KASIRGA GELİRSE…

Günlerdir Ege ve Marmara bölgelerini vurması beklenen bir kasırga haberi dolaşıyor medyada. Orada burada yazılıp çizilenlere bakarsak yaklaşık olarak şu bilgilere sahip olduğumuzu görüyoruz: Kasırganın ülkemizi vurup vurmayacağı kesin değilmiş, Orta Akdeniz orijinli fırtınanın 29 Eylül Cumartesi akşamı başlayarak pazartesi sabahına kadar sürebileceği öne sürülüyor. Bu süre içinde rüzgârın saatte 80-120 km hıza ulaşabileceği, fırtınayla beraber gelen şiddetli yağmurun sel baskınlarına sebep olabileceği belirtiliyor.

Uzun yıllar boyunca yaptığım kamudaki yöneticilik deneyimlerine dayanarak söyleyebilirim ki Ege ve Marmara bölgesi illerinin valiliklerinde kriz masaları oluşturulmuştur. Muhtemelen çoğu “kopyala yapıştırla” hazırlanan “alınacak tedbirler” başlıklı resmi yazılar “çok acele” kaydıyla tüm resmî kurumlara yazılmış, gönderilmiştir. Kopacak elektrik telleri, devrilecek ağaçlar, yıkılacak minareler, uçacak çatılar, su baskınları için tedbir alınması ve ilgili kurumlara ait ekiplerin 7/24 göreve hazır olmaları istenmiştir. Bütün bu yazıların tüm personele imza karşılığı tebliğ edilmesi de unutulmamıştır. Kamuda kuraldır, ne kadar az iş yapacaksanız, kalın dosyaların, evrakların o kadar çok olması gerekir. “İlgili kurumların” bu durumlarda ne yaptıkları ve yapamadıkları malumumuz, ayrıntılara girmek gereksiz. Hepimiz “afet yönetimi” gibi bir konunun çok profesyonel ekiplerle yürütülmesi gerektiğini çok iyi biliyoruz. Profesyonel ekip, yüksek nitelikli, iyi donanımlı, çalıştığı alanda ciddi eğitimden geçmiş kişilerin istihdam edilmesi ile mümkün olabilir. Ekipteki tek bir zayıf halka bile telafisi olanaksız sonuçlara yol açabilir. Nedir, afetlerde en önemli görevleri üstlenen, üstlenmesi gereken yerel yönetimlerin, böyle bir profesyonelliği sağlayacak bir personel istihdam politikası olmadığını sağır sultanlar bile biliyor. Partililerin, meclis üyelerinin, ağır abilerin/ablaların, yönetici zevatın niteliksiz, eğitimsiz, yeteneksiz, baltaya sap olmayı bırakın tornavida sapı bile olamayacak yakınlarının, akrabalarının, çocuklarının yerel yönetimlere tepeleme doldurulduğu bilinen bir gerçektir. Cümleye “ama” diye başlayacaksanız başlamayın, istisnalar elbette var, sadece istisna… Bu koşullarda, oluşagelecek bir kasırgaya karşı alarma geçmiş, 7/24 hazır hale getirilmiş afet ekiplerinin ne ölçüde başarılı olabileceğinin yorumunu size bırakıyorum.

Meteoroloji yetkililerinin ve bazı akademisyenlerin öngördüğü kasırganın ülkemizi vurması durumunda tahmin edilebileceğin çok ötesinde sorunlarla karşılaşılacaktır, çünkü böyle bir afeti tanımıyoruz ve kesinlikle hazır değiliz. Saatte 120 km esen bir rüzgârın sürüklediği cisimler de rüzgarla aynı hıza ulaşacaktır. Bunun anlamı balkon masasına masumca bırakılmış bir çamaşır mandalı, kasırganın hızıyla 120 km hızına ulaşacak ve mandalı neredeyse bir plastik mermiye çevirecektir.

Özcesi şu:

Kişisel tedbirler şart. En başta ev balkonlarında, çatılarda bulunan serbest tüm cisimler hatta iyi bağlanmamış uydu antenler vb. kontrol edilmeli, gerekirse kapalı alanlara taşınmalıdır. Ama çok daha önemlisi, işyerlerinin tanıtım ve reklam tabelaları, trafik ve yön levhaları, ortalıkta serbestçe bırakılmış her türden serbest cisim (inşaat malzemeleri, işyerlerinin yanına atılmış ardiye malzemeleri vb.) tehlikeli bir silaha dönüşecektir.  Yerel yönetimler kalan zamanı iyi kullanmalı ve yerinden kopması mümkün tüm tabelaların, levhaların ve serbest durumdaki cisimlerin toplanması, sökülmesi, sabitlenmesi için hızlı çalışan denetim, uyarı ekipleri oluşturmalıdırlar. Yerinden kopan ve saatteki hızı 120 km. olan bir kasırganın önünde sürüklenen reklam tabelasının sebep olabileceği hasar için lisedeki fizik bilgilerinizi hatırlamanızı öneririm. (Bakınız momentum ve çarpışma şiddeti konuları.)

Sonuç olarak:

Kasırga ya gelir ya da gelmez; gelmezse oh, gelirse vah deriz. Her seferinde olduğu gibi işimiz kasırga duasına kaldığı gibi, halimiz Nasreddin Hoca fıkrasına benziyor. Bunca felaket tellallığı yaptıktan sonra Hoca Nasreddin’in bir fıkrasıyla gülelim, gülümseyelim.

Nasreddin Hoca sıcak bir yaz günü yabancısı olduğu bir köye gelir. Bakar, bütün köylüler toplanmış yağmur duası ediyorlar. Meğerse aylardır tek damla yağmur yağmamış köye, çaresiz köylüler çıkmışlar yağmur duasına. Hoca Nasreddin varmış köylülerin yanına, demiş ki “Olmaz böyle, bu ettiğiniz duayla damla yağmaz, bana bırakın, ben yağdırırım yağmuru.”Garip köylüler sevinmişler, “kim bilir”demişler, “belki bu ak sakallı hoca kuraklığa çare, derdimize derman olur.”Nasreddin Hoca köylülerden bir kova su ile bir kalıp sabun istemiş, köylüler şaşırmış bu isteğe, biraz da kızmışlar; bu susuzlukta bir kova su bile çok kıymetliymiş. Yine de getirmişler suyla sabunu. Hoca Nasreddin üstündeki gömleği çıkarmış, suyla ve sabunla iyice yıkamış. Bitince işi, oracıktaki bir ağacın dalına asmış gömleği, kurusun diye. İşte tam gömleği dala astığı sırada gökyüzü kararmış, bir yağmur indirmiş ki afat, afat ki ne afat. Köylüler deliye dönmüşler sevinçten, çekine çekine sormuşlar, “Hocam bu nasıl iştir, biz onca zamandır duaya durduk yağmadı, sen gömleğini yıkadın, kurusun diye dala astın, rahmet indi gökten.” Hoca Nasreddin gülümsemiş, eliyle gökyüzünü gösterip cevap vermiş:

“Bu aralar yukarıdakiyle aramız bozuk, gömleğim kurumasın diye yağdı yağmur, hepsi budur.”[i]

 

 

 

 

 

 

[i]Nasreddin Hoca’nın bu fıkrası anonimdir ancak fıkranın anlatım dili bana aittir. Kopyala yapıştır yaparsanız kaynak belirtmenizi diliyorum.

 

Kapak görseli Pixabay internet sitesinden alınmıştır.

KASIRGA GELİRSE…” üzerine bir yorum

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s