
COVID-19 pandemisi tüm dünyada can almaya devam ediyor. Pek çok ülkenin salgına ait doğru istatistiklere ulaşamadıklarını ya da manipüle ettiklerini biliyoruz. Hastalığın kontrol edilmesinin önündeki en büyük engel, hükümetlerin ekonomik yıkım ile büyük can kaybı seçenekleri arasındaki tercihlerini insan yaşamından yana kullanmamış olmasıdır. Açıkça söylemekte beis görmüyorum; ölümlerin büyük çoğunluğunun bakımevlerindeki yaşlılar, evsizler, toplu ulaşımı kullanmaya devam etmek dışında seçeneği olmayan çalışanlar, kent yoksulları, kalabalık ve sıhhi koşulların sağlanmadığı işyerlerinde çalışanlar, kronik hastalıkları sebebiyle hem çalışamayan hem de ülkelerin sağlık sigortalarının üzerinde büyük yük olduğu düşünülen kişiler olduğunun anlaşılması üzerine insan yaşamını korumak birincil öncelik olmaktan çıkmıştır.

Dünya hükümetlerinin birçoğunun mülkten, sermayeden, sömürüden yana kullandıkları bu tercih her türlü ideolojik aygıt kullanılarak toplumun gözünde normalleştirilmeye çalışılmış ve büyük ölçüde başarılı olunmuştur. Pek çok bilim insanı yaptıkları uyarıların giderek daha az ses getirdiğini, sesini kısmayanlara felaket tellalı gözüyle bakılmaya başlandığını acı ve umutsuzlukla izlemektedir. Dünyamızın büyük bir bölümünde insanlar pandeminin anlamını kavramaktan çok uzakta görünüyorlar. Bu yüzden sadece kendi ülkelerindeki, kentlerindeki resmi makamlar tarafından verilen sayıları göz önüne almakta ve giderek salgına karşı duyarsızlıklarını arttırmaktadırlar. Oysa pandeminin mantığı böyle işlemez. Florida’da 200.000 vaka çıkması sadece ABD’nin sorunu değildir; virüsler sınırlarda pasaport göstermezler ve dünyanın hemen hiçbir yerleşim yeri artık güvenli değildir.
Hepimiz görüyoruz, tıklım tıkış toplu ulaşım araçlarını, maskeyi burnu açık olarak günlerce kullananları, tatil yörelerinde üst üste yaşayan insanları, çok kalabalık işyerlerini, AVM’leri… Bütün bunların üstüne “ama gripten daha fazla kişi ölüyor, amaç bizi korkuyla yönetmek, bunların hepsi ilaç firmalarından nemalanan doktorların uydurması” diyen kişilerin çokluğu söz konusu. Oysa bilim insanları açıkça ve kanıtlarıyla gösterdiler, bu bir pandemi ve kontrol altına almaktan hala çok uzaktayız. Orada veya burada, o veya bu ülkede vakaların/ölümlerin azalmasının zerre kadar önemi bulunmamaktadır. Bugün[i] itibarıyla tüm dünyadaki COVID-19 ölümlerinin sayısı 537.716 olup sadece tanı konan vakalardan ibarettir[ii]. Şu anki haliyle kabaca dünya nüfusunun binde 3’nün bağışıklık kazandığı söylenebilir. Kısacası sürü bağışıklığı için gereken yüzde 60’ın çok gerilerindeyiz. Hastalık yüzde 4,6’lık bir fatalite hızına[iii] sahip görünüyor. Bu haliyle önümüzdeki bir yıl içinde 1 milyon kişinin daha COVID-19 pandemisi nedeniyle ölebileceğini söylemek hatalı olmaz. Yaşadığımız pandemi tüm dünyada siyasi rejimleri, ulus devlete dayalı toplum örgütlenmesini, ekonomik üretim biçimlerini, sosyal yaşam alışkanlık ve geleneklerimizi kökünden değişmeye zorlamaktadır. Üstelik tek tek ülkelerde değil, tüm dünyada.
Pandeminin kontrol altına alınabilmesi için belki tek umut olarak görünen aşının tüm dünyaya yetecek kadar üretilmesi ve dağıtılmasının ne kadar süre alacağı belirsizliğini koruyor. Daha şimdiden aşı üretilmeye başlandığı zaman “ilk önce kimler aşılanacak?” sorusuna cevap aranmaya başlanmıştır. Kolayca tahmin edebileceğiniz gibi aşılama önceliğinin belirlenmesinde bilimsel algoritmalar yerine sosyal/ekonomik/siyasal güç odaklarının talepleri belirleyici olacaktır.
Tek tek bireylerin muazzam sorumlulukları olduğuna inanıyorum, biliyorum. Pandeminin gündemden düşmesine izin vermemek, siyasi rejimleri değiştirmeye zorlamak ve bunun için örgütlenmek, bilim insanlarının bireysel korunma için yaptıkları önerilere uymak birincil sorumluluklarımız olmak zorunda. Yapıyor muyuz?
Sık sık yürüyüş yaptığım bir parkurum var. Arabalarla gelip piknik yapanlar ve benim gibi yürüyüşe çıkanlar dışında işlek bir yol değil. Yürüyüş parkurum kentin bitip orman alanının başladığı bir yerde bulunuyor. Bu parkur boyunca son haftalarda çok sayıda fotoğraf çektim. Atık tıbbi maskelerin fotoğrafları… Yüzlerce, binlerce atık maske orman sınırındaki yeşil alanlara veya yol üzerine atılmış durumda. Kullandığımız maskeler tıbbi atıktır, bırakın doğaya atılmasını normal ev çöpleriyle bile beraber atılmamalıdır. Ne oluyor biliyor musunuz? Gece el ayak çekilince yiyecek arayan orman hayvanları atık maskelerin bulunduğu bölgelere kadar iniyorlar. Bu hayvanlardan biyolojik olarak yatkın olanlarından birinin bu maskelerle teması sonucu yeni bir corona virüs türünün konak hayvanı olma olasılığı bulunuyor. Belki insanoğlunun sonunu getirecek virüs, dışarıya attığınız maskede bulunmaktadır. “O kadar da değil” diyorsunuzdur, Wuhan’da yaşayanlar da böyle düşünüyorlardı…
Muhtemelen “7 milyar insanı tehdit eden bir hastalığa karşı ben ne yapabilirim?” diye sormuşsunuzdur kendinize… Buyurun, fotoğrafları inceleyin ve ne düşündüğünüzü yorum olarak yazın lütfen, bir yerden başlamak zorundayız, belki o “bir yer” şimdi olduğunuz noktadır.
DİPNOTLAR
[i] 6 Temmuz 2020
[ii] https://www.covidvisualizer.com
[iii] Fatalite hızı: Hastalığa yakalananlardaki ölüm oranı.









Doğan bey her zamanki gibi çok doğru bir saptamada bulunmuşsunuz. Aklınıza, gönlünüze, kaleminize sağlık. COVID-19’un yayılmasını önlemek için başlanacak bir çok nokta var, ama en kolayı ve önemlisi bireysel sorumluluklar. Yaşamın her alanında olduğu gibi… Sevgi, saygı ve dostlukla.
BeğenLiked by 1 kişi
Fotoğraflara baktım, ne yazık ki şehrin en işlek caddeleri de kaldırım kenarları da aynı kaderi paylaşıyor.
İnsanların bu durumu ciddiye almalı için illa ailesinden birini kaybetmesi mi gerekiyor diye düşünüp üzülüyorum.
BeğenLiked by 1 kişi
Yazılarınızı biriktiriyorum. Hepsi yol haritam gibiler. Bilmediklerim, bildiğimi var saydıklarım; sizi okudukça yaş kaç olursa olsun, öğrenecek ne çok şey olduğuna şaşıyorum. Bu olayda olduğu gibi. Aklıma asla geleceğini düşünmediğim atık maskelerin hayvanlarla iletişimi… İnsanlara anlatacağım, güvenilir bilgiyle katkım olacaksa, nedeni siz oluyorsunuz. Çabalarınıza teşekkürler…
BeğenLiked by 1 kişi
Doğan Beyciğim, önceli öncelikle karınca İbrahimin ateşine su taşımış. Akıllı bir efsane yazarı akıl etmiş bu gün bir çok kişi karıncaya saygı duyuyor. Siz de bu günkü ortamda karınca gibi uğraşıyorsunuz. Fakat üç beş tanıyan fark ediyor, ve takdir ediyor.
Yazının başında Bütün yönetimlerin tutumlarını okuyunca Deniz Kurdu nu Hatırladım. Bir sürü kitap okumuş kaptan katı bir maddeci. Güç onda iken herkesi eziyor. Gücünü kaybedince de kimsenin acıma ve yardımına sığınmadan hayatına son veriyor.
1984 kitabında da zavallı yaşlı at yıllarca değirmene taş çektikten sonra emeklilikte yaşlılar evinde huzur bulacağını beklerken Sucuk fabrikasına gönderiliyor.
Ne yazık ki Kapitalizmin kuralı böyle. İnsanların sorumluluğuna gelince insanların yaşamı her zaman şansa bağlı ise Yarın Allah kerim diyorsa nasıl böyle bir sorumluluk bekleyeceğiz?
BeğenLiked by 1 kişi
Ne yazık ki, bencillik ve hırs öyle sarmış ki insanları, pandemi sürecinde bile beyinlerini ve duygularını köreltmiş. Emeğinize saygılar.
BeğenLiked by 1 kişi