EŞ DEĞİL KÖLE, MAĞDUR DEĞİL KÖLECİ

Son günlerde bir televizyon kanalının gündüz kuşağında yer alan bir programda, evlilik vaadiyle veya “imam nikahı ile evlendirilen” şahısların dolandırılma hikayeleri işleniyor. Dolandırıldığını ileri sürenlerin hepsi erkek ve 20 bin lira ile 100 bin lira arasında dolandırıldıklarını iddia ediyorlar. Gündüz kuşağının en çok izlenen, totalde de en çok izlenen 7-10 program arasında sayılan ve daha çok kayıpların bulunması, faili meçhul cinayetlerin tartışıldığı bu programda, geçtiğimiz bir hafta boyunca işlenen “evlilik dolandırıcılığı” konusunu benim bakış açım ve yorumumla size aktarmak istiyorum. Muhtemelen bazılarınız “ıyyy, ben o programı beş dakika bile izlemeye dayanamıyorum” diyorsunuzdur, eh, haksız sayılmazsınız. Hiç izlemediğiniz bir program da olsa bu yazıyı anlamakta zorluk çekmeyeceksiniz çünkü kısaca ve yeteri kadar özetleyeceğim konuyu. Konu ilginizi çektiyse buyurun, başlıyoruz.

Olaylar, programa başvuran bir erkeğin kendi köyünden bir kişi ve onun tanıştırdığı kişilerce evlendirme vaadiyle dolandırıldığı iddiası ile başladı. Programı yöneten TV sunucusu, bu tip dolandırma olaylarının fuhuş çeteleri tarafından yapıldığını, emniyet tarafından bu çetelere yönelik başarılı operasyonlar yapıldığını ama önünün alınamadığını açıkladı. Dolandırıldığını iddia eden kişilerin emniyete veya savcılığa yaptıkları münferit başvuruların genellikle işe yaramadığını anlattı. Ancak dolandırılan kişilerin toplu halde emniyete başvurması halinde, konunun örgütlü ve nitelikli dolandırıcılık olarak tanımlanabileceğini ve suçluların ağır biçimde cezalandırılacağı anlatıldı. İlk programın yayınlanmasından sonra aynı “çete” tarafından dolandırıldığını iddia eden çok sayıda kişi canlı yayına bağlanıp nasıl mağdur edildiklerini anlattılar. Başvuran “mağdur” erkekler program ekibi tarafından canlı yayına katılmak için çağrılmış olacaklar ki, ertesi günlerde çekimin yapıldığı stüdyo dolandırılma “mağdurları” tarafından dolmaya başladı. Anlattıkları hikayeler çoğu kez birbirine benziyordu. Anlatılan olaylar, “mağdurların” ifadesiyle yaklaşık olarak şu minvalde gelişiyordu:

Evlenmek üzere bir kadın arayan erkekler, köylerinde veya çevrelerinde Suriyeliler ile bağlantısı olan bir arabulucuya başvuruyor. Arabulucular kendi iddialarına göre “Allah rızası için” evlenmek için kadın arayan kişileri bir başka şehre götürüyor ve Suriyeli bir aileyle tanıştırıyordu. Bulunan kadınlar çoğu zaman Türkçe bilmiyordu[i]. Evlenecek kadının sahipsiz, kimsesiz olduğu söyleniyor ve pazarlık başlıyordu. Kendi çevrelerinden buldukları arabulucuya “masraflar için” para verildikten sonra kadının yanında bulunan kişilere “süt parası” veriliyordu. Oradan kuyumcuya gidiliyor ve bilezik, kolye, küpe vb. altın ziynet altınları kadına veriliyordu. Hiç vakit kaybetmeden “imam nikahı” yapılıyor ve evlenilen kadınla beraber erkeğin evine gidiliyordu. Evlenilen kadınlar bazen bir günde, bazıları ise bir hafta kadar kaldıktan sonra takılan altınlar ile beraber sırra kadem basıyorlardı. Bazı kadınlar daha gerdeğe bile girmeden, “yeni kocasının” evine giderken, yol üstünde arka kapısı olduğunu bildikleri bir tuvalete giriyor, onları bekleyen arabayla kaçıyorlardı. Doğal olarak ne alınıp verilen paralarla ilgili ne de yapılan “imam nikahı” ile ilgili tek bir belge bile olmuyordu. Kimi “mağdurlar” rezil olurum diyerek şikayette bulunmamışlardı. Şikayette bulunanlar ise ortada belge ve tanık olmadığı için sonuç alamamışlardı. Program sunucusunun çağrısı üzerine “mağdurlar” toplu olarak savcılığa başvurunca emniyet birimleri harekete geçti. Biri stüdyoda olmak üzere dolandırıcılıkla itham edilenler gözaltına alınmaya, tutuklanmaya başladılar. Olayların gelişimi sırasında öğrendiklerimiz arasında kadınların hepsinin Suriyeli olmadığı, aralarında çok sayıda Faslı kadın olduğu ortaya çıktı. Sonuçta nereden baksanız, ortadaki tablo tam anlamı ile pespaye bir fuhuş ve insan ticareti olarak görünüyor[ii].

82549333_2880061008721994_5027476979104874496_o
ATV Tatlı Sert programı. Sunucu: Müge Anlı.

Anlatacaklarım yukarda yazdıklarımdan ibaret olsaydı, çoğunuzun zaten bildiği bu olayı, ülkenin içine battığı çamurun sayısız örneklerinden biri olarak görür, kalem oynatma isteği ve konuyu izleme gereği duymazdım. Ama bütün bu anlattığım tablonun arka planında göz ardı edilen, insanı dehşete düşürmesi gereken bir büyük resim var: TİCARET SADECE SATICIDAN İBARET DEĞİLDİR.

Bu yazıya başladığımdan beri “mağdur” sözcüğünü tırnak içinde kullandığımı fark etmiş olduğunuzu umuyorum. Adına “evlilik dolandırıcılığı” veya “insan ticareti” denilen bu olayda izleyicilere iki taraf sunuldu. Dolandırıcılar ve “mağdurlar”. Dolandırıldığı iddiası ile stüdyoya gelen veya telefonla canlı yayına bağlananlara yönelik olarak “çok safmışsınız, niye köyünüzden kız aramıyorsunuz, size de söylenecek çok şey var ama…” şeklinde serzenişlerde bulunulsa da onlar “mağdur” olarak sunuldu ve tanımlandı. Oysa burada kullanılan “mağdur” tanımı külliyen bir aldatmacadır.

82343453_2877860788942016_1931612823561961472_n

 

Dolandırılan erkeklere “Niye köyünüzden, çevrenizden bir kadın aramıyorsunuz, bulmuyorsunuz?” diye sorulduğunda hep aynı cevap alınıyor:

“Bizim orada kızlar köyden biriyle, çiftçilik, hayvancılık yapanlarla evlenmek istemiyor. Eşinden boşanan veya eşi ölenler ise çok küçük bir geliri bile olsa kesinlikle yeniden evlenmek istemiyorlar.”

Bundan 30-35 yıl önce bile, köye bekâr ve genç bir öğretmen, jandarma karakol komutanı, doktor, orman bölge şefi, sağlık memuru gibi bir kamu görevlisi geldiğinde, köyün kızları arasında bir kaynaşma oluverdiğine defalarca tanık olmuştum. Aradan geçen yıllar içinde bu kaynaşmanın daha da arttığını öngörmem hatalı olmaz kanısındayım. Çiftçiliğin ve hayvancılığın ölüme terkedildiği, özellikle küçük çiftçilerin ekonomik olarak tam bir tükenmişlik içinde oldukları, köyün genç erkeklerinin çoğunun işsiz olduğu ve büyük şehirlere göç ettikleri hepimizin malumu olsa gerek. Buna koşut olarak köylü genç kadınların köyden kurtulmak için umutlarını memur bekâr erkeklere bağladıklarını veya çevre kasabalardan esnaftan kişilere yönelmelerinde hiç de şaşılacak bir durum olmamalı. Günümüzde iki gönlün bir olunca samanlığın seyran olduğuna veya yandığına dair eski inançları, dağ başında yaşayan köylü kızlar bile “yemişim aşkını” diye yorumluyor. Eşinden ayrılanlar, eşi ölenler ise açlıktan ölme noktasına gelmedikten sonra evlenmeyi akıllarından bile geçirmiyor. Her gün içki içen, bütün gün köy kahvesinde pinekleyen, kaba, eşine saygısız, bencil kocalarından bir şekilde kurtulan kadınlar evlilik lafını duydukları zaman fellik fellik kaçıyorlar. Doğal olarak çok haklılar.

Köy kadınlarına yönelik yukarıdaki değerlendirmemin fazlasıyla genellemeler içerdiği, özellikle batı yörelerinin nispeten zengin köylerine uyarlanamayacağı şeklindeki itirazlarınızda elbette haklısınız. Yine de ülkemizin tarım ve hayvancılık yapma koşullarının iyice kötüleştiği bölgelerde yaşananların yaklaşık olarak bu minvalde olduğu kanısındayım.

Kırsal bölgelerdeki bu tablonun vahameti, ülkenin içinde bulunduğu ahlaki/kültürel çöküşten ve kirlenmeden bağımsız değil kuşkusuz. Ama “evlendirilme vaadiyle” dolandırıldığını iddia ederek ortaya çıkan, insan tacirlerinden şikayetçi olanlara yasalar ve toplum vicdanı önünde “zavallı mağdur” muamelesi yapılmasını asla kabul edemiyorum. Çünkü ortada “mağdur ve şikayetçi” diye dolanan kişilerin bu insan ticaretinin diğer tarafı olduğu, amaçlarının ise bir hayat arkadaşı bulmak ve bir aile kurmak olmayıp, sahipsiz bir kadını satın almak, yani bir köle edinmek olduğu kanaatindeyim. Türkçe bilmeyen, ona sahip çıkacak bir ailesi/yakını olmayan, imam nikahı gibi hiçbir hukuki bağlayıcılığı bulunmayan uyduruk bir akitle erkeğin evine getirilen kadınlardan ne beklendiği açıktır. Her türden fanteziye açık seks yapmak, tarlada/bahçede çalıştırmak, ailedeki yaşlılara ve hayvanlara baktırmaktır amaçlanan. Kadın simsarlarına verilen para dışında hiç masraf gerektirmeyen bir köledir aranan. Köle satın almak isterken dolandırılan kişilere verilecek sıfat “mağdur” olamaz; çok küçük istisnalar sayılmazsa hemen tümü açıkça kölecidir. Ortalıkta “mağdurum” diye dolanan kişilerin de insan ticareti yapanlarla aynı hukuki işlemlere tabi tutulması gerekir.

Bir ülkenin siyasal/sosyal çöküşünün oluşturduğu girdabın içine o toplumun ahlaki/kültürel değerleri ve normları da çekilir ve girdabı daha çok şiddetlendirir. Üstelik girdabı oluşturan sosyal/siyasal nedenler hafifletilse bile girdap toplum değerlerini yutmaya devam edecektir. İzin verirsek…

 

 

DİPNOTLAR

[i] Türkçe bilmediği iddia edilen bu kadınların bazılarının aslında çok iyi Türkçe bildiği ve konuştuğu ortaya çıktı.

[ii] Programın sosyal medya sayfasına yorum yapanlar arasındaki pek çok kişi, bütün bu insan ticareti suç örgütünün Suriyeli mülteciler nedeniyle geliştiği yorumunu yazdılar. Bu yazının amacını aştığı için ayrıntılara girmeyeceğim ama bu zihniyetin insan ticareti yapan örgütler kadar tehlikeli olduğu kanaatimi belirtmek isterim.

EŞ DEĞİL KÖLE, MAĞDUR DEĞİL KÖLECİ” üzerine 13 yorum

  1. Sayın yazar, dehşet içinde okudum yazınızı. Kadın olarak öfkem bin kat daha arttı. Ne sevginin ne de insanın bir değeri kaldı.
    Her şey alınır, satılır oldu.
    Çok kişi okumalı bu değerlendirmenizi. Seyredenler neler düşünüyor kim bilir?
    Üzücü. Saygılar.

    Liked by 1 kişi

  2. Sayın yazar, dehşet içinde okudum yazınızı. Kadın olarak öfkem bin kat daha arttı. Ne sevginin ne de insanın bir değeri kaldı.
    Her şey alınır, satılır oldu.
    Çok kişi okumalı bu değerlendirmenizi. Seyredenler neler düşünüyor kim bilir?
    Üzücü. Saygılar.

    Liked by 1 kişi

  3. Dile getirilmeyen bir gerçek de bu kadınların ikinci, üçüncü eş olarak satın alınması.
    Kırsal kesim içine girdiğinizde en az kentler kadar yozlaşmış durumda

    Liked by 1 kişi

  4. Programı izlemiştim. Sanki aklımdan geçenleri yazmışsınız. Ama ben böyle güzel anlatamazdım. Tebrikler.

    Liked by 1 kişi

  5. Mağdurluk vurgunuza katılıyorum. Ahlaki çöküşümüz yeni değil; ivme kazanmıştır diye düşünüyorum. Çoğunlukla ikiyüzlü bir toplumuz; ama farkında değiliz. Dip not ii deki vurgunuza katılıyorum. Bu konuyu da aktaracağınız bir yazı yazarsanız iyi olur.

    Liked by 1 kişi

    1. Yazı önerinizi not aldım. En kısa zamanda bu konuda yazacağım. Çok teşekkür ediyorum katkınıza.

      Beğen

  6. Doğan Beyciğim,
    Tuz da koktu! Bütün pislikleri halının altına süpüre süpüre her yer kokmaya başladı. Eğitim gençlerin cinsiyetine bakılmaksızın üretime katılabilecek şekilde tabulara hurafelere dayanmayan bilimsel bir şekle getirilmeli. Devletin birinci görevi bireylere barınma ve çalışma fırsatı verme özgür düşünen bir birey yetiştirmek görevi. Her birey özgür yaşayabilmek için evi işi parası varsa eş seçimini de daha sağlıklı yapar. Kimse kimseyi satın alamaz.

    Liked by 1 kişi

  7. Katılmıyorum. Mağdurlar hakkında dava açılsa kimse şikayetçi olmaz. Suç şebekeleri daha çok kişiyi dolandırır. Fikrim böyle. Umarım linç yemem.

    Beğen

  8. Başına gelenden (bireysel yahut toplumsal olarak) ders almadıkça bu döngü sürer gider. Kolay para kazanma (çiftlik bank), kolay evlilik ve emek harcamadan her ne elde edilmek isteniyorsa başa gelen budur. Buna dinen yahut her inanç sisteminde rastlayabilirsiniz. “mağdur” sözünüz üzerine gidiyorumb hiç acımıyorum bu insanlara. Az bile bu yapılanlar onlara.

    Liked by 1 kişi

  9. Köleye talep oldukça köle ticareti sürer. Bir dönem türki cumhuriyetlerinden gelen kadınları satıyorlardı. Onların gözü açıldı. fiyatları yükseldi. sıra suriyelilere geldi.

    Beğen

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s