için Cumhuriyet, o dönemde, eşitsizliğe, gericiliğe, sömürüye, din bezirganlarına karşı durabilmenin tek yoluydu.
“Bilmeliydi halk
Nasıl bilsindi?
Yorgundu, fakirdi, ezilmişti
Sömürmüştü banker batı
Sömürmüştü Bolu çarşısı
Uyanmalıydı halk
Nasıl, uyansındı?
Kara örtüsünde ortaçağın
Bunalmıştı, uyuyakalmıştı
Ağaların kapısında.”
Ceyhun Atuf Kansu, Atatürk’ü tam olması gereken yere, bir şairin inceliği ile koyar.
“Her güzel iş, her güzel düş ilkönce bir başta çiçek açar. Cumhuriyet düşüncesi de en güzel çiçeğini, Mustafa Kemal Atatürk’ün halk bahçesi yaratıcı başında açmıştır.”
Kansu’nun “Cumhuriyet” kavramına bakışında devlet ve iktidar sorgulaması vardır.
“Ankara’da toplar söyledi, köylü yüzü gülecek, halkın sözü başa gelecekmiş. Bu yeni yolun adı cumhuriyetmiş . . .”
Adını koymasa da içini doldurduğu Cumhuriyet kavramı, neredeyse bir sosyalist cumhuriyettir. Cumhuriyet tohumunu dile getirdiği şiiri birlikte okuyoruz.
“Tohum zorladı mı yaşamayı
Deler de çıkar kayayı
Ne sultan dağını dinler ne yaban bağını
Çiçek istemesin bir kez kurtulmayı.
Bir kez saklamasın tohumunu
Çıkmaya bulur yolunu
Halktır, dokuz ay on gün doldu mu
Doğurur yeni, güzel bir günü.”
Ceyhun Atuf Kansu, halk ozanlığından toplumcu gerçekçiliğe uzanan, ozanlığını hekimliği ile kaynaştıran şiirinin zirvesinde Kızamuk Ağıdı adlı şiir yatar. Çocukları bulaşıcı hastalıklardan korumak için dağ, tepe, bayır demeden aşılamaya çalışan Kansu’nun, çocukların kızamıktan ölümlerine yazdığı şiiri dikkatle okumanızı diliyorum. Sağdan soldan, sosyal medyadan duyduğu uyduruk haberlerle “aşıların içinde civalı adyuvan varmış, Türklerin kökünü kurutmak için yapıyorlarmış, biz aşı yaptırmıyoruz/yaptırmayacağız çocuklara” diyen, sonra da Anıtkabir önünde çektirdiği fotoğrafı paylaşmayı devrimci olmak sanan “çakma” aydınların daha da dikkatli okumalarını diliyorum.
“KIZAMUK AĞIDI
Ben, gamlı, donuk kış güneşi,
Çıplak dallarda, sessiz dinleniyordum.
Köyleri, yolları, dağı taşı
Isıtıyor, avutuyordum.
Bir köy gördüm tâ uzaktan,
Dağlar ardında kalmış, bilmezsiniz,
Kar örtmüş, göremezsiniz karanlıktan,
Yalnızlıkta üşür üşür de çaresiz,
Ben gördüm bu köyü, damlarının altında,
Çocukları kızamuk döküyor,
Gözleri, göğüsleri, yüzleri, ah bırakılmış tarla,
Gelincikler arasından öyle masum bakıyor.
Habersiz hepsi, kızamuktan ve ölümden,
Kirli yüzlerinde açan ölümden habersiz,
Ve, düşmüş bir gül oluyorlar birden,
Bebekler ölüyor, ölümden habersiz.
Ali’lerin kızı Emine’yi gördüm,
Öldü… Yusufların Kadir öldü, emmisinin Durdu öldü,
İkindiye doğru, evlerine vardım,
Gördüm, Döne öldü, Ali öldü, Dudu öldü.
Bir bir saydım, yirmi üç çocuk,
Ah, güllü Gülizar öldü,
Gördü kış güneşi, gamlı ve donuk,
Daldı oğlanlar, çiçekti kızlar, öldü.
Gamlı türkümle tepeden aşağı bıraktım,
Bıraktım kendimi düşesiye, ölesiye,
Bu acıdan sonra nasıl doğacaktım,
Nasıl dönecektim aynı köye?
İniyor ve karaltında örtüyordum,
Bu çocukları, bu habersiz çocukları,
Görmediniz, anlatamam, ürperiyorum.
Bir şey demek için açılmıştı dudakları.
Ah, ben bir gün tepelerden, tepelerden
Varıp önünüze, önünüze dikilip duracağım,
Aydınlardan, hekimlerden, öğretmenlerden,
Bir gün soracağım, bu çocukları soracağım.
O çaresiz, o yalnız, o karanlık günde,
Siz neredeydiniz diyeceğim, neredeydiniz?
Ben perişan, utanmış…bu köyün üstünde,
Kahrolurken, siz beyciğim neredeydiniz?
Ben, bir günde yirmi üç küçük ölünün,
Gömüldüğünü gördüm bu köyde kızamuktan,
Ya siz ne gördünüz, söyleyin, söyleyin,
Bir şey söyleyin, bir şey söyleyin uzaktan.
Ah, ben gamlı kış güneşi, aydınlığın
Bütün suçlarını kalbimde taşırım,
Görerek ah, görerek, bilerek bir yığın
Karanlık gündüzün üstünde yaşarım.
Her mevsim dolanıp geldiğinde bu köye
Gücük ayda, kar örtülü bu ovada,
Utancımdan, hıncımdan yaş dökerek böyle,
Gamlı ve perişan asılı duracağım havada.
İkindiye doğru bırakıp kendimi
Bu küçük mezarların üstüne.
Bilmeyeceksiniz, perişan, çaresiz halimi,
Gül diyeceğim, gül dereceğim gül üstüne.
Yol kıyısında yirmi üç çocuğun mezarı,
Ah diyeceğim, ah dökeceğim yol üstüne.”
KAYNAKLAR
1- Mustafa Aydemir, Ceyhun Atuf Kansu’nun Şiir sanatı ve Şiirinde Çocuk, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 51, 211-228, 2014.
2- Metin Turan, Türkçenin Kristal Şairi Ceyhun Atuf Kansu, Berfin Bahar Aylık Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi, 133. Sayı, Mart 2009.
3- Ceyhun Atuf Kansu, Cumhuriyet Ağacı, Türk Dil Kurumu Yayınları, 1973, Ankara.
4- Ceyhun Atuf Kansu, Bağımsızlık Gülü, Toplum Yayınları, 1965.
5- Engin Tonguç, Hekim Ceyhun Atuf Kansu, portreler.fisek.org.tr/hekim-ceyhun-atuf-kansu/
Nereden çıktı bu ŞİİRLİ CUMALAR diyenler, okuyunuz lütfen:
https://doganalpblog.wordpress.com/2014/…/05/siirli-cumalar/
ŞİİRLİ CUMALAR, Ortadoğu bataklığına itilmeye, muhafazakâr bir toplum olmaya ve nefret diline karşı bir DURUŞdur.
ŞİİRLİ CUMALAR adının kaynak gösterilmeden kullanılmaması rica olunur
“CEYHUN ATUF KANSU- ŞİİRLİ CUMA” üzerine 3 yorum