COVID-19: BİNDİK BİR ALAMETE, GİDİYORUZ KIYAMETE

Koronavirüs (COVID-19) yazı dizisi: 12. Bölüm

Sağlık Bakanı her gün COVID-19 yeni vakaları ve ölüm sayılarını açıklıyor. Ölen kişilerin sayısını belirtirken hepsinin çok yaşlı olduğunu ve başka hastalıklarının da olduğunu belirtmeyi ihmal etmiyor. Her gün yaptıkları test sayısını da açıklıyor. Akşam 21.00’de, “koronavirüsle mücadele duası” bittikten sonra sağlık çalışanlarının alkışlanma zamanı geliyor. Herkes mesut mutlu, hayatları tehlikede olan yaşlıları eve tıktık, eve girmemek için mırın kırın edenlerin başlarına su döktük[i], sokaklarda yaşlı avına çıkmamıza ve yaşlıların kapısına kırmızı boya ile çarpı koymamıza az kaldı. Son günlerde ülkemizde olup bitenlere bakarken aklıma hep o tekerleme geliyor: Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete. Niye mi?

Yaşlılara sokağa çıkma yasağı var. Neredeyse sokakta gördüğümüz yaşlıları döve döve eve sokacağız. Sebep? Devletimiz yaşlıları ölümden koruyor! Evet, yine geldik at kafadan bilgi yarışmasına… Alın size iki gün önceye ait bir anekdot:

Telefonum çaldı, bilmediğim bir numara, çoğu zaman bilmediğim numaraları açmam ama boş bulunup açtım. Tanıttı kendini, 85 yaşında bir ihtiyar delikanlı, İrfan amca. 15 yıl kadar önce aktif hekimlik yaptığım sırada onu muayene etmiş, bir süre takip etmişim. Yüksek tansiyonu varmış. İlaçlarını düzenledikten ve tansiyonunu kontrol altına aldıktan sonra “amcacım, sen her gün evinin oradaki Çamdibi Atatürk Parkı’na gidip, kendini yormadan, zorlamadan 40-45 dakika yürüyeceksin” demişim. Doğal olarak hatırlamıyorum. Meğer İrfan amca 15 yıldır her gün o parkta 45 dakika yürüyormuş. Tansiyonu da sağlığı da iyiymiş. İrfan amca telefonda dokunsan ağlayacak, “doktor bey oğlum, dün parka yürümeye gittim, çocuklar arkamdan koştular, neredeyse taş atacaklardı. Yürüyen kadınlar vardı, onlar da evine git diye bağırdılar. Üstelik sokağa çıkmanın 3000 lira cezası varmış, benim maaşım bile yetmez. Ne yapayım ben şimdi?” Boğazıma bir yumruk oturdu sanki. Sahi, siz olsaydınız ne derdiniz İrfan amcaya?

Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus– DSÖ Başkanı

Dünya Sağlık Örgütü Başkanı Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus neredeyse avaz avaz bağıracak; “hastalığı en çok çocuklar, gençler, iş yaşamının içindeki erişkinler taşıyor, evde kalın” diyor. Biz ne yapıyoruz? Okullar tatil, çocuklar bizim mahallenin bir köşesinde ite kaka, bağıra çağıra top oynuyorlar. 5-6 genç yürüyüşe çıktığım parkta iki bankın üstüne tünemişler lak lak ediyorlar. Emlakçıda çalışan genç bir kadın sabah erken saatte otobüs bekliyor. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu: “İstanbul’da hala 1 milyon kişi toplu taşıma kullanıyor” demiş. Şimdi yaşlıları eve tıktık, gençler ve çalışanlar sokakta ve bunu adı pandemiyle mücadele, öyle mi? E yalaaannn… Bunun tanımı “sürü bağışıklaması[ii]” yöntemi yani “ölen ölür kalan sağlar bizimdir” politikasıdır. Baştan söyledim; bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete.

Sayın Sağlık Bakanı her gün açıkladığı yeni hasta olan ve ölen kişilere ait sayılara ülkenin 80 milyonunun inandığını sanıyor olmalı. Aramızda kalsın ama sayın bakan fena halde yanılıyor. AKP seçmenleri bile bu sayılarda bir yamuk olduğunu fark etmiş durumda. Olsa olsa fanatik AKP seçmeni “sayıları az söylüyor ama halk arasında panik çıkmasın diye söylüyor” diyerek desteğini kesmiyor partilerine. Anlayacağınız, ülkemiz insanları Nasreddin Hoca’nın ciğer ve kedi hikayesindeki “ciğer buysa kedi nerede, kedi buysa ciğer nerede” sözünü bildiği için alınan tedbirleri, kopan kızılca kıyameti, yakın çevresindeki sağlık çalışanlarının anlattıklarını duyunca bu hesapta bir yanlışlık olduğunu anlamış durumda. Örneğin Yılmaz Özdil elinde İzmir’le ilgili rakamlar olduğunu söyledikten sonra “topluma bu rakamları açıklamak zorundalar. İnsanların alarm durumuna geçmesi lazım.” ifadelerini kullanıyor[iii]. İzmir’de yerel bir gazete muhabiri Tugay Can “Çok geciktik, sağlık çalışanlarının büyük bir kısmı enfekte oldu” vb. haberleri sonrasında emniyete ifadeye çağırılıyor[iv]. Dedim ya: Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete.

Sayın bakanın açıkladığı COVID-19 hasta sayıları, test yapılıp tanı koyulan vaka sayılarından oluşuyor. Ölüm sayıları da test sonucu pozitif çıkanları kapsıyor. Faraza, akut respiratuar distress sendromu tanısıyla hastaneye yatırılan ama test de yapılmayan bir kişinin vefatı durumunda ölüm nedeninin COVID-19 olup olmadığını bilmiyoruz. Bu kişi yoğun bakımda ölünce defin belgesine ARDS[v] yazılıp gömülüyor[vi]. Hele evde olan ölümlerde durum daha da vahim. Belediye hekimi veya aile hekimi meslektaşım evde ölü muayenesine gidiyor. Ölen kişinin koroner arter hastalığı ve hipertansiyonu var ama kendi işini kendi görebiliyor. Hekim arkadaşım aileye sorular soruyor, “son günlerde biraz üşüttü, öksürüğü vardı, öksürük şurubu verdik ama dün gece vefat etti” cevabını alınca ne yapsın, ölen kişiyi test yapılsın diye sevk edecek hali de yok. Ölüme sebep olacak adli bir bulgu da tespit etmediği için ölüm sebebine koroner arter hastalığı ve hipertansiyon yazıp defin belgesini imzalıyor. Yani, bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete.

1,3 milyar insanı kilitlemek

Hindistan Başbakanı Narendra Modi 4 saatlik ön uyarı süresi ile 1,3 milyar nüfuslu ülkesini 21 günlük sokağa çıkma yasağına soktu[vii]. Bu gelişme koronavirüs salgınında şimdiye kadar dünya genelinde alınan en sert önlem olarak kayda geçti. Başbakan Modi bu kararın hiç kolay olmadığını ve ülkeyi ekonomik olarak 21 yıl geriye götürebileceğini kabul etti.

Narendra Modi- Hindistan Başbakanı

Biz ne yaptık. Yaşlıların sokağa çıkmasını yasakladık. Toplumun tüm aktif nüfusu işe gidip gelmeye devam ediyor. Devletlerin devlet olduğunu hatırlaması gereken zamanlar vardır. O zaman, işte bu zamandır. Yapılması gerekenin kolay olduğunu iddia etmiyorum, ekonomik bedelin çok ağır olduğunu da kabul ediyorum. Nedir, olağanüstü koşullar, olağan dışı kararlar gerektirir. Sağlık Bakanlığı, Burhan Özçivitçi ve eşinin bilmem kaç odalı villalarında çekilen fotoğrafını “hayat eve sığar” sloganıyla paylaşmış[viii]. Aman ne güzel, Orhan Velinin şu şiirindekiler ne olacak:

“Yedi nüfuslu haneye

Üç buçuk tayın yetecek?”

Devlet, devlet olacak ve hayatı villalarına sığdırabilenlerden aldıkları vergi, harç, haraç ile yedi nüfuslu hanenin üç öğün yiyeceğini sağlayacak, elektrik, doğal gaz, su faturalarını erteleyecek, kira yardımı verecek, işten çıkarılmaları engelleyecek ve herkes evine sığacak. Ülke üç hafta kilitlenecek. Peki sorun bakalım fikrimi, yapacaklar mı? Cevabım aynı: Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete.

Test, test, test, test

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, 25 Mart tarihinde Türkiye’de koronavirüs nedeniyle 15 yurttaşın daha yaşamını yitirdiğini açıkladı. Bakan Koca, ayrıca yaptığı açıklamada 561 yeni vakanın tespit edildiği bilgisini verdi. Türkiye’de 11 Mart’tan bu yana koronavirüs nedeniyle 59 kişi yaşamını yitirirken, koronavirüs vaka sayısının 2 bin 433 olduğunu söyledi. Bakan Koca, bugüne kadar yapılan test sayısının 32.000 olduğunu da açıkladı[ix]. Peki! Aynı gün Cumhurbaşkanı Erdoğan “Ülkemizde 53 bin vatandaşımızı evlerinde izlemeye, 8 bin 554 vakayı ise hastanelerde takibe aldık” açıklamasını yaptı. Benim matematiğim iyidir ama hesabı denk getiremedim. 53.000 kişi evlerinde izlemeye alınmış, yani şüpheli temas öyküleri var, tabii ki bunların tümüne test yapılmış olmalı. Ayrıca onların aile fertlerine de test yapılması şart. Kabaca 150.000 kişiye test yapıldığını varsaymak zorundayız. Ama toplam yapılan test sayısı 32.000.  8 bin kişi hastanede gözetim altında, yani bu kişilere ve onların yakınlarına test yapılmış ve sonuç bekleniyor olsa gerek. Ama Çin’den 15 dakikada sonuç veren test kiti almıştık. Hem de ilk parti olarak 50.000 tane geldiği söylendi. Hepsine testlerini yapın 15 dakika sonra negatif olanları evine gönderin. Yine kedi ve ciğer fıkrasına döndük. Aynı tekerleme geliyor aklıma: Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete.

Bu test kiti konusunda ortada dolaşan sayıları sahiden anlayamıyorum. Türkiye’de test kiti üreten pek çok firma varmış. Örneğin Anatolia Geneworks’un kurucu ortağı ve Ar-Ge Direktörü Elif Akyüz, 13 Mart’ta verdiği röportajda şunları söylemiş[x]: “Haftalar içinde İtalya, İngiltere, Fransa, Polonya, Ukrayna, Portekiz, Bangladeş, Birleşik Arap Emirlikleri, Pakistan, Güney Afrika, Türkmenistan, Ürdün, Mısır, Kanada, Gürcistan ve Moldova’ya 150 binden fazla test sattık. Tek ürüne olan talep, tüm zamanımızı ve hammaddelerimizi nCoV’ye yönlendirmemize neden oldu. Şimdi her hafta 120.000-140.000 kit üretiyoruz.” Ne kadar güzel, sadece bir firma haftada 140.000 kit üretiyor. Üstelik özel taleplerle yurt dışına ihraç ediyoruz. Sonra hemen ardından 19 Mart tarihinde medya gündemine önemli bir haber düşüyor. Bomba gibi bir haber. Sağlık Bakanımız Fahrettin Koca, TBMM’de milletvekillerini koronavirüse ilişkin bilgilendirmiş. Bakan Koca yaptığı açıklamada en rasyonel tedbirlerin alındığını vurgulayarak, “Önümüzdeki 1-2 gün içinde hızlı tanı kiti devreye girecek. Bütün illerimize vererek planlama yaptığımızı buradan müjdelemek istiyorum. 10 bini aşkın test yaptık. Önümüzdeki günlerde bu sayıyı çok artıracağız. Hedefimiz günde 15 bin kişiyi taramak” demiş. Ama daha önemlisi Bakan Koca milletvekillerine şu bilgiyi de vermiş: Kendi tanı kitimizi geliştirdik. ABD’den 500 bin tanı kiti siparişi aldık ve verdik[xi].

İnsanın “gururluyuz, güçlüyüz” diye sevinç naraları atarak sokaklara dökülesi geliyor. Nasılsa 65 yaş altına serbest. Ama bi dur bakalım. Yine aritmetik tutmadı. Madem sadece bir firma haftada 140.000 test kiti üretebiliyor, ABD’ne 500.000 tane satabiliyoruz niye Çin’den 2 milyon test kiti satın aldık[xii]. Hem madem test kiti bolluğu yaşıyoruz neden sadece 30.000 test yaptık. Evde gözetim altına alınanlara, hastanede karantinadakilere ve onların tümüne test yapıverseydik. Hastalara sürekli olarak temas eden sağlık çalışanlarına da test uygulasaydık. Birileri bir şeyleri doğru söylemiyor, bize doğru bilgi vermiyor. Anlayacağınız, bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete.  

Bu test işi daha çok su kaldırır. Daha 2 gün önce ABD Pittsburgh Üniversitesi’nde görev yapan bir bilim adamı, Dr. Ergin Koçyıldırım Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya hitaben bir mektup yazmış[xiii]. Nazik ama yenir yutulur bir mektup değil bu. Mektubun tamamını dipnotlarda okuyabilirsiniz. Ben bu yazıyı ilgilendiren şu kadarını vermekle yetineceğim:

“Şu anda Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşayan bir hekim ve bilim insanı olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaptığınız en son konuşma esnasında, Amerika’ya gönderdiğinizi söylediğiniz yerli üretim test kitleri konusunu merak ettim. Amerikan Haber Alma Özgürlüğü Yasa’sından faydalanarak, bu konuda en yetkili kurumlar olan CDC (Center for Dısease Control-Amerikan Hastalık Kontrol Merkezi) ve FDA’ya (Food and Drug Administration – Amerikan Gıda ve İlaç Kurumu) konuyu danıştım. Buradan aldığım bilgilere göre şu anda Amerika Birleşik Devletleri’nde Covid-19 tanısı için test amaçlı kullanılan kitler arasında Türkiye’den gelen bir kit olmadığını, kaldı ki sadece FDA onayı olan kitlerin kullanılabildiğini öğrendim. FDA tarafından onay verilen kitler arasında da Türkiye’den gelen hiçbir kitin yer almadığını gördüm.”

 Ben Sağlık Bakanı olsam, anında istifa ederdim ama biliyorsunuz, bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete.

Dr. Ergin Koçyıldırım

Günde 20.000- 40.000 arası test yapmak zorundayız.

Günde 20- 40 bin test, masal gibi değil mi? Ama gerçek bu! Ben söylemiyorum bunu, bu konuda bilgili, deneyimli bilim insanları aralıksız aynı şeyi söylüyor: Daha çok test, yaygın test, tüm temaslılara test. Aksi halde başaramayız. Yapılmazsa ne olur, virüsler insanlığın sonunu mu getirir? Yooo! Er geç sürü bağışıklığı gelişir… Ama bir bedeli var: Dünya nüfusunun %60-80 kadarı enfeksiyonla tanıştıktan ve bunların %1’i öldükten sonra. Yani kabaca 50-100 milyon insanı gömdükten sonra virüs dünyamız için bir tehdit olmaktan çıkar. Ölenlerin büyük çoğunluğu ise sosyal güvenlik sistemlerinin yük olarak gördüğü yaşlılar ve sömürmeye değecek hiçbir varlıkları olmayan yoksullar olacak. ABD Başkanı Trump ve İngiltere Başbakanı Boris Johnson’ın bu yöntemi benimsediklerini tüm dünya biliyor. Zaten saklamıyorlar da[xiv]. Özcesi, dünyamızdaki 50-100 milyon insanın ölümüne karşı çıkmak için tek yol var. Virüsün bulaşma hızını azaltmak. Bunun da yolu tüm toplumu kilitlemek ve Türkiye için söylüyorum, günde en az 20.000 kişiye test yapmak, sahra hastaneleri ve karantina hastaneleri kurmak. Başka yolu yok. Hemen sorayım, ülkemiz politik çizgisinde bu doğrultuda bir işaret alıyor musunuz. Heyhat, soru boşuna, öğrendik artık, bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete.

Halk Sağlığı Uzmanı Doç. Dr. İlker Belek test kitlerinin uygulanması konusunda bir yazı yayımlamış[xv]. Belek, temaslılara test yapılmadığını yazmış ve devam etmiş: “Hastalığa yaklaşımı belirleyen algoritma 25 Mart 2020’de güncellendi: Tanı amaçlı test yapma kriterleri, eskisi kadar olmasa bile, yine sınırlayıcı. Ateş ve öksürük şikayetleri test yapmak için yeterli değil. Test için mutlaka solunum sıkıntısının olması, olmadığı durumda da hastanın ateş ve öksürüğe eşlik eden kronik bir hastalığının bulunması veya yaşının 65’in üzerinde olması gerekiyor.” Ardından devam ediyor Dr. Belek: “Kovid-19 tanısı konmuş hastayla aynı evde yaşayan yakın temaslılara bile test yapmak halen mümkün değil. Temaslılar 14 gün süreyle kendilerini izole etmek üzere evlerine gönderiliyorlar. Bu süre içerisinde ateş, öksürük ve solunum sıkıntısına ilişkin bulguların ortaya çıkması, yani olası vaka durumuna gelmeleri halinde testleri yapılıyor. Oysa salgınlarda vaka bulmanın en verimli yolu temaslılara test yapmaktır.”

Bilimin bu salgına dair reçetesi net: Toplumu kilitleyin ve test, test, test. Ülkemizde hatta dünyanın pek çok ülkesinde ise hastalık siyasallaştırılıyor; sonuç: Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete.

SONSÖZ

Bu bir savaş, en önde ise sağlık çalışanları bulunuyor. İspanya’da COVID-19 vakalarının %16’sını sağlık personeli oluşturuyor. İran’da COVID-19 nedeniyle ölen hekimlerin sayısının 40’a yaklaştığı iddia ediliyor. Sağlık çalışanları bu savaşta mükemmel bir teçhizata sahip olarak girmek zorunda. Çalışma ve dinlenme saatleri düzenlenmeli. Anlayacağınız akşamları balkondan iki şak şak alkışıyla korunmuyor sağlık çalışanları. Bu konuda bir yazı yazmıştım. Alınması gereken tedbirleri ayrıntılı olarak yazdım. “SAĞLIK ÇALIŞANLARINA ALKIŞ YETERLİ DEĞİL[xvi]” başlıklı yazımı dikkatle okumanızı öneririm.

Bu yazımı son satıra kadar okudunuz. Biraz karamsar buldunuz değil mi? Öyle demeyin, kıyamete de gidiyor olsak, alamete binmenin tadını çıkaralım.

Not: Bu yazının başlığı olan “Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete” sözünün nereden geldiğini, yazının kapak görselinde neden zürafa kullandığımı merak mı ediyorsunuz? Onu da siz arayıp bulun, olur mu?

DİPNOTLAR

[i] https://www.sabah.com.tr/yasam/2020/03/22/son-dakika-bankta-oturan-yaslilara-su-dokerek-koronavirus-uyarisinda-bulundular

[ii] Sürü bağışıklaması: Toplumun %60-80 kadarının hastalığı geçirdikten sonra gelişen doğal bağışıklık. Bunun pandemiye karşı bir mücadele yöntemi olarak kullanılmasının tek anlamı olabilir: Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir.

[iii] https://www.gozlemgazetesi.com/HaberDetay/212/1123369/yilmaz-ozdil-koronavirus-izmirde-korkunc-rakamlarda.html      

https://www.izgazete.net/politika/ozdil-benim-elimde-rakamlar-var-izmir-in-alarma-gecmesi-lazim-h45240.html?fbclid=IwAR1O1JEYw5A5033DtHL6pbhSJGMmZOvqROellBNcFAzIMjN9-VaM21GDyIg

[iv] https://www.izgazete.net/genel/muhabirimizin-ifadeye-cagrilmasinin-perde-arkasi-troller-boyle-h45292.html

[v] ARDS: Akut respiratuar distress sendromu.

[vi] Medya ve sosyal medyanın baskısı olmasa eski Orgeneral Aytaç Yalman da aynı veya benzeri bir teşhisle gömülecekti.

[vii] https://tr.euronews.com/2020/03/25/hindistan-da-21-gunluk-sokaga-c-kma-yasag-1-3-milyar-insana-4-saat-onceden-haber-verildi

[viii] https://www.aa.com.tr/tr/kultur-sanat/fazil-say-burak-ozcivit-ve-fahriye-evcen-evde-kal-cagrisi-yapti/1780050#

[ix] http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/bakan-koca-acikladi-15-yurttas-daha-yasamini-yitirdi-1729464

[x] https://medyascope.tv/2020/03/19/koronavirus-onemleri-medyascope-test-kiti-ureticileriyle-konustu-turkiyede-9-binden-fazla-kisiye-test-yapildi-bir-firma-haftada-140-bin-kit-uretiyor/

[xi] https://www.yenisafak.com/dunya/saglik-bakani-koca-kendi-korona-kitimizi-gelistirdik-ve-abdye-500-bin-adet-sattik-yarindan-itibaren-tum-illerimize-de-gonderecegiz-3530328

[xii] Çinliler “Parasını Atatürk ödedi” diye bir laf etmemiş. Gönderdikleri kitleri indirimli satıyorlarmış.

[xiii] https://www.gazeteduvar.com.tr/forum/2020/03/24/saglik-bakanina-acik-mektup/

[xiv] Bu iddiamı COVID-19 yazı dizisinin bir çok bölümünde açıkladım. Özellikle 9. ve 11. bölümleri okumanızı öneririm.

[xv] https://haber.sol.org.tr/turkiye/bu-sekilde-vakalarin-hepsini-bulamazsiniz-test-kriterleri-sinirli-temaslilara-test

[xvi] https://doganalpdemir.com/2020/03/20/covid-19-saglik-calisanlarina-alkis-yeterli-degil/

COVID-19: BİNDİK BİR ALAMETE, GİDİYORUZ KIYAMETE” üzerine 15 yorum

  1. Elinizie sağlık . Bu toplam yazıları çok güzel okur beğenir ,ama ,çabuk unutur yine bildiğini yapar. İnşaallah kısa zamanda biter bu dert. Ondan sonra konulan kurallar unutulur ,millet yine sarmaş dolaş.Baştaki öğünenlere bi bak o zaman

    Liked by 1 kişi

  2. Her yazınızdaki öngörüleriniz doğru çıktı. Bizi ne bekliyor yazar mısınız. Açıkçası en yetkili ağızlardan çok size güveniyorum.

    Liked by 1 kişi

  3. Yaptığınız hizmetin hakkı ödenmez. Şu salgınla ilgili sağlıklı olduğuna güvendiğim bilgileri bir tek sizden alıyorrum.

    Liked by 1 kişi

  4. Sonunda rezil de vezir de olabiliriz. İnsanlığın seçimler yapacağı bir yol ayrımına geldik/ geliyoruz; umarım iyi ve doğru seçimler yapıp zürafalardan kurtuluruz. Emeğinize saygılar.

    Liked by 1 kişi

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s