Efendiler! Eşekler susabilirler
Ne yani çocuklar hiç gülmeyecekler mi?
Ece Ayhan
Evet, her yıl olduğu gibi bu cümleyle açıldı okullarımız: HEY ARKADAKİLER, SUSUN BAKALIM.
Okullar açıldı dedikten sonra dilimin ucuna gelen ilk kelime “ama” oluyor, biliyorsunuz “ama” sözcüğü kendisinden önce gelen tüm fikirlere, olgulara ve eylemlere isyan eden bitirim bir bağlaçtır. Bu yüzden yazımın başlığı “AMA” olabilirdi, olmadı, şimdiki başlığın başına bir hal gelirse yazımın başlığına vekâlet edebilir, eder.
Bir hikâyecikle başlayacağım yazıma, T.C sınırları içinde bir okulun açılış törenini yazacağım, varsayalım hayali bir okul, hayali bir açılış.
Küçük bir okul, mahalle arasında kalmış, yüzlerce, binlerce benzerinden biri. Çocukların bıcır bıcır uğultusu çın çın ötüyor duvarların dışına doğru; beden eğitimi öğretmeni yeni eşofmanları içinde çok yakışıklı duruyor, bayrak direğinin ipini ve mikrofonu kontrol ediyor. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı anonsları uğultuyu kesiyor, beden eğitimi öğretmeninin sert komutları akademiyi kazanmış genç yüzbaşıları bile kıskandırır. Çocuklar eğitimin sert, soğuk yüzüne yeniden hoş geldin diyorlar ama bu daha başlangıç, sırada okul müdürünün konuşması var. Okul müdürü yapacağı konuşmayı akşamdan hazırlamış, metne bakarak okuyor, çalakalem hazırladığı metinde yer yer kendi yazısını okuyamıyor, başını sağa sola eğip bükerek okuyamadığı kelimeleri atlayınca uzun cümleler iyice anlaşılmaz oluyor ama çok da önemli sayılmaz, benden başka dinleyen yok. Okul müdürünün beyaz saçlarına ve haşmetli göbeğine bakarsanız herhangi bir metne bakmadan bir açılış konuşması yapma kabiliyeti olduğu sanılabilir. Nedir; adına mevzuat denilen eğitim tanrısının buyruklarına aykırı bir söz söylememek için yazdığı metne sadık kalmaya çalışıyor olmalı. Mevzuat tanrısı bir kızarsa, of aman of… Kimsenin dinlemediği, hatta iyi ki dinlemediği okul müdürünün açılış konuşmasının bazı başlıklarını birlikte okuyalım.
“Öğretmenin görevi sizi topluma yararlı bir insan olarak yetiştirmektir.
Okula gelmek insan hayatında çok önemlidir.
Topluma yararlı bir insan olmak istiyorsanız okulunuza sahip çıkınız.
Bilgiye ulaşmanın tek yolu okuldur.
Başarılı olmanın yolu düzenli ve disiplinli çalışmaktan geçer.
Toplum için doğru davranışları okulda öğrenebilirsiniz.
Arkadaşlarınıza sevgi, öğretmenlerinize saygı beslemek zorundasınız.
Görüyorum ki bazı arkadaşlarınız sivil kıyafetle gelmişler, yarından itibaren formasız gelenleri okula almayacağız. ONA GÖRE.”
Okul müdürünün konuşması biter, tek tük alkışlar, çocukların hemen hiçbiri dinlememiştir. Okul müdürü konuşurken onun sağ arkasında duran, ellerini önünde kavuşturmuş yeni müdür yardımcısı gençten bir hanım öğretmen, yüzünde yapay bir gülümseme ile çocukların alkışlaması için ellerini havaya kaldırıp abartılı bir biçimde çırpar, çocuklar civciv yavruları gibi, umurlarında bile değil şakşaklar… Arka sıraların eğitim tanrısına kurban edilmesi gerektiğini öğrendiği için müdür yardımcısı yapılmış olan genç müdür yardımcısı, civciv yavrularının cikciklerine dayanamaz, o yapay gülümsemesi yüzünden silinir eline geçirdiği mikrofona asabi ve tiz bir sesle bağırır: HEY ARKADAKİLER, SUSUN BAKALIM.
Okul müdürleri ve diğer idareciler çocuklarımıza bazı üstü örtülü, hatta şifreli ve hatta anlamlarını kendilerinin bile bilmediği bazı mesajlar verdiler, şifrelerini çözüp yayınlıyorum:
“Burada bilgiye ulaşmanın yollarını sorgulayamazsınız, biz ne dersek o.
Burada güç ve iktidar ilişkilerini ve bu ilişkiler yumağı içindeki yerinizi öğreneceksiniz.
Sizler burada kapitalizmin gereksinim duyduğu, itaat eden, güce tapan çalışanları veya mavi yakalıları olarak yetişeceksiniz. Toplum için yararlı birey olmak dediğimiz şey tam olarak budur.
Sizleri yönetecek olan beyaz yakalılar ve onların patronları özel okullarda yetişiyor, onlara sizi sorgulamaya yetecek kadar fikir özgürlüğü veriyoruz, onlar sistemi bile sorgulayabilirler ama değiştiremezler. Yüz göz olmamanız için okullarınızı da ayırdık.
Düzenli ve disiplinli çalışmaktan kastettiğimiz şey özel dershane, özel öğretmen sağlayacak ebeveynlerin ekonomik olanaklarıdır, hepsi bu.
Maalesef aranızdan tek tük de olsa sorgulayan, itaat etmeyen gençler de yetişiyor, bize rağmen. Artık olmayacak, imam hatip okulları ile İslami kapitalizmin yeni insan tipini yetiştireceğiz, kafasını dogmalarla ve hurafelerle dolduracağımız, arka sıraların yeni insan tipini.”
Bazı çırpınışları izliyorum, anne ve babaların sessiz çığlıklarını, okulların hızla imam hatipleştirilmesine karşı çıkan birkaç yürekli insanın çabalarını. Bütün bu olup bitenlerin son on iki yıllık iktidarın bir sonucu olduğunu düşünüyorlar, “okullarımızı geri istiyoruz” diyorlar. Nedir; geldiğimiz nokta çok uzun yıllardır hazırlıkları devam eden bir sürecin final sahnesidir.
Nasıl mı?
Gençlik yıllarımın bir kısmı, 1970’lerin ortaları, o yılların öğretmen yetiştiren önemli kurumlarından biri olan Buca Eğitim Enstitüsü’nün bahçesindeki lojmanlarda geçti. O yıllarda Buca Eğitim Enstitüsünü deneyimli, cesur, yürekli, sorgulayan ve bilgili öğretmen yetiştirmenin önemine gönülden inanan Ömer Necdet Tüzün ve yardımcıları Hakkı Caner ve Aydoğan Demir (babam) yönetiyordu. Yıl 1977, Süleyman Demirel Başbakanlığında 2. Milliyetçi Cephe Hükümeti kuruluyor, Başbakan Yardımcıları Alpaslan Türkeş ve Necmettin Erbakan. İkinci MC Hükümetinin yeni kadroları büyük bir hızla eğitim enstitülerinin, öğretmen yetiştiren kurumların çağdaş eğitimci kadrolarını kökünden biçerek işbaşı yaptılar. Türkiye’nin “Komando Ayvaz” lakaplı bir Öğretmenler Okulları Genel Müdürü oldu.1 Buca Eğitim Enstitüsü’nün efsane haline gelmiş yürekli, bilgili, kültürlü, cesur Müdürü Ömer Necdet Tüzün ve yardımcıları Hakkı Caner, Aydoğan Demir görevden alındı, yerlerini genel müdürleri gibi “komandolar ve akıncılar” aldı. Bunu sıradan bir görev değişimi olarak görmek mümkün değildir, eğitimimizin geldiği bu noktanın hazırlıkları çok yıllar önce yapılmıştır.
Gözlerini ve rotasını Ortadoğu’ya çevirmiş bulunan mevcut iktidar, İslami kapitalizm kurumlarının inşasını tamamlamaya çalışıyor. İmam Hatip Okullarının yaygınlaştırılması bu inşaatın en büyük hamlesini oluşturmak üzere. İşi kolay değil mevcut iktidarın, batılı ülkeler kapitalizmi kısmi refah ve demokratik kurumları destekleyerek çekilir/yaşanır halde tutuyor. Kapitalizm, yoksul ve sömürülen ülkelere aynı iltiması geçemeyeceği için kendisini tehdit etmediği sürece İslami kapitalist maceralara göz yumuyor. Nedir; kapitalizmin ağababalarının kendisini hangi koşullarda tehdit altında hissedeceğini ve ne tür savunma refleksi geliştireceğini kestirmek çok güç. Kanımca, imam hatip okullarının bileyeceği, besleyeceği radikal İslami cereyanlar mevcut iktidarın tepetaklak oluş sürecini de tetikleyecektir. Ancak bu sürecin uzun ve sancılı olması bir yana şiddet ve bağnazlık toplumumuzun dokularına giderek daha derinlemesine işleyecektir. Bunu söylemek oldukça acı, hatta dehşet verici ama söylemeliyim: Bizlere düşen en önemli görevlerden biri çocuklarımızı okulların zararlı etkilerinden korumaktır. Öte yandan çocukların, gençlerin ve ebeveynlerin dâhil olabilecekleri ucuz, kolay ulaşılabilir ve uygulanabilir alternatif eğitim projeleri üzerinde çalışılmalıdır. Bu konuda sivil toplum örgütlerine ve muhalefet belediyelerine çok iş düşüyor, hatta belki çılgın ve uçuk adımlar atmak zorundalar. Ev hanımlarına seramik kursu açmak kulağınıza iyi geliyor olabilir ancak içinde yaşadığımız koşullarda tercihlerimizi ve sınırlı olanaklarımızı geleceği yazacak, dönüştürecek projelerden yana kullanmak zorundayız. Cesaretin ve hayal gücünün tükendiği yerde umutlar da biter, bitmemeli…
Dipnot:
1- Komando Ayvaz: Ayvaz Gökdemir