ÖMER FARUK TOPRAK- ŞİİRLİ CUMA

Değerli dostlar hepinize ŞİİRLİ CUMALAR diliyorum. Bu hafta için seçtiğim şair Ömer Faruk Toprak, 1920- 20 Ağustos 1979 yılları arasında yaşamıştır. 1940 kuşağı Toplumcu Gerçekçi şiirinin en güçlü kalemlerinden biri olarak kabul edilir.

İstanbul Çarşamba’da doğmuş olup babası İlâhiyat Fakültesi müderrislerinden İsmail Hakkı’dır, Arapça, Farsça bilir, Divan Edebiyatı uzmanıdır. Annesi ise, Gönen’in ünlü Kara Kadı’sının kızıdır. Ömer Faruk Toprak 1973 yılında, çocukluğunu ve gençliğini tüm yalınlığı ile anlatmıştır:

İstanbul’da doğmuşum. Yedi yaşıma kadar Fatih’te geçti çocukluğum. O yılların bende en etkili izlenimi Haliç’ti. Haliç’in kıyısındaki tersaneler, ufak gemi yapım yerleri ve irili ufaklı gemilerdi bütün dünyam. Sultan Selim Camiinin avlusunun kenarındaki alçak duvarlara oturur, oradan Sütlüce’ye ve Galata köprüsüne kadar görünen Haliç’i dakikalarca seyrederdim. Bazen Camcı Yokuşu’ndan Haliç Fenerine iner, saatlerce oradaki yaşamı izlerdim. Haliç’in üzerinde masmavi bir dünya vardı sanki. Şimdi ne zaman Haliç’i bir kayıkla, bir küçük gemi ile geçsem, hep o yıllar öncesine yaklaşırım. Belleğimde kırık dökük çizgilerle, ama hiç kaybolmadan duran Fener, Cibali, Balat, Ayvansaray kıyılarına iner gözlerim. Çocuk belleğimde uyumuş kalmış dizeler geçer kulaklarımdan. 

Yedi yaşıma gelince ailecek Gönen’e gittik. Annem Gönen’liydi çünkü. O sıralar yedi yaşını bitirmiş küçükler alınırdı ilkokula. Ben de okula yazıldım. Eski harfleri iki ya da üç ay okuduk. Tam öğrenmeye vakit kalmadı. Yeni harflerle öğretim başladı. İstanbul’da Haliç kıyısındaki yaşamdan iyice uzaklaşmış, kerpiç evlerin, dar sokakların, şayak elbiseli insanların dünyasına inmiştim. Gaz lambalarının ışığında, ama daha gerçekçi konuşursak bir küçük kasabanın hemen hiç değişmeyen ortamında kaldım tam altı yıl. İlkokul bittikten sonra bir yıl ortaokula gidemedim. Gönen’de yoktu çünkü böyle bir okul. İlkokuldan sonraki o bir yılım okul kitaplarının dışında, edebiyat eserleri okumakla geçti. İlk okuduğum eserler, Maksim Gorki’nin Arkadaşım, Oscar Wilde’nin Mutlu Prens, Beecher Stovve’un Kamçılı Uygarlık öbür ismi ile Tom Amcanın Kulübesi ve Nazım Hikmet in Gece Gelen Telgrafı’dır. Rastlantı olarak, bu kitaplar geçti elime. Çünkü hangi kitabı bulursam onu okuyordum.

İlk edebiyat tutkumun başladığı o yıldan sonra, İstanbul’da Gelenbevi Ortaokulu’na başladım. Okulun birinci sınıfında iken 1934’de ilk yazım Zavallı Çocuk, Mektepli Gazetesi’nde yayınlandı. Fakat Gelenbevi’de bir üçüncü yılımı geçiremedim. Dünyasından bıkmış, Türkçe öğretmenlerinde iki yıl okuduktan sonra, yeni öğretime başlayan Kumkapı Ortaokulu’na geçtim Türkçe öğretmenimiz kırmızı sakallı Baha Beydi. Bana ilk kez edebiyatı açtı bütün derinliğine. Şiir denemelerine de onun anlattıklarını öğrenerek girdim. İlk iki sınıfı İstanbul Lisesinde Orhan Seyfi ve Hakkı Süha’dan okuyarak geçtim. Orhan Seyfi, çok dar bir edebiyat çerçevesi içinde idi. Ne bilgisi ne öğretmenliği vardı. Hakkı Süha edebiyatı biliyordu ama, öğretemiyordu. Lise son sınıfa gelince babamı yitirdim. Bu yüzden, Lise son sınıfı Kütahya Lisesinde okudum. Eflatun Cem Güney’di hocamız. İyi bir edebiyat öğretmeni idi ama, onun verdiği bilgileri aşmıştım ben artık. Yayın alanına adımımı atmıştım. Daha dokuzuncu sınıfta iken Servetifünun-Uyanış dergisinde ilk şiir denemelerim yayınlanmıştı. Lise son sınıfta iken Varlık, Dikmen, Yeni Edebiyat, İnkılâpçı Gençlik dergi ve gazetelerinde şiirlerim, yazılarım yayınlanmıştı. Liseden sonra İstanbul Hukuk Fakültesinde okudum. O sıra yeni kuşağın edebiyat çevresi iyice hareketlenmişti. Her yıl birkaç dergi çıkıyor, üç beş ya da on sayı devam ettikten sonra yitip gidiyordu ortadan. 1942 yılında beş-altı arkadaş Yürüyüş dergisini çıkardık. On sayı sonra yasa dışı emirlerle kapatıldı dergimiz.

1943 yılında ilk şiir kitabım İnsanlar yayınlandı, ilgi gördü. 1945 yılında Ankara’ya gittim. Ekmek derdimiz başlamıştı.”

Petrol Ofisi’nde 26 yıl çalışan Ö.F.Toprak, kendi isteğiyle Petrol Ofisinden 1972 yılında emekliye ayrılmıştır.

Ömer Faruk Toprak ömrü boyunca şairin topluma karşı bir sorumluluğu olduğunu savunmuştur. 1968 yılında “Kim Ozan” başlıklı makalesinde şunları yazıyor.

“OZAN olmak, yirminci yüzyılın ikinci yarısında toplumsal sorunları bilmekle başlıyor ilkin. Çağımızın gerçeklerini, halk yararı açısından incelemez ve bir yargıya, bir bileşime varamazsanız, şiir bir falcılık kulübesine girer, afyon çekmeye başlayan bir kişinin düş ve görüntü evrenine götürür sizi. Salt güzellik peşinde koşmak, salt süslemecilik değil ozanın işi. Halkı getirmeli, halk tutkusunu getirmeli yapıtlarına. Önce ülkesini tanımalı, ülkesinin her köşesindeki insanları öğrenmekle başlamalı görevine. Yaşam denemelerinden geçerse, uyuşukluğu kırar; çağının dramından yeni bileşimler çıkarır. Sert zamanları, yaşamanın tadını, küçük çerçevelerden sıyrıldığını açıkça söylemelidir. Büyük bir çağ, yeni bir çağ bizimki. Kendini yeniden tazeleyebilirbugünkü ozan.
Şiirleri ile yeni bir dünya getirmiyorsa, yeni bir dünyaya bakmasını sağlamıyorsa, insanların yüreklerinde duygusal bir açılım yaratmıyorsa, gerçek bir ozan karşısında değiliz demektir.”

Ö.F.Toprak’ın bu fikriyatı şiirlerine tüm coşkusu ile yansır.

“iyi insanlar

dalların uçları çatlayacak
toprak ayaklanacaktı,
kerpiç evlerin sofalarında
tarlalara bereket getiren,
yağmurun sesi neredeyse duyulacak
ve gözler biraz dumanlanacaktı.
yüzleri kırışmış ihtiyarlarla
bir hasır üstünde bağdaş kurarak otururduk.
onları,
yarısı kağıt kaplı pencerelerden gelen,
ışık altında,
habersiz bir dikkatle dinlerdim,
mutluluk onlara zaman zaman yaklaşırdı,
iyi insanlardı,
ekmeklerini benimle bölüşecek kadar,
kalplerinin ufukları geniş, iyi insanlardı.”

1940’lı yıllara damgasını vuran Garip şiir akımına yönelik sert eleştirileri vardır Ö.F. Toprak’ın. Garip akımının 1938 yılında Nazım Hikmet’in tutuklanması sonrası sindirilen toplumcu şiirin yerini aldığını iddia eder. 1968 yılında kaleme aldığı bir makalesinde şu satırları okuyoruz.

“Nazım Hikmet’in (17 Ocak 1938) tutuklanışından sonra, onun şiiri, Türk Edebiyatından koparılıp atılmak istendi. Uzun süre, basımevlerindeki dizgi makineleri onun şiirini dizemedi. Oysa o şiir, ulusal toplumcu şiir akımının başlangıç noktası olmuştu. Tuhaf bir rastlantıyla gene 1938’de konuşma diline yatkın, söz oyunu tekerlemeden gelen yeni bir akım başlatıldı. Orhan Veli’nin bobstil şiiri çıkmıştı ortaya. Bu şiir, yüzeysel hece şiirini yadsıyarak, ona karşı gelmişti ama, aslında toplumcu ulusal şiirin yolunu tıkamaktı amaç. Eski ve zengin Türk Şiir geleneğinden yararlanmayı istemiyor, ulusal bir şiir kurma çabasını aklının ucundan geçirmiyordu. Gerçeküstü Fransız şiirinin bazı örneklerini kopya ediyordu.”

Ömer Faruk Toprak yazar Füruzan Toprak ile evlidir. Füruzan bir röportajında eşiyle olan evliliğinden bahseder.

“Ömer Faruk Toprak ile evlenmemde rol oynayan etkenlerin başında gelir onun sanatçı kişiliği. Öbür özelliklerine, gerçek sanatçı kişiliğini ekleyince, idealimdeki erkeği buldum onda.”

Ömer Faruk Toprak’ın 1942 yılında çıkardığı Yürüyüş Dergisi ile ilgili olarak ölümünden iki yıl önce yazdığı şu satırlar edebiyat tarihimiz açısından büyük önem taşır.

“Yürüyüş” dergisini 1942-43 yıllarında yayınlamıştık. Ben o zaman 22 yaşında idim. O yıllarda İnönü’nün açık faşizmi vardı. Bugün ülkemizde örtülü parlamenter faşizm var. İki dönemi de yaşamış bir kişi olarak, hemen belirteyim. İnönü dönemindeki faşizm daha acımasız daha sertti. Bugün bir dergi ya da gazete imtiyazı almak gayet kolaydır. 1942’de çok zordu. Hatta olanaksızdı. Biz bu yüzden Fazıl Mahmut Ülküer adında bir öğretmenin çok önce aldığı imtiyaza dayanarak ve her ay kira ödeyerek Yürüyüş’ü on sayı yayınlayabilmiştik.”

Ömer Faruk Toprak’ın “Salıncak” başlıklı şiirini bu haftanın şiiri olarak seçtim. Beğeneceğinizi umuyorum.

“salıncak

durup dinlenmeden akan bir ırmakla
binsek ağrı dağının salıncağına
kolan vursak en hızlı rüzgârınla
ne güzel bir orman dolusu yeşil yaprakla
geçip gitmek kilometrelerce ıssızlığı
sen yaşamanın türküsünü sümbüle sor
gömütlerin pembe çiçeklerini geride bırak
durup dinlenmeden ateşler yak
alevler sönse bile kalır biraz kor
yunus pir sultan dizeleriyle yaşıyor
okudukça bahar yağmuru çiseler içime”

 

KAYNAKLAR

1- Ömer Faruk Toprak, Tüm Şiirleri, Adam Yayınları, 1983.
2- Füruzan Toprak, Ömer Faruk Toprak’ın Düz Yazıları, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1994.

 

 

Nereden çıktı bu ŞİİRLİ CUMALAR diyenler, okuyunuz lütfen:

https://doganalpblog.wordpress.com/2014/…/05/siirli-cumalar/

 

ŞİİRLİ CUMALAR, Ortadoğu bataklığına itilmeye, nefret diline ve muhafazakar bir toplum olmaya karşı bir DURUŞdur.

 

Şiirli Cumalar adının kaynak gösterilmeden kullanılmaması rica olunur.

#şiirlicumalar

 

 

 

 

ÖMER FARUK TOPRAK- ŞİİRLİ CUMA” üzerine bir yorum

  1. AĞIR

    nasıl yaşarsa bir nilüfer çiçeği sessiz
    tenha dağ yamacında öyle duruyor kulübemiz
    gözlerimizden atmışız düşmanca yaşları
    dimdik ayakta duruyoruz biraz mahzun
    insansız kıyıların uzağından geçiyor
    karanlıktan bir parça koparan rüzgar
    bir kuş kanat çırpsa camlara vuracak
    bilirim çiçeğe duracak yamaçta ağaçlar.
    Ömer Faruk Toprak
    Sayın Doğan Alpaslan Demir bey, Şair tanıtımlarınız ve
    şiirleri çok kıymetli bir emek. Bilmiyordum bu değerli şairimizi. İyi ki web sitenize rastlamışım.
    Saygılarımla.

    Liked by 1 kişi

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s