“72 milyon Amerikalı, Trump’ın çılgın bir narsist olmasına rağmen değil…”

“Bu, Irak halkından bir veda öpücüğüdür, köpek. Dullardan, yetimlerden ve Irak’ta öldürülen herkesten.” Iraklı gazeteci Muntadhar al-Zaidi bu cümleler eşliğinde, 14 Aralık 2008 günü Bağdat’ta yapılan basın toplantısında ayakkabılarını çıkarıp ABD Başkanı George W. Bush’a fırlattı. Al-Zaidi güvenlik görevlileri tarafından yakalandı, salondan çıkarılarak ağır biçimde darp edildi. Üç yıl hapse mahkûm edilen Al-Zaidi’nin cezası bir yıla indirildi, 15 Eylül 2009’da dokuz aylık hapis cezasının ardından, daha önce sabıka kaydı olmadığı için tahliye edildi. Iraklı gazetecinin ayakkabılarını “dünyanın en güçlü adamına” attığı sahne dünyayı dolaştı. Ortadoğu ülkelerinde ABD’nin Irak’ı işgaline yönelik protesto gösterileri sırasında insanlar ayakkabılarını havada tuttu. Irak’ta onun için bronz bir ayakkabı anıtı dikildi. Özellikle Arap dünyasında büyük popülerlik kazanan ayakkabı fırlatma bilgisayar oyunları tasarlandı.

AP Photo / Evan Vucci,

Almanya’da yayımlanan taz gazetesinin Ortadoğu muhabiri Karim El-Gawhary, 5 Kasım 2024 günü al- Zaidi ile yaptığı ABD başkanlık seçimleri hakkındaki röportajı yayımladı. Al Zaidi 2008 yılındaki eylemini “İşgalciler, Iraklıların ABD işgalinden memnun oldukları imajını yaymak için o zamanlar milyarlar harcadılar. Bu bir yalandı, genç bir Iraklı gazeteci bu görüntüyü on saniyede yok etti” diyerek anlatıyor. 

Al Zaidi’nin ABD başkanlık seçimleri üzerine görüşleri oldukça karamsar; Kamala Harris veya Donald Trump’ın Orta Doğu politikaları hakkında oldukça net bir görüşü var: “Demokratlara veya Cumhuriyetçilere oy verme seçeneği, bana Irak’ta gözaltına alındığım zamanı hatırlatıyor.Kırık kemikler veya elektrik verilerek yapılan işkence arasında bir seçim yapmam gerekiyordu. Harris veya Trump’ın arasında yapılacak seçim, veba ile kolera arasındaki gibidir.”

Al Zaidi’nin ABD başkanlık seçimleri hakkındaki “ABD dış politikası, başkanın kim olduğundan bağımsız olarak şekillenir. Ülkeyi, CIA, FBI ve derin devletin görünmez eli yönetiyor. Başa kim gelirse gelsin yönetim değişmiyor.” şeklinde formüle edilebilecek görüşü, dünyanın hemen her yerinde çok yaygın olarak savunuluyor. Hatta aralarında nüanslar olsa bile sosyalistler, sosyal demokratlar, liberal veya muhafazakâr görüşe sahip olanların çoğu yaklaşık olarak bu fikirdeler. Bu görüşü anlıyorum, savunucuların argümanlarını da yanlış bulmuyorum; hatta Cumhuriyetçiler ve Demokratların dış politikadaki görüşlerinin çok benzer olduğu kanaatindeyim! Ancak! Trump ve Harris arasındaki seçimi “veba veya kolera arasında tercih” olarak yorumlanmasına şiddetle karşı çıkıyorum. Trump Cumhuriyetçilerin geleneksel liberal ve muhafazakâr duruşundan çok daha aşırı sağ bir politika izlemektedir.   Bu yazının amacı da bu tezi savunmaktır.  

Öncelikle “sıradan” bir Amerikalı için ABD başkanının ne anlama geldiğini iyi yorumlamak gerekir. Amerikalılar için ABD başkanları süper kahramandır, saçmalamasına, abuk sabuk twitler atmasına, küfretmesine gülünebilir, dalga geçilebilir ama onun süper kötüleri yok etme becerisi konusunda şüphe duyulamaz. Süper kötüleri yok etmeyen bir Başkan ABD’yi temsil edemez. Sıradan bir Amerikalı, öğle yemeğinde hamburger yiyip akşam televizyon başında içkisini yuvarlamak için uzak ülkelerdeki petrolün gerekli olduğunu bilir. Üstelik o petrol hep “süper kötülerin” topraklarındadır. ABD askerlerinin burnu kanamadan süper kötüler yok edilmelidir, başkan bunun için vardır. Bunun nasıl yapıldığı, hangi uluslararası anlaşmaların çiğnendiği önemsizdir. Kötülerin kendini savunmaktan aciz zavallılar olmaması gerekir, yeterince süper kötü değillerse, öncelikle onların süper kötü güçlere sahip olması sağlanır. Hatta süper kötü olduklarına inandırılabilmeleri bile yeterli olabilir. Örneğin Irak’ta nükleer silah var diye Saddam Hüseyin ve Irak ezip geçilmiştir.

5 Kasım 2024 günü ABD toplumu oy kullanarak yeni başkanlarını belirlediler. ABD halkı kritik bir yol ayrımında Trump ile yola devam etme kararı aldı.  Seçimler biz Türkiye vatandaşlarını veya daha geniş bir coğrafyadan bakarsak Ortadoğu halklarını, dünyayı nasıl etkileyecek? Açıkçası, ABD başkan adaylarının temsil ettiği iki siyasi parti, Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasında dış politika konusundaki farklar, akademik bir tartışmayı bile beslemeye yetmeyecek kadar azdır. ABD politikaları, dünyanın yoksul ülkelerini sömürmekten vazgeçecek görüşlere tümüyle kapalıdır. Özetle, seçimleri Demokrat parti adayı Kamala Harris kazansaydı ABD politikalarında ve küresel finans sisteminde belirgin bir değişiklik olmayacaktı. Trump’un seçimi kazandığı durumda ise onlarca yoksul ülke daha da yoksullaşacak, küresel ekosistemin derinleşen krizi önümüzdeki dört yıl içinde geri dönülmesi mümkün olmayan bir noktaya gelecek ve özellikle Avrupa’yı tehdit eden faşist partiler güçlü bir destek bulacaklardır. Nasıl mı?

Demokrat Harris ve Cumhuriyetçi Trump, son derece sıkı bir başkanlık yarışı sürdürdüler. Bu amaçla ellerindeki tüm medya enstrümanları ile görüşlerini anlatmaya ve insanları etkilemeye çalıştılar. Her iki siyasi aktörün de izleyicileri, savunucuları bulunuyor. Harris destekçilerinin siyasi kaygı ve endişeleri ulusal kürtaj yasağı, artan ırksal eşitsizlik, insan hakları ihlalleri, çevre kirliliğinin büyümesi ve sağlık hizmetlerine erişimin azalması gibi konulara odaklanmış durumdaydı. Trump destekçileri ise enflasyona, artan yaşam maliyetlerine, yüksek vergilere, “gevşek sınır politikalarına”, küreselleşme yerine ulusallaşmaya yönelme, “Büyük Amerika’yı” canlandırma düşü ve ulusal güvenlik sorunlarına odaklandılar. Trump seçim kampanyası boyunca başkanlığı yeniden kazanırsa ABD tarihindeki “göçmenlere yönelik en büyük sınır dışı etme operasyonunu” gerçekleştirme sözü verdi.

Demokratların seçim sonrası dönem için önemli endişeleri var, 2020 seçimlerini kaybeden Trump’ın kinci bir politika güdeceği, muhaliflerine hayatı zehredecek sosyal hamleler yapacağından endişe ediyorlar. Haksız değiller. 

Amerikalı yazar Mark K. Updegrove, ABD Başkanlık tarihi araştırmaları üzerine en yetkin isimlerden biridir.  Updegrove, 2024 Kasım seçimleri hakkındaki yazısında, Trump’ın gelmiş geçmiş ABD liderlerinden belirgin bir biçimde farklı olduğunu belirtir: 

“Dört yılda bir yenilenen ABD başkanlık seçimlerinin, her defasında insanların hayatındaki en önemli  olduğu iddiasını duyarsınız. Ancak bu seferkinin hayatımın gerçekten en önemli seçimi olduğundan, muhtemelen Abraham Lincoln’ün başkanlığa seçildiği 1860’tan bu yana en çarpıcı seçimi yaşadığımızdan şüphem yok. Hayatımda adayların neyi temsil ettikleri, neyi dile getirdikleri konusunda bu kadar belirgin bir fark görmemiştim. Amerikan seçmenlerinin büyük bir kısmının bu faşisti görevde istediğini itiraf etmeliyiz.

Bana öyle geliyor ki biz Amerikalılar, Titanik’in yolcuları gibi, son ana kadar gemimizin batmayacağını sanıyoruz. Bir tarihçi olarak ne olacağını bilmiyorum, ama biliyorum! Çünkü geçmiş bize bunun için yol gösteriyor.   Sonuç olarak, batmayan bir gemi diye bir şey yoktur.

Öte yandan, Amerikalıların yaklaşık yarısı faşizmi hiç de kötü bir şey olarak görmüyor. Sekiz yıl önce, pek çok Trump destekçisinin ne olup bittiğini anlamadıklarını düşünüyordum. Bugün çok daha kötü bir his var içimde: Bence Trump’ın kim olduğunu ve neyi temsil ettiğini çok iyi anlıyorlar. Ve tam olarak istedikleri bu.

Elon Musk, Trump’ın seçim kampanyası boyunca en önemli destekçisi oldu. Musk’ın gelecekteki ABD ve tüm dünya politikalarında kilit bir figür olacağını söylemek mümkün. Kimdir bu Elon Musk; Zamanımızın en “önemli” girişimci ve iş adamı, otomotiv, uzay endüstrisi alanlarında “olağandışı başarılara” imza atan, sosyal medya platformu X’in (Twitter) sahibi. Aralık ayı sonlarında X platformu üzerinden Almanya hakkında bir mesaj yayımladı: “Sadece AfD Almanya’yı kurtarabilir.” 

Elon Musk’ın iddiaları şunlar:  “Almanya kritik bir noktada, ekonomik ve kültürel bakımdan geleceği çöküşün eşiğinde. Alman sanayi ve teknolojisine önemli yatırımlar yapmış biri olarak, onun siyasi yönelimi hakkında açıkça konuşma hakkım olduğuna inanıyorum. Almanya için Alternatif (AfD) partisi bu ülke için son umut kıvılcımıdır.”

Musk AfD’nin aşırı sağ, faşist bir parti olmadığını iddia ediyor; onun ve yandaşlarının bu iddialarına cevap vermek bu yazının boyutunu aşar; özetle şu iddiamı yineliyorum: AfD aşırı sağ bir politikaya sahiptir, neo faşist söylemini giderek yükseltmekte ve hızlı bir biçimde güç kazanmaktadır.

Nedir, temel soru şu olmalı: Almanya seçime giderken Musk neden böyle bir çıkış yaptı? Almanya’da yayımlanan gazeteler, siyasi partiler bu soruyu “Musk’ın Almanya’daki yatırımlarını koşulsuz destekleyecek en uygun partinin AfD olması” diye cevaplıyor. Evet, doğru olabilir ama kanaatimce ana sebep bu değil! Elon Musk, desteğini aldığı Trump’la beraber aşırı sağın hâkim olduğu yeni bir dünya düzeni planlıyor! 

Trump, Meksikalıların deyimiyle tanrının dünyanın başına bela olması için gönderdiği; ırkçı, İslam düşmanı, cinsiyet ayrımcı, homofobik, dünyanın kirlenmesini umursamayan, tehlikeli denecek ölçüde bencil, kaba bir adam. Ortadoğulu göçmenleri ülkelerine geri göndermek, Müslümanların ülkeye girişini yasaklamak, Meksikalı göçmenlere karşı sınıra duvar çekmek gibi “yaratıcı” fikirlere sahip. Tam bir kadın düşmanıdır Trump, “bütün kadınların servet avcısı olduğunu söylemekten, kadınları “güzel bir popo parçası” diye tanımlamaktan çekinmiyor. ABD hükümetinin, kâr amacı gütmeyen üreme sağlığı kuruluşu Planned Parenthood’u finanse etmeyi kesmesi gerektiğini savunuyor. Kürtaja karşı çıkıyor, eşcinsel evlilikleri bırakın LGBTİ bireylere düşmanlığını ve nefretini saklamıyor. Trump, ABD toplumunun karşısına “sizin yoksulluğunuzun sebebi bizim gibi zenginler değil, göçmenlerdir” diyerek çıkıyor. Uzun yıllar komünizme duyulan paranoyayı, 11 Eylül saldırısının bahanesiyle Müslümanlara yöneltiyor. Yeni başkanlarının tüm dünyaya “big boss”un kim olduğunu göstermesini; vurmaktan, yakmaktan, öldürmekten çekinmeyecek başkanlarının gücünü iliklerine kadar hissetmek istiyor Amerikalılar. Bu özelliklere sahip olduğunu düşündükleri Trump, yemin ederek göreve başladı ve nükleer silahların ateşleme düğmesini içeren siyah deri çanta ona emanet edildi.

Önümüzdeki yıllarda çevre sorunlarının katlanarak artacağını söylemek kahinlik sayılmaz. Trump, 2015’te 195 ülke tarafından imzalanan Paris iklim değişikliği anlaşmasını feshedeceğini ve ABD’nin BM küresel ısınma programlarına verdiği kaynağı da keseceğini açıkladı.  Ayrıca fosil yakıtlar için daha fazla sondaj yapılması, bu konudaki yasal düzenlemelerin gevşetilmesi talimatını verdi.

Trump yemin edip göreve geldikten sonraki saatler içinde seçim vaatlerinden bazılarını yerine getirmek üzere çok sayıda kararname imzaladı. Ayrıca Biden döneminden kalma 78 kararnamenin yürütülmesini durdurdu. Yayınladığı kararnameler Dünya basınında “ulusalcı Başkan küreselleşmecilere karşı” diye yorumlandı. İmzaladığı kararnameler arasında Paris iklim sözleşmesinden çekilme, federal çalışanların evden çalışma uygulamalarının kaldırılması, ABD-Meksika sınırında ulusal acil durum ilan edilmesi ve birliklerin sınır bölgelerinde konuşlandırılması, ABD’nin Dünya Sağlık Örgütüne ödediği yıllık ödentinin iptal edilmesi gibi kararlar bulunuyor. Pandemi döneminde Covid aşısı olmadıkları için görevden uzaklaştırılan askeri personelin göreve iade edilmesi ve tazminat ödenmesi talimatı verdi. Elektrikli araç kullanımındaki vergi indirimi kaldırıldı. Yeşil enerji için yapılan yatırımlar iptal edildi. ABD topraklarında doğanların vatandaşlık hakkına son verme kararını imzaladı. Bununla birlikte, doğuştan vatandaşlık hakkı ABD Anayasası’nda yer aldığı için bu emrin uygulanması mümkün görünmüyor. Trump’ın imzaladığı kararnameler içinde en çarpıcı olanı 6 Ocak 2021’deki ABD Kongre Binası isyanındaki rolleri nedeniyle yaklaşık 1.500 kişinin affı oldu. Ayrıca 14 kişinin cezalarını hafifletti. Bunlardan biri olan Ocak 2021’de gerçekleşen isyanın planlayıcısı Stewart Rhodes, 18 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. İmzalanan kararname ile Trump’ın göreve başladığının ertesi gün serbest bırakıldı.  

“Dünyada iki cins vardır, kadın ve erkek.” Trump LGBT düşmanlığını, nefretini bu cümleyle açıklar. ABD’nin önümüzdeki dönemde trans bireylere ve homoseksüellere karşı ağır bir itibarsızlaştırma, her türlü insan hakkından mahrum bırakma gibi politikalara yöneleceğini söyleyebiliriz. 

Küba, Biden döneminde “terör destekçisi ülke” sınıfından çıkarılmıştı. Trump’ın ilk gün kararlarıyla Küba yeniden “terör destekçisi” olarak nitelendirildi. 

Trump’ın seçim kampanyasında hedeflerini açıkladığında pek çok kişi onun iddialarını bir delinin sayıklaması olarak gördü. Örneğin Grönland’ı, Panama Kanalını ve hatta Kanada’yı ABD topraklarına katmak istemesi alay konusu edilmişti. Oysa Trump’ın tek başına, müttefiklerine bel bağlamadan “Amerika’yı Yeniden Büyük Yap” hedefi, stratejik bir planın varlığını gösteriyor. Dolayısıyla Trump’ın en önemli adımı, Çin’in giderek genişleyen güç alanını sınırlayarak, ABD ile eşitlenmesini önlemek olacaktır. Üstünlüğünü güvence altına almak için ABD, en son teknolojilere olan yatırımını artırmayı, Çin’in yüksek teknolojideki gelişimini engellemeyi hedefliyor. Ayrıca Batı Pasifik’teki askeri varlığını güçlendirmeye çalışıyor. Trump, Panama Kanalı’nın ABD kontrolüne iade edilmesini de talep etti; bu şekilde, muhtemelen Çinlilerin bu önemli ticaret yoluna erişimini önlemek ve genel olarak Latin Amerika’da artan Çin etkisiyle mücadele etmek istiyor. Bu arada çok büyük yeraltı kaynaklarına sahip olan Grönland’a erişimi de güvence altına almak hedefleri arasında. 

Trump’ın öngördüğü dış politika, ABD’nin öncelikle Ukrayna’ya,  İran ve diğer Ortadoğu ülkelerine yönelik silahlı müdahaleleri azaltabilir. Trump, ABD’nin küresel hakimiyetini kalıcı olarak güvence altına almak istiyor, ancak bunu daha çok ekonomik ve teknolojik güçle, dünya hükümetlerini manipüle etmesi kolay aşırı sağ politik güçlerle donatarak yapmayı planlıyor. Potansiyel muhalifleri korkutmak için askeri araçlar kullanabilir, ancak Irak ve Afganistan’da yaşandığı gibi “sonsuz savaşlara” karışmaktan kaçınması muhtemeldir. Bununla birlikte, Trump’ın Batı Pasifik’te egemenliği sürdürme ve Çin’in güç artışını durdurma niyeti, bir kriz durumunda yanlış yargılara ve hatta bir savaşa yol açabilir. Önemli maden kaynakları üzerindeki rekabet de Çin veya Rusya ile bir savaş ortamına davet çıkarabilir. 

Marci Shore 9 Kasım 2024 tarihinde taz gazetesinde yayımlanan “Ne yaptıklarını biliyorlardı” (Sie wussten, was sie tun) adlı makalesinde şu müthiş saptamayı yapar: 

“Korkunç gerçek şu ki, yaklaşık 72 milyon Amerikalı, Trump’ın çılgın bir narsist olmasına rağmen değil, tam da bu yüzden Trump’a oy verdi.”

KAYNAKLAR

  1. https://www.realtor.com/news/trends/americans-relocate-presidential-election/
  2. https://www.latimes.com/politics/story/2024-11-03/la-na-pol-trump-culture-retribution
  3. https://abcnews.go.com/Politics/2024-presidential-election-historic-matter-wins/story?id=115359466
  4. https://www.bbc.com/news/articles/clyvr5k4epdo
  5. https://www.bbc.com/news/articles/c511pyn3xw3o
  6. https://www.rte.ie/news/analysis-and-comment/2024/1103/1478663-trump-harris-analysis/
  7. https://izafi.org/2016/11/11/trump/
  8. https://izafi.org/2019/10/30/trump-ve-hulk/
  9. https://taz.de/US-Praesidentschaftswahl/!6044587/
  10. https://taz.de/Trump-erneut-gewaehlt/!6047329/
  11. https://taz.de/Faschismus-in-den-USA/!6045324/
  12. https://taz.de/Wie-der-Nahe-Osten-auf-die-USA-blickt/!6044127/
  13. https://en-m-wikipedia-org.translate.goog/wiki/George_W._Bush_shoe-throwing_incident?_x_tr_sl=en&_x_tr_tl=tr&_x_tr_hl=tr&_x_tr_pto=tc
  14. https://www.focus.de/politik/briefing/naechste-ausfahrt-weltherrschaft-trumps-imperialismus-2-0_id_260618777.html
  15. https://www.channel4.com/news/trumps-remarkable-comeback-what-to-expect-this-time
  16. https://www.welt.de/debatte/kommentare/article254982012/Warum-Elon-Musk-auf-die-AfD-setzt-und-warum-er-dabei-irrt.html
  17. https://www.tagesschau.de/ausland/amerika/musk-deutscher-wahlkampf-100.html
  18. https://taz.de/Trumps-Amtsantritt/!6059982/
  19. https://www.spiegel.de/ausland/inauguration-von-donald-trump-klagen-gegen-aus-fuer-staatsangehoerigkeit-durch-geburt-a-0cd0246b-fb27-4725-a678-8d3c1383dc8d
  20. https://www.hindustantimes.com/world-news/us-news/carrie-underwood-furious-over-not-getting-treated-like-beyonc-or-lady-gaga-at-trump-inauguration-101737416924923.html
  21. https://monde-diplomatique.de/artikel/!6059303

Doğan Alpaslan Demir sitesinden daha fazla şey keşfedin

Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.

“72 milyon Amerikalı, Trump’ın çılgın bir narsist olmasına rağmen değil…”” üzerine 3 yorum

  1. Doğan hocam bu nasıl bir emek… Çok değerli bir inceleme yazısı olmuş. Yazı uzun ama akıcı ve temiz dil okutuyor. Ellerinizden öpüyorum. Funda Çelikkan

    Beğen

  2. bewitching! 16 2025 “72 milyon Amerikalı, Trump’ın çılgın bir narsist olmasına rağmen değil…” admirable

    Beğen

Anonim için bir cevap yazın Cevabı iptal et